CAN Dündar, TÜLOV ve Rotary 9. Grup kulüplerinin düzenlediği, "Mustafa" filminin galası için İzmir’deydi.
Büyük katılım ve ilgi olan film sonrası Dündar’la sohbet ettik. Devamlı vurguladığı nokta, filmin tamamen Atatürk’ün hayatı ile ilgili belgelerle kurgulandığı, ne eksik, ne de fazla birşey olmadığıydı.
Æ "Mustafa" içinize sinen bir film oldu mu?
Æ Çok. Gerçi hala içimde bazı eksiklikler var. Ah şu da olsaydı, bunu da koyabilseydik diyorum. Ama yine de istediğimiz sıcaklıkta yansıttığımıza inanıyorum.
Æ Sizin Atatürk’ünüz nasıl bir Atatürk?
Æ Devrimci hatta radikal bir devrimci. Gözünü budaktan esirgemeyen bir toplumun bin yıllık önyargılarını yıkıp değiştiren bir kavşak noktasında duran bir devrimci. İtiraf edeyim ki ben Atatürk üzerine çalışmaya başlamadan önce böyle görmüyor, böyle hissetmiyordum. Onu farklı kaynaklardan okudukça böyle hissettim. Her ne kadar tümünü yansıtamasam da filmde biraz yansıtmaya çalıştım. Aslında yalnızlığının nedeni de devrimciliği. Herşeyi bu kadar kısa zamanda yapma tutkusunun ve aslında başarısının da nedeni bu. Başka türlü başaramazdı.
Æ Atatürk’ün hayatında sizi en çok ne şaşırttı?
Æ Çocukluğunda yaşadıklarının hayatı boyunca onda bıraktığı izler beni şaşırttı. Travmalar, boşluklar, anneyle ilişkiler, baba boşluğu, kaderle, doğayla mücadele. Bu aslında başka bir okuma. Bu konuda Vamik Volkan’ın psikanalitik kitabının çok faydası oldu. Filmde bunun ipuçlarını vermeye çalıştık. Abisinin başına gelenler, babasının erken kaybı, bir baba boşluğu ile yetişip kendisinin bütün bir ulusun babası olması aslında ciddi ipuçları. Bunları farkettiğimde şaşırdım.
Æ Özel hayatında her zaman doğru kararlar alabilmiş mi sizce? Fikriye veya Latife ile evliliği...
Æ Tarihi tartışırken ’şöyle olsaydı’ demek çok zor. Fikriye Hanım onun hayatında çok önemliydi. Ama sanırım Latife Hanım ile olan evliliği topluma mesaj niteliğindeydi. Bir tür misyon evliliği. Birisi belki ona daha yakın, evin kızı, diğeri ise Türkiye’ye lanse etmek istediği yeni kadının simgesi. Belki buna evlilikten çok bir vitrin çalışması diyebiliriz.
Cesaret alabilirsek sinemaya devam ederiz
Æ Kendinizi sinemacı olarak görüyor musunuz?
Æ Beyazperdede birşeyler yapmak, belgeseli perdeye taşımak, sinema diliyle yapmak bütün bunlar denenebilir. Demek ki seyirci ilgisi var, talep var, elbette daha çok Atatürk’e. Ama belki yarın Fatih Sultan Mehmet yaparsak bu portreler seyirciye ilginç olabilir. Hem belgeselin önü açılabilir, hem belki okumaktan hoşlanmayan yeni kuşağın zihni açılır.
Æ Bundan sonraki adımınız ne olur?
Æ Hiç bilmiyorum. Buradan alacağımız cesaretle, tabii cesaret alırsak, sinemaya devam edebiliriz. Doğrusu sinema çok heyecan verici, kayıtsız kalamayız. Benim için sevindirici olan belgesel gibi üvey evlat muamelesi görmüş bir alanın sinemada ilgi görmesi. Bunu başarabildikten sonra bu yolda ilerlemek isterim.
15 yaşında yazdığı günlükler Genelkurmay’da
Umarım bu filmle, gençler biraz daha okuma ve araştırmaya yönelirler
Æ Gençler sizi yakından takip ediyor şu anda. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Æ Bu kuşağın hem avantajları, hem de dezavantajları çok fazla. Dezavantajları, okumanın çok gözden düştüğü bir dönemde dünya sahnesine çıktılar ve televizyon, sinema ne söylerse ona inanır durumdalar. Avantajları ise bizim çok önyargılarımız, tabularımız vardı, onların yok. Herşeyi sorgulamaya çok hazırlar, kimseyi putlaştırmıyorlar. Bu da sağlıklı bir şey. Bu avantajla dezavantajı nasıl bertaraf edebilirler bu önemli. Atatürk bu konuda çok iyi bir örnek. Şu anda Atatürk ile yeni bir tanışma fırsatı var. Bu film onları biraz daha ana kaynaklara yönlendirir, biraz daha okumaya teşvik edebilirse, kitapları arayıp bulurlarsa başka bir yorumlamanın da mümkün olduğunu görürlerse hem kendileri, hem Atatürk, hem de Türkiye için çok iyi olur.
Æ İlk defa gördüğümüz eski filmler var. Onları nereden buldunuz?
Æ Rus, İngiliz, Fransız arşivleri. Zaten en büyük çabayı orada gösterdik ve bütçemizin en büyük bölümünü de orada harcadık.
Æ Birçok arşive ulaşmışsınız. Mesela, 15 yaşında tuttuğu günlüğe ulaşmışsınız. Bu kadar şahsi kayıtlar vardı da neredeydi bunlar, siz nasıl ulaştınız?
Æ Genelkurmay Başkanlığı’nın arşivindeydi. Genelkurmay Başkanlığı film için özel açtı. Yerini, varlığını bildiğim ve 10-15 yıldır peşinde olup da bir türlü izin alamadığım belgelerdi bunlar.
Æ Size özel izin verilmesi ne hissettirdi? "Bunca zaman doğru şeyler yapmışım" dediniz mi?
Æ Bir yandan araştırmacı sıfatımız tescillenmiş gibi oldu, bir yandan yapacağımız çalışmanın Atatürk’ü kamuoyu ile buluşturacağı konusu bazı kişilerce tescil edildi, öneminin kavrandığı anlaşıldı. Ki ben o defterlerin, Atatürk’ü yakından tanıyabilmek için hakikaten önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü sonradan yazılan hatıralara nispetle günlükler o günün hislerini yansıttığı için insana dair çok ipucu verirler. Şimdi kitapta ve yazı dizisinde biraz daha geniş kullanacağız. Atatürk’ü her yaş diliminde daha iyi tanımamızı sağlayan günlükler bunlar.
Mustafa yurt dışında da gösterilecek
Æ "Mustafa" festivallere katılacak, yurt dışında gösterime girecek mi?
Æ İlk Selanik’e gideceğiz. Sonra Sofya’da bir festivale gideceğiz. Strasbourg, Nürnberg, Avustralya, New York’a gideceğiz. Kimi festival, kimi de aldığımız davetler. Hepsine katılacağız.
Önce filmi izleyin sonra tebrik edin
Æ Filmi izlemeden sizi tebrik edenlere hep "Önce izleyin, sonra tebrik edin" diyorsunuz. Filmi izledikten sonra tepki gösterecekleri gibi bir kaygınız var mı?
Æ Doğrusu insanların şaşıracağını tahmin ediyorum. Çünkü bugüne kadar çok statik Atatürk imajı verildi. Çok şablonlara hapsedildi. Bir hayli törpülenmiş bir versiyonunu bize tanıştırdılar. Şimdi biraz daha insani yönlerinin öne çıktığı, daha sıcak bir karşılaşmada bir tür çok sevdiğiniz bir arkadaşınızın hatıra defterini okuyormuş gibi hissetmelerini bekliyorum.
Æ Siz ya da ekibinizden birileri Atatürk’ün yanlış anlaşılması kaygısını taşıdınız mı? Hiç çatlak ses oldu mu ekipte?
Æ Tabii, elbette. Günlerce, aylarca tartıştık, her cümleyi her fotoğrafı tartıştık. Tüm malzemeyi her seferinde yeniden kardık. Asla bir filmin Atatürk’e ya da bir çalışmamın bir kahramana zarar vermesini istemem. Amaç bu olmamalı. Biz sadece bir insanı objektif yansıtmaya çalışıyoruz. Ne küçültmek, ne abartmak ne de yargılamak peşinde değiliz. Ben buna inanıyordum. Ama ekipte kaygısı olan arkadaşlar vardı ve onlarla hep tartıştık ve çözüm bulduk.
Goran kendi orkestrasıyla çalar zannediyordum, bizim sazlarla çaldı
Æ Bence verdi. Yani seyirci yadırgamadı, sıcak buldu. O toprağın havasını yansıttı. Hüzün sahnelerine çok uygun bir Balkan hüznü verdi, olması gereken yerlerde coşturdu. Aslında benim için sürpriz yerli enstrümanlarla çalması oldu. Ben kendi orkestrasıyla çalar sanıyordum. Buraya geldi, neyler, zurnalar, defler, bağlama, kanun, ut çaldı. Bu kültürle kendi ezgileri birleşince ortaya çok ilginç karışım çıktı.
Ben daha farklı tartışmalar bekliyordum
Æ Filmde Mustafa Kemal’in Vahdettin’in görevlendirmesi ile Anadolu’ya gitmesi biraz açık kalmış gibi? Vahdettin "devleti sen kurtaracaksın" diyerek neyi kastediyor?
Æ Biz de bilmiyoruz ki, bütün tartışma bu zaten. Atatürk sadece bu kadarını aktarmış. Bunlar Atatürk’ün aktardığı konuşmalar, biz birşey eklemedik, çıkarmadık. Kürt meselesi de öyle. Bir basın toplantısında Kürt meselesiyle ilgili görüşlerini söylüyor. Onu mu, bunu mu demek istiyor, o tartışmalara girmiyoruz. Çok hassas davrandık. Ama belgeli, gerçek olan ne varsa onları aktardık.
Æ Filmden sonra yaşanan tartışmalara ne diyorsunuz?
Æ Doğrusu daha politik tartışmalar bekliyordum. Ama sponsor üzerinden ya da yalnız mıydı, değil miydi türü tartışmalar beklemiyordum. Bunlar da beni şaşırttı.
Æ Sponsor olmaktan vazgeçen firmanın Atatürk’ün yanlış anlaşılmasından çekindikleri için çekildiğini yazmışsınız..
Æ Evet ondan çekindiler. Olabilir, böyle düşünebilirler. Ben öyle olmayacağını savundum. Nitekim öyle olmadı. Gerçi bizi biraz zor durumda bıraktılar ama sponsorluk bu, her şey olabilir.
Libyalılar izin vermeyince Trablusgarb’da çekim yapamadık
Æ Çekimler sırasında zorluklar yaşadınız mı?
Æ Yurt dışında fazla iz bulamadık. Mesela Manastır’da okuduğu okul bugün fitness center olmuş, mesela, Trablusgarb’a gidemedik, gözünden yaralandığı yeri çekmek isterdim, gidemedik.