Paylaş
CHP Milletvekili Şafak Pavey, 19 yaşında Zürih’te sanat ve film eğitimi alırken geçirdiği tren kazası sonucu engelli dünyasıyla tanıştı. Böyle bir kazadan sonra birçoklarının dünyası yıkılırken Pavey o kadar güçlü ve cesaretli durdu ki bu iyileşme süreci Zürih Üniversite Hastanesi’nde tez konusu oldu. “Ben kendimden olmayanlar için mücadele etmeyi doğru buluyorum” diyen Pavey, engellilerin yanında azınlıklar, çocuklar, şiddete uğramış kadınlar, mülteciler, işkence kurbanları ve hakları çiğnenen tüm mağdurlarla ilgilendi.
Londra Westminster Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün ardından London School of Economics’de yüksek lisans yapan Pavey, 2003-10’de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği için Cezayir, Sahra, Mısır, Yemen, Lübnan, Suriye ve Irak’ta insani yardım görevlisi, İran ve Afganistan da sözcü, Cenevre’de global halkla ilişkiler ve stratejik iletişim projelerinin yöneticisi, Washington’da Ted Kennedy Nansen Mülteci Ödülü Komitesi’nin koordinatorü, Macaristan’da BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Orta Avrupa üst düzey sözcüsü, 2010-11 arasında Cenevre’de BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sekreteri olarak görev yaptı.
İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca konuşan, temel seviyede Arapça ve Farsça’ya hakim olan Pavey uluslararası işaret dilini de konuşuyor. Pavey ile Narlıdere Nar Taneleri Özel Engelli Merkezi’ni ziyaretinde sohbet ettik.
Fırsat eşitliği çalışmaları yapıyorsunuz. Sizce ülkemizde nasıl sağlanır?
- Bir gün böyle bir ülkede yaşayabilmemiz için çok yol kat etmemiz gerekiyor. Meclis’teki konuşmalarımda da söylediğim gibi, engelliler için insan odaklı bir yasa kullanmalıyız. Dünyadaki engelliler platformları kendilerinin engeller yüzünden engelli olduğunu savunuyor. Yani bedeninizde, zihninizde olan herhangi bir farklılık sizi belirlemeli. Engelliler, yaşadıkları toplumun dinamiklerinin yarattığı engeller nedeniyle engelli ki bizim toplumumuzda bu oldukça sıkıntılı olarak yaşanıyor.
HERKES HER AN ENGELLİ OLABİLİR, 55 YAŞINDAN SONRA ENGELLİ OLAN OXFORDLU PROFESÖR GİBİ
Siz engelli hakları ile ilgili neler yapılmasını istiyorsunuz?
- Bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif ettim. Ama bu İnsan Hakları Komisyonu altında olmalı çünkü engelli hakları maalesef bir sadaka alanı gibi görülüyor. Oysa herkes her an engelli olabilir. Buna örnek ise 2003’te Irak’taki Birleşmiş Milletler binasının bombalanmasında yaşandı.
Nasıl oldu?
- 2003’te Irak’taki BM binası bombalanınca 35’e yakın çalışma arkadaşımızı kaybettik. İnsan hakları danışmanımız olan Oxford’lu Prof. Gil Loescher bu patlamada 2 bacağını, elini, görme duyusunun bir kısmını kaybetti ve 55 yaşından sonra ağır derece engelli oldu. O yaştan sonra her şeyi 2 parmağıyla yapmayı öğrendi. Yaptığı bir konuşmada engelli hayatında en büyük desteği ailesinden, komşularından ve çevresinden aldığını söyledi.
8,5 MİLYON ENGELLİ, AİLELERİYLE 34 MİLYON KİŞİ DEMEK
Sadece engelli birey değil, ailelerini de hesaba katmak gerekmiyor mu?
- Kesinlikle. Onun şu tanımını çok beğenirim; ‘Engellilik göle taş atmak gibidir, hare hare büyür ve herkese değer.’ Bir engelli demek bizimki gibi bir toplumda en az 4 kişiyi daha saymak demektir. Çünkü onlar da etkileniyor. Ülkemizde iyimser rakamla 8,5 milyon engelli var, çarpı 4 dersek 34 milyon insan demektir. Yani engelli hakları nüfusumuzun yarısını etkilediğinden asla azımsanmamalı.
YOKLUKLARLA MÜCADELE ETMEK BANA ÇOK YARDIMCI OLDU
Siz tüm kadınlar için bir rol modelsiniz. Nasıl böyle güçlü olabildiniz?
- Öyle miyim gerçekten? Umarım böyle düşünenleri mahçup etmem. Benim mesleğim bana çok yardımcı oldu. Savaş, kriz ve afet bölgelerinde, mülteci kamplarında çalışmak, yokluklarla mücadele etmek bana çok yardımcı oldu. Bir başkasına yardım ederken kendi çarelerinizi de bulursunuz, kendinize de yardım edersiniz. Bilim de böyle çalışır, çünkü akılcı yol bu.
Sizce engelliler bu dünyada var olabilmek için ne yapmalı?
- Ben engellilerin engelli dünyasına sıkıştırılmasında toplumun çok rolü olduğunu düşünüyorum. Güzellik ya da doğru insan tanımına kim karar verebilir ki? Toplumun değerlerinin kaydığını düşünüyorum. Bu durumda en büyük tokadı engelliler yiyor. Barış çözümleri üreten bir engelli derneği olmalı çünkü başkalarının dertleriyle ilgilenmek kendi sınırlarınızı aşarsınız. Engelliler bu toplumda ancak mücadele ederek var olabilir. Ama bunu kendi hakları yerine, başkalarınınkinin üzerinden yaparlarsa daha etkili olurlar. Çünkü bu, ‘Biz varız, ama her yerde varız’ mesajını verir.
ÇOCUK FELÇLİ BÜNYAMİN’E BİR ENGELLİ DEDİLER BİR SAĞLAM…
Engelliler konusunda düzenlemeler yapılıyor gibi yansıyor. Ne değişiyor?
- Engellilik siyasetin bir merhamet alanı olamaz. Böyle düşünen siyasetçilerin zihniyetini değiştirmeyi kendime görev biliyorum. ‘Sadece engelli milletvekilleri engellilerin konusuna bakar’ anlayışı da doğru değil. Küçük kaşıkla verilen hakların kepçeyle alındığı bir dönemdeyiz. Çocuk felci mağduru Bünyamin’in yaşadıkları tam bir kara komedi..
Meclis konuşmanızda bahsettiğiniz çocuk felçli Bünyamin’e neler olmuş?
- Çocuk felci mağduru Bünyamin 2006 öncesi engelli raporu alıyor ve memur sınavlarına giriyor, kazanıyor. Vergi muafiyetinden yararlanması için hastaneye sevk ediliyor ama hastanede ‘özürlü olmadığı’ ortaya çıkıyor. Bunun üzerine KPSS’ye giriyor ve yine kazanıyor. Bu kez memur olabilmesi için sağlam raporu istiyorlar. Ama daha önce ‘engelli değil’ raporu veren hastane bu kez engelli olduğuna dair rapor veriyor, memur olamıyor. Şimdi Bünyamin özürlü mü, yoksa sağlam mı?
DEVLET KURUMLARI BAŞTA OLMAK ÜZERE KİMSE ENGELLİ KOTASINI DOLDURMUYOR
Engellilerin hayata katılabilmeleri için çalışmaları ve iş bulabilmeleri de gerekli değil mi?
- Maalesef kotalar bile doldurulmuyor. Hatta meclis engelli kotaları bile doldurulmuş değil. Sanıyorum 121 olan meclis kotasının sadece 52’si dolu. Adalet Bakanlığı’nda 1700 kota varken 1 kişi bile yok. Devlet kurumu Halkbank 7 yıldır ceza ödüyor, kotasını doldurmuyor. Ayrıca mecliste kapalı oturumlarda hala sağır-dilsiz kavaslar kullanılmasını da doğru bulmuyorum. İnsanların mecburiyetlerinden faydalanmaktan başka bir şey değil bu… Bence bu ortaçağ zihniyeti.
İRAN BENİ HEM ETKİLEMİŞ HEM DE YARALAMIŞ BİR ÜLKE
Yeni kitabınız ‘Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir?’
- İran’da 3 yıla yakın diplomat olarak yaşadığım dönemi, gözlemlerimi anlatıyor. İran, kapalılığından, tek Şii devlet, kendine has bir yönetim şekli olmasından dolayı tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir ülke. İşte bu ülkede bir avuç yabancı çalışabilir, sadece 163 kişiye izin vardır. Bunlardan biri de bendim. Ben BM’de sözcü kimliğimle orada bulundum, tüm İran’ı dolaştım. Aslında kitabı milletvekili olmadan yazmıştım ama şimdi çıktı.
İran sizi nasıl etkiledi?
- Beni çok derinden yaralamış ve etkilemiştir İran. Sosyal özgürlüklerin değerini hem kendime, hem de okuyanlara bir kere daha hatırlatma ve anlatma amacıyla yazıldı. Fincan kulplarının kadın figürünü çağrıştırması nedeniyle bez bağlanan tek ülkedir herhalde. Sadece yüzü ve elleriyle kendini anlatabilmesine rağmen, İranlı kadınlar arasında burun ameliyatlarının ne kadar önemli olduğunu görmek ilginçti. Sokak hayatı yok, meydanların en büyük eğlencesi sokak idamları ve en ön sırada kadınlar alkışlıyor. Hakların bir kere kaybedilirse çok zor geri alınabileceğini anlatan çok önemli bir örnektir İran..
Paylaş