* Çeşme Deniz Savaşı neden önemli?
- Çeşme Deniz Savaşı aydınlanma döneminin en önemli olaylarından... Çünkü 2’nci Katerina’nın 36 yıl iktidarda kalmasının bir etkeni. Batı’da Büyük Petro diye bilinen Deli Petro’nun sıcak sulara inme vasiyeti Çeşme ile sonuçlanan baskınla yerine getirilmiş. Kadınlar için eğitim ve yaşam koşullarını fevkalade geliştirmiş, sanatla oluşturduğu koleksiyonlar sayesinde ve Voltaire, Diderot gibi düşünürlerle yakın ilişki tesis ederek tarihe damga vurmuş. Çeşme Savaşı sonrası Saint Petersburg’da Çeşme adına cami, kilise, saray, obelisk, Çeşme kolonu gibi birçok anı abidesi yaptırmış. Peterhof Sarayı’nın giriş resepsiyon holünün adı Çeşme Holü’dür. Çeşme yazı takımı, Çeşme iskemlesi gibi birçok özel ad verilmiş eşyalar mevcut. Çeşme her bakımdan Rusya için bir dönüm noktası olmuş. Kültür turizmi açısından bu konuya ait gerekli önemin verilmesiyle önemli atılım yapılabilir. Amiral Nelson ve Trafalgar Savaşı, Napolyon ve Waterloo Savaşı her sene savaşmış tarafları bir araya getiren vesileler olmuş. Komşu iki ülke yüzyıl önce dayanışmayla Türkiye’nin bağımsızlık savaşını kazanmasına ve topraklarından işgal kuvvetlerinin atılmasına kadar giden yolu birlikte belirlemişler. Bugün de Cumhuriyet tarihinin en önemli yatırımı Rusya ile müştereken gerçekleşmektedir.
* Bu konuda bir sergi hazırlıyorsunuz değil mi?
- Bahar aylarında hazırladığım sergi Çeşme’nin efsane üç amiralinin ve özellikle Mezzomorto Hüseyin Paşa’nın unutulan, iyi bilinmeyen, yeterince takdir edilmemiş hayatını da yansıtacak. 2006’da Çeşme Kalesi’nde hazırladığım 1770 Çeşme Savaşı’nı anlatan daimî sergi kısmen Cezayirli Gazi Hasan Paşa’yı anlatıyordu. Türk deniz tarihinin başlangıcı kabul edilen Çeşme Koyun Adaları deniz savaşından zaferle çıkan Çaka Bey üzerine yayınladığımız kitapla kaptan-i deryalarımızın efsane üç ismini de gündeme getirmiş olacağız. 1694-95 Venediklilerin Sakız Adası’nı işgali ve terk edişi, 1701 basımı Türkçe&İngilizce tercümeler yapılarak deniz tarihimize katkıda bulunacağız. İkinci kitap ise Mezzomorto Hüseyin Paşa hakkındaki akademik bir yayından alınarak İngilizce ve Türkçe yayınlanacak. Sergiyi İzmir’de gerçekleştireceğim. Sergide Osmanlı Venedik kadırga ve kalyon maketleri, sualtından çıkartılmış Venedik arabalı bronz top kopyaları, sualtı arkeoloji görüntüleri, uzmanlardan anlatımlar olarak ekrandan sunumlar, eski gravürler, Venedik ve Sakız Adası haritalarıyla resimler yer alacak.
* Türkiye Sualtı Araştırmaları Vakfı olarak neler yapıyorsunuz?
· İzmir Zeytinalanı’nda nasıl bir hayatın vardı? Oradayken neler yaşadın?
- Çok büyük bir Boşnak sülalesinde büyüdüm. Sofralarımız hep uzun uzun masalara kurulurdu dedemin asmalı avlusunda. Babamın annesi ve babası Boşnakça konuşurdu. Kocaman bir tarlanın tepesinde eski Rum evinde büyüdük. Elektrik, su yoktu. Kuyudan su taşır, gaz lambasıyla ders çalışırdık. Mutfağımız, çardağımız ve tuvaletimiz hep dışarıdaydı. Kendimi bildim bileli 3 çocuğun en büyüğü olarak hep sorumluluk, çok çalışma ve disiplinle hareket ettim. Annemle babam evde olmadığında hem bağdan, bahçeden, hayvanlardan, hem de kardeşlerimden ben sorumluydum.
BAMYA İŞİNİ HİÇ SEVMEZDİM · Çiftlikte ne gibi işler yapılıyordu?
- Çiftçiliğin her türlüsü; buğday, saman, meyve, sebze, süt, peynir, tereyağı, salça... Hepsini yaptık. Çiftlikte iş bitmez, babaannem geç kalkanı hiç sevmezdi. “Melekler rızık dağıtır ama güneş doğduktan sonra uyananlara kalmaz” derdi. Sabahın köründen gece karanlığına kadar hiç durmadan çalışırdık. Ben bamya işini sevmezdim. Eldiven de giysen, uzun kolluyla da çalışsan deli gibi kaşındırır insanı. Koyunlar, keçiler, tavuklar, inekler, atlar, toplanması gereken meyve-sebzeler, pazara götürülecek ürün, pazardan toplanacak boş kasalar derken 1 dakika dahi boş duramazsın. Ama yaşamın en sade, en sağlıklı, en güzel, en hasıdır çiftçi olmak. O zamanlarda sürekli iş var diye yakınırken şimdi geriye dönüp baktığımda ne şanslı olduğumu düşünüyorum. İyi ki çiftçiymiş ailem. İyi ki çok çalışmayı erken öğrenmişim.
· Nasıl bir ailede büyüdün?
- Hem annem, hem de babam çok çalışkandır. Onların birbirlerine olan sevgisi ve birbirlerine verdikleri destek herkese örnek olacak bir durumdu. Babam ve annem her zaman çok azimli, vizyonu yüksek ve çocuklarını okutmak için her şeyi yapmış insanlar. Annem ve biz çocuklar her gün hiç durmadan çalışıp babamıza yüzde 100 destek verdik. O da ilerici vizyonuyla ve tutumlu harcamalarıyla birikimlerimizi kereste, odun ve kömür ticaretine dönüştürdü. Hatta siyasete bile girdi. Çok başarılı bir liderdir. Annem ailesine çok bağlı bir aile mühendisi. Zeytinalanı’nda Bükülmezleri bilmeyen yoktur. Her bir amcam ve halam çalışkan, zeki, başarılı insanlardır. Bizim de kömür ve kereste dükkânımız tam da Zeytinalanı yolu üzerindeydi. Babam olmadığı zaman annem ve ben, sonra da kardeşlerim müşterilerimize kömür, odun ve kereste yükler, satardık. Kardeşlerim Gülden, Gündüz ve ben eğitimlerimizi başarıyla tamamladık.
Gizem’in anlatımıyla, “Kurumsal bir firmaya girip çalışmalıydık diye kodlanmıştık adeta. Çünkü sistem bizi buna mecbur bırakmıştı... Her şey sistemin tam istediği gibi ilerliyordu. Çıkalım diye gayret ettikçe bu çemberden, merkeze daha çok yaklaşıyorduk aslında. Bir yandan borç ödüyor, diğer yandan daha çok borçlanıyorduk... Derken oğlumuzun doğumuna tam bir hafta kala kurumsal hayat ile bağlarımız kopartıldı. İşte tam o gün biz kenara çekildik ve gerçekleşen hayallerimizi izlemeye koyulduk. O gün farkında değildik ama çark bizden yana dönmeye başlamıştı artık. Hep bebeğimizi alışveriş merkezlerinin lunaparklarında büyütmekten korkmuş, memleketimizin toprağına dokunarak büyüsün istemiştik. Hayallerimiz gerçek oluyordu; memleketimize dönüyorduk.”
Memleketleri olan Kırkağaç, Öveçli Köyü’ne dönerek Karşı Köyden isimli bir gıda firması kuran çift önce çevrelerindekilerin tepkisi ile karşılaşmış.
Yapamazsınız diyen mi arasınız, gülüp geçen mi? Ama onlar kendilerine inanarak daha da çok çalışmışlar ve Cahit’in gıda mühendisi olmasının da verdiği tecrübeyle zeytin ve zeytinyağının yanında erişte, reçel, pekmez, marmelat, salça ve sirke üretimlerine yoğunlaşmışlar. Bugün 200’den fazla ürün ile özellikle fermente ürünlerde çok iddialılar. Coğrafi işaretli Kırkağaç kavunundan pekmez, reçel ve marmelat ya da kombu çayı gibi arge denemeleri de mevcut.
Bugün binlerce insan Karşı Köyden’e güveniyor ve gönül rahatlığıyla onların ürünlerini tercih ediyor. Onlar da bu güveni boşa çıkarmamak adına var güçleriyle çalışıyorlar. Hatta şimdi tüm ürünlerin yanısıra çok hassas bir alan olan bebek gıdası sektörüne de girmeye hazırlanıyorlar.
Karşı Köyden’in ürünlerini tüm satış sitelerinde ya da web sayfalarında bulabilirsiniz. Ama Gizem ve Cahit’in samimi, sıcacık sohbetleri ve genç yaşlarına ragmen sahip oldukları bilgelikleriyle tanışmak isterseniz İzmir-İstanbul Kırkağaç çıkışına birkaç kilometre olan Karşı Köyden’e çay içmeye uğrayın derim.
Biliyorsunuz, bu tip gruplar için en zor olan halkın yararına olacak somut adımların atılması olur. İşte bu nedenle grubun bugün geldiği noktayı çok önemsiyorum. Kurulan dört ayrı çalışma grubundan biri olan Kadın ve Genç Girişimcileri Destekleme Grubu yöresel lezzetleri ve el emeği ürünleri sunacakları bir Pazar hazırlamaya başladı.
19 Haziran Cumartesi günü Kırkağaç Belediyesi’nin desteğiyle tahsis edilen Küçük Çam Şehitler Parkı’nda kurulacak Yöresel Yemekler Pazarı’nda, Kırkağaç’tan geçen, yolu Kırkağaç’a düşen, en önemlisi bu güzel lezzetleri tatmaya giden herkes sağlıklı bir şekilde yapılmış, temiz ve başka yerlerde bulunmayan lezzetlerle tanışacak. Bu güzel girişimin, her Salı ve Cumartesi günü tekrar edilerek daha geniş kitlelere yayılması sağlanacak.
Kırkağaç’a adını veren o güzelim çam ağaçlarından oksijen depolamak ve tadına doyulmaz yöresel lezzetler eşliğinde bir gün geçirmek için bu Cumartesi mutlaka Kırkağaç’a uğrayın derim…
Hem şirin bir Ege ilçesinde tamamen halk insiyatifi ile başlayan bu anlamlı girişime destek olun hem de kendinize doğa içerisinde güzel bir gün hediye edin.
Amerika’ya geldiğimde bana samimiyetle kucak açan Arlington Rotary Kulübü ve yine Türklerin üyesi olduğu Metro Bethesda Kulübü’nün çalışması ile birçok Amerikalı kulüp destek verdi ve toplamda 50 bin dolar olan cihazın alınması için gereken süreç tamamlandı.
Projenin sahibi olan İzmir Kordon Rotary Kulübü öncülüğündeki Türk kulüpleri ve Amerika’nın yanısıra, İtalya, Hindistan’dan da destek bulan bu proje ile alınacak cihaz önümüzdeki günlerde Ege Üniversitesi Hastanesi’ne teslim edilerek hasta çocukların tedavisinde kullanılmaya başlanacak.
Ben Kırkağaç ile yakınlaşmaya başlayınca, bir yemek düşkünü olarak en çok dikkatimi çeken kendine has mutfağı oldu. İzmir’e sadece 1,5 saat uzakta olmasına rağmen hiç duymadığım yemeklerle tanıştım. Şimdi bunları daha fazla tanıtmak ve geleneksel tatları yaşatmak adına Kırkağaç Tarihi Gurme Şehri Grubu ile birlikte çabalıyoruz. Eşim Alp Özerdem’in kurduğu bu grubun üye sayısı iki ayda 6 bin kişiye yaklaştı. Grubun amacı Ege’nin bu güzel ilçesini bir çekim merkezi haline getirmek. Bunu da Kırkağaç yemekleri, tarihi binaları yoluyla yapmak.
MAHREÇ’LERİNİ İSTİYOR
Aslında Kırkağaç denilince akıllara hemen kavun gelir. Şimdi tıpkı Kırkağaç kavununun aldığı coğrafi işaret gibi öne çıkan farklı lezzetleri hem ‘Kırkağaç Çakal Pideli Paça’, hem de ‘Çakal Pidesi’ için Mahreç adı verilen coğrafi işareti almak için çalışılıyor. Böylelikle Kırkağaç’a gelecek insan sayısını artırmak ve restoran, lokanta ve esnafın da bundan faydalanmasını sağlamak planlanıyor. Kırkağaç’ın tarihi binaları restore edilerek kadınların ev yemekleri servis edebileceği, gençlere de iş imkanı olabilecek bir gastronomi merkezi yaratmak için çalışan grubun girişimi birçok ilçe için örnek olacak nitelikte. Tamamen sivil insiyatif ile başlayan ve yerel yöneticilerin de gereken yerlerde desteğini alan bu girişim Ege’nin bu güzel ilçesini hakettiği yere getirme yolunda oldukça önemli bir adım atıyor.
O nedenle Türkiye’den gelen her telefon, her haber sevinç ile aynı anda hafif bir ürpertiye de neden olur. Geçen hafta ben bunun ne demek olduğunu yakından deneyimledim. Babamın kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldığı haberini aldığım gece yarısı ve takip eden günler yaşadıklarım kolay olmadı. Belki eskiden olsa ilk uçakla gelme hali, pandemi nedeniyle 72 saatlik test yaptırma ve Türkiye’de karantinaya girme haline dönüşmüş olunca ben gelene kadar tüm operasyonlar yapılıp babamın eve çıkmasıyla sonuçlandı. Hayatı boyunca sigara içmeyen, günde 10 bin adım atan ve kendisine iyi bakan babamın bu yaşam anlayışı sayesinde iyileşme süreci hızlandı. Bundan sonrası yine kendisine ve bedenine iyi bakmakla daha da iyiye gidecek.
İYİ Kİ VARSINIZ
Yaşanan ilk büyük krizi atlatmada ailemin çabuk müdahalesi ve ambulansın 7 dakikada gelip babamı Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yetiştirmesi büyük önem taşıyor. Ya hastanedeki doktorlar ve tüm sağlık çalışanları... Babamın başından ayrılmayan kardeşlerimin ifadesine göre tüm doktor ve sağlık personelinin sadece babama değil (benim gazeteci olduğumu bilen yoktu), tüm hastalara gösterdiği ilgi ve özene ne kadar teşekkür etsek az. İzninizle ben, benim gibi onlara minnet borçlu tüm hasta yakınları adına köşemden teşekkür etmek istiyorum. Dr. Cenk Ekmekçi, Dr. Selim Ekinci, Dr. Kaan Eroğul, Dr. Kultuhan Eren Hazır, Gamze Topçuoğlu, Ümit Yanıçun, Hakan Sakarya, Burcu Tüfekçi ve tüm kardiyoloji servisine minnetle teşekkür ediyorum. Bu kişiler adını öğrenebildiğimiz doktor ve sağlık personeli. Onlar gibi yüzlercesi, tüm hastalar için gece gündüz çalışıyor. Bu derece stresli işlerine rağmen güleryüz ve müthiş bir sabır ve anlayışla hasta yakınlarını da teselli ediyor ve her soruyu yanıtlıyorlar. Onların bu mütevazi ve olumlu halleri ‘dünyada iyi şeyler de oluyor’ düşüncesini ve umutları yeşertiyor. İyi ki varsınız ve inanın çok değerlisiniz...
UMUT DEMİŞKEN
Babam hayat boyu, bedenini zararlı olan şeylerden koruduysa da ruhunu ve kalbini zararlı ve olumsuz düşüncelerden aynı başarıyla korudu mu emin değilim... Her akşam seyredilen olumsuz haberler, yaşanan olayların olumsuz yanlarını gözden kaçırmayayım derken fazla büyütme, çözümün kendisinde olmadığı sorunlarla uykularını kaçırma, geçmişi tekrar tekrar düşünme gibi aslında birçoğumuzun normal yaşam rutini haline getirdiği alışkanlıklar, kimbilir bizlerde nasıl bir etki yaratıyor... Bunlar benim yorumlarım çünkü bu tip rahatsızlıkların sadece bedensel değil, stres ve sıkıntı kaynaklı da olabileceğini düşünüyorum ki aslında bu yönde bilimsel açıklamalar da var. Zaten babam da hastane yatağında sürekli kendisinden bir yaş büyük biri Amerika’ya başkan olabiliyorsa, kendisinin de iyi olabileceğini düşündüğünü söyledi. Olumlu örneklere bakmanın faydası bu olsa gerek... Her zaman kolay olmasa da iyiyi, umudu ve hayatı seçmek...
Not: Son teşekkürüm bana destek veren ve kaygılarımı azaltan sevgili Deniz Sipahi ve tüm gazete ekibimize...
Yaşadığımız binalarda hasar olsa da olmasa da ruhlarımız, psikolojimiz hasarlı. Bunun bilincinde olan Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi Halka Yönelik bir bilgilendirme hazırlamış. Doktor arkadaşım sevgili Işınay Ünal’ın paylaşımıyla haberdar olduğum bilgilendirmeden sizler ve özellikle çocuklar için seçtiğim bazı bölümleri aktarıyorum.
Tüm bilgilendirmeye BURADAN ulaşabilirsiniz.
DEPREMDEN SONRA RUHSAL AÇIDAN KENDİNİZİ NASIL HİSSEDİYORSUNUZ?
Depremin olumsuz etkilerini yaşadınız. Şimdi bir yandan yaşam normale dönmeye başlarken sizin de ruhsal açıdan bunlardan az ya da çok etkilenmeniz doğal. Bunları yalnızca siz değil deprem bölgesindeki herkes yaşadı. Herkes korktu. Sıradan bir korkudan çok bir dehşet duygusuydu yaşanılan. Çoğu insan sizin gibi çaresiz hissetti.
KENDİNİZİ DAHA İYİ HİSSETMEK İÇİN NELER YAPABİLİRSİNİZ