Paylaş
Türk Anneleri yemek ve başarı saplantılı
»Anne babanın çocuğa karşı her konuda birlikte hareket etmesi ne kadar önemli?
»Kararlı ve tutarlı bir tutum olması açısından çok önemli. Anne-baba arasındaki, ya da anne-babanın şahsındaki çelişki, çocuğun uyumunu, düzenini, gelişimini, eğitimini etkiliyor. Mesela taraflardan biri çocuğun hafif kırıklığı olduğu için ‘okula gitmesin’ derken diğeri ‘gitsin’ dediğinde, çocuk tavrını koyuyor ve okul fobisinin temelleri atılıyor.
»Çocukta yemek, uyku, tuvalet gibi aslında çok rastlanan problemlerin aileden kaynaklandığını söylüyorsunuz. Neden aileden kaynaklanır bu durumlar?
»Türk annesinin çok ilginç saplantıları var. Türk annesi, beslenme ve okul başarısı konusunda saplantılı. Çocuk doktoru ‘50 gram ver’ diyor, o 150 gram aldırmaya çalışıyor. Çocuk kusuyor, kustuğu miktarda mikserden geçirip yediriyor.
»Birçok anne çözümü televizyon karşısında yedirmekte buluyor. İtiraf edeyim ben de denedim.
»Birlikte, aynı masada yemek yemeyi, tüm aile üyelerinin masa etrafında sosyalleşmesini bir ritüel olarak düşünmeliyiz. Çocuğun tabağında, midesine uygun miktarda, sevdiği türden bir yemeğin bulunması gerekli tabii. Ama böyle bir ortamda annenin gözünün çocuğun tabağında olması bir baskı unsuru oluşturuyor. Bu, zamanla anne ile çocuk arasındaki iletişimi bozuyor. Bu durum babayı da etkiliyor. Çünkü anne bunun mutlaka çözülmesi gereken bir sorun olduğunu düşündüğünden, babanın da olaya dahil olmasını istiyor. Oysa canlılar acıkınca yer. Bu konuda bu kadar hassas davranılmasa, çocuğun yemeğe tepkisi önlenecek.
Anneler beş şekilde tanımlanıyor. Siz hangisine uygunsunuz?
»Çocuklar size annelerini nasıl anlatıyor?
»Bakın, çocuklara ‘annenizi tanımlayın’ deyince 5 çeşit anne tanımlıyorlar:
1. Duygusal ilişkiyi önde tutan sağlıklı bir anne profili; “Annem benim herşeyim, destekçim, idolüm, mükemmel bir model.”
2. Olumlu ve olumsuz yönlerini söylüyorlar; “Annem iyidir ama kızdığı zaman çok kötüdür.”
3. Başarıya endeksli bir anne çiziyorlar: “Ders çalıştığım zaman annem iyidir ama çalışmadığım zaman çok kötüdür, üzerimde ders baskısı var.”
4. “Annem güzel yemek yapar, ismi şudur” Yani hiçbir duygusal bağ kuramıyorlar.
5. Anneyi sadece olumsuz tanımlıyorlar. “Annem şirin bir Adolf Hitler. Annem hem Fransızca öğretmeni, hem İngilizce sözlüğü” gibi.
»Gençlerde durum nasıl?
»Gençler bu konuda çok rahatsız. “Çok müdahaleci, kendi döneminin merceğinden bakıyor, anlamıyor, anlamaya çalışmıyor, iletişim kuramıyoruz” diyor.
Anneye pasif agresif direniş
»Annelerin çocukların okul başarısına fazla odaklanması var. Buna ne diyorsunuz?
»Doğru, anneler saplantılı biçimde çocuğun okul başarısına odaklanıyor. Başarıya odaklı annenin çocuğu, matematikte boş kağıt veriyor ve annesine, “matematikte sıfır aldım” diyor. Biz buna pasif-agresif direniş diyoruz. Bu davranışın gerisinde anneyi cezalandırmak var. Yani çocuk kademeli olarak önce bedeninde tepkiler veriyor ardından annenin ilgi odağındaki konularda tepki veriyor. Çok titiz bir anneye karşı beyaz halıya çamurlu basıyor. Yani doğumdan itibaren çocuğu olduğu gibi kabul ederek sağlıklı iletişimi sürdürmek esastır. Ebevyen olgunluğu çok önemlidir. Yetişkinler o olgunluğa geldiklerinde çocuk sahibi olmalıdırlar.
»Bizim toplumumuzda bu konuda neler gözlemliyorsunuz?
»Bizde giderek artan bir boşanma oranı var. ‘Evlilikte keramet vardır, çocukta hayır vardır’ diye oturmamış evliliklerin üzerine çocuk yapılıyor. Oysa bunlar fiyaskoyla sonuçlanıyor ve örselenen çocuk oluyor. Ama bu arada 510 bin kitabım okurla buluştu. Bu anne-babaların öğrenmeye çalıştıklarını gösteriyor. Babaların eve geldikten sonra çocuğuyla nitelikli vakit geçirmeye çalıştığını görüyorum. Yarım saat bile olsa çocuğuyla oynuyor. Her sosyo-kültürel kademede ağırlık hala annede. Ama anne-baba okullarımda gördüm ki yüzde 20- 40 baba
katılımı, yüzde 60-80 anne katılımı var.
Gelişimde baba da çok önemli
»Baba zaman ayırma konusunda daha çok isteniyor galiba değil mi? Ne de olsa anneler zaten çocuklarıyla temel ihtiyaçlar için mecburi vakit geçiriyor.
»Baba toplumun sembolü. Kız için de, erkek için de baba oyun arkadaşı. Toplumsallaşma yolunda baba bir model. Baba aynı zamanda güven unsuru. Baba evde yoksa çocuk hırsızdan korkuyor. Cinsel kimliğin oluşmasında her iki cins için de baba çok önemli. Ama özellikle erkek çocuklarda babanın yetersizliği cinsel sapmaya varabilecek sonuçlara gidebilir. Yani özdeşim modeli olarak anneyi alır ve kadınsı davranışlar geliştirir. Kız çocukların cinsel kimlikleri açısından da babayla ilişkileri çok önemli. Ben baba-çocuk ilişkisini anne- çocuk beraberliği kadar önemsiyorum.
Eskiden itaat istenirdi şimdi özgüven isteniyor
»Anne-baba davranışları yetişkinlikte ne kadar etkili? Biz hangi yaşta bu davranışların etkisinden sıyrılabiliyoruz, ya da sıyrılabiliyor muyuz?
»Aydın anneler hamilelikten itibaren başlıyor. Değişmek, gelişmek istemeyen, anne ya da kayınvalidesinin etkisinde kalan bir anne ki ben buna gelişmemiş anne modeli diyorum, büyütüldüğü gibi büyütmek istiyor. Günümüzde birçok anne kitap okuyor, ‘hamilelikte neler yapmalıyım’ diye psikoloğa soruyor. Bu annenin kültürel ve eğitim düzeyine bağlı. Kağıtçıbaşı’nın “Çocuğun Değeri” isimli çalışmasında itaatin en çok kabul edilen çocuk özelliği olduğu saptandı. 2000’li yıllarda yeni çalışmalarında ise eğitim ve kültür düzeyi yüksek annelerin aradığı özelliğin itaat değil, özgüven olduğu saptandı. Dün çocuk anne-babanın dediğini kayıtsız şartsız yapsın istenirdi. Ama bugün özgüveni olan, kendine yeten, ayakları üzerinde durabilen bağımsız bir birey olmaları öncelikle aranan özellik.
İzmir’de Anne-Baba Okulu’na iki katı başvuru oldu
»Anne – baba okulu kurma fikri nasıl doğdu?
»Bu benim doçentlik hayalimdi. O zaman anne-babanın çocuk yetiştirme tutumunun çocuğa doğrudan yansıdığını gördüm. Fildişi kulesinde bilim yapmaktansa halkla bütünleşmek istedim. Programlar düzenledik. Sponsorlar bulduk. 27 ilde 17 bin aileye ulaştık. Her yıl hala 8 saatlik program yapıyoruz.
»İlginç anılarınız var mı?
»Mesela İzmir’de 3 kez ana-baba okulu açtım. 400 kişilik okulumuza 900 kişi başvurdu. İzmir çok farklı bir şehir. Urfa’da 500 kişilik ana-baba okulumuzda ön sıradaki yaşlı bir hanım devamlı bana dua ediyor. “Ah evladım Allah senden razı olsun. İstanbul’dan koptun buralara geldin.” Bundan etkilendim. Anadolu insanı vefalı, kadirşinas. Ertesi sabah 7’de kalkan uçağıma beni yolcu etmek için gelen subaylar vardı. Müdürler kitabımı imzalatıp elimi öpmeye çalıştılar. Yani içim rahat, emeğim doğru yerlere gidiyor.
Farklı kesimlerde farklı hatalar
»Anne-babaların en çok yaptığı hatalar nedir?
»Toplumun farklı kesimlerinde farklı hatalar yapılıyor. Kırsal kesimde, varoş ya da alt gelir grubunda yaşam savaşı veren bir anne-baba modeli var. Avantajsız çevre dediğimiz bu çevrede çocuğun psiko-sosyal gelişimi olumsuz etkileniyor. Gübresi yok çünkü. Orta gelir ve sosyo-kültürel grup çocuğun yetişmesi için ideal ortam. Buradaki memur anne çocuğuna kitap alan, okuyan anne oluyor. Orta düzey, aile çocuğuyla en çok ilgilenen düzey oluyor. Üst düzeyde de çocuğuyla ilgilenenler olduğu gibi kendi sosyal ve özel hayatından çocuğa vakit ayırmayan, bu açığı pahalı oyuncaklarla kapatmaya çalışırken çocuğunu duygusal doyumsuz yapan bir ebeveyn grubu var.
»Çocuklar bu noktada size neler söylüyorlar?
»Zaman çok önemli bir faktör. Çocuklar bana ‘Babam bana çok güzel bir oyuncak getirdi beni seviyor’ demiyor. ‘Babam benimle kitap okudu, top oynadı, balığa, maça götürdü. Babam beni seviyor’ diyor.
Enerjisini boşaltamayan, duygusal yönden arınamayan şiddete yöneliyor
»Çocuklarda şiddete yatkınlık konusunda ne düşünüyorsunuz? Bazen anneler çocuklarının agresifliğini zekasına veya hiperaktif olmasına bağlıyor. Bu bir savunma mekanizması olabilir mi?
»Birden çok faktör var. Medya önemli bir şiddet uyaranı. 11-14 yaş en çok TV izlenen yaş. Bir çocuk 16 yaşına girene kadar 14 bin şiddet ögesi izlemiş oluyor. Günde 1-2 saat TV izleyen çocuğun akademik başarısı düşüyor. Eğer çocuk şiddet izlemişse, evde de buna tanık olmuşsa şiddet onun için bir iletişim yöntemi oluyor. Bir başka konu çocukların artık sokakta kurallı oyun oynamamaları. İstop, yakartop değil vampircilik oynuyorlar. Birbirlerini ısırıyor, kovalıyorlar. Çocukların zaman, mekan darlığı var. Enerjilerini boşaltamıyorlar, duygusal arınmayı da sağlayamıyorlar. Bunları da eklediğimizde ne yazık ki şiddet yaygınlaşıyor.
Paylaş