Çok iyi bir eğitim alan Benay iş arıyor ve şartlar sağlandığında yapamayacağı iş olmadığını söylüyordu. Haberimize kayıtsız kalmayan İzmir’in önemli firması Bakioğlu Holding İnsan Kaynakları Bölümü, Benay’ın gazetemizde manşet olan hikayesinden çok etkilendiklerini ve iletişime geçmek istediklerini söylemişlerdi. Ben de iletişime geçmelerini sağladım ve geçen hafta öğrendim ki, Benay’ı işe almışlar. Benay bana teşekkür için mesaj atmış, şimdi ben de buradan Bakioğlu Holding’e duyarlılıkları ve göstermelik olmayan gerçek ilgi ve destekleri için teşekkür ediyorum.
Büyük fark yarattınız Bakioğlu... Teşekkürler...
Fitre için geç kalmadınız
askıda oda sizi bekliyor
TÜRKİYE’nin her yerinden kanser tedavisi için gelen ve sosyal güvencesi olmadığı için sokaklarda, hastane bahçelerinde perişan olanlara kalacak yer ve aş sağlayan KİT-VAK, EÜ Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi ve Konukevi ve DEÜ Abdülrezzak Sancak Konukevleri’nden sonra ‘Askıda Oda’ uygulamasıyla bu hizmete devam ediyor. Ramazan dolayısıyla verilecek fitrelerin vakfa bağışlanması durumunda kanserli hastalar ve yakınlarına destek olacağını belirten vakfın hesap ve iletişim detaylarını mutlaka not edin:
Uzun yıllardır bu konuda çalışmasına karşın özellikle otizm alanında halen araştırılacak ve öğrenilecek çok şey olduğunu söyleyen Atasoy, ailelerin ve çevrenin davranışlarındaki bozukluğu gidermenin en az çocuğunkini düzeltmek kadar önemli olduğunu vurguluyor.
ÇOKLU ELE ALINMASI GEREKEN BİR KONU
- Sizce biz Otizmi ne kadar biliyoruz?
- Ben otizmle ilgili çalışmaya başladığımda elimizde bir tane Türkçe kaynak vardı. Otizm derya deniz bir konu, 21 yıldır bu alanda çalışıyorum, birçok vaka gördüm, bir çoğunu elimde büyüttüm hala yurt içi yurt dışı tüm yayınları, eğitimleri takip ediyorum, öğrenmeye devam ediyorum ve görüşüm hala kıyısında dolandığım... Otizmin en azından artık bir bozukluk olduğunu, bu bireylerin özel ihtiyaçlarının olduğunu, devletin bu konuda ivedilikle daha çok çaba sarf etmesi gerektiğini, sanıyorum artık oldukça büyük bir kitle biliyor ama otizmi ne kadar biliyoruz dediğinizde iş çok başka bir yere gidiyor. Elimizde var olan, güvendiğimiz, sonuçlarını somut olarak gördüğümüz birçok veri olduğu kadar hala bilimsel olarak cevaplandırılmamış birçok da sorusu var bu bozukluğun.
- Siz yıllardır bu konuda çalışıyorsunuz. Bu nasıl bir farklılık biraz bahseder misiniz?
- En kısa deyişle, nörogelişimsel bir bozukluk olan otizm spektrum bozukluğu, bireyin birtakım nörolojik güçlüklerinin özellikle sosyal iletişim becerilerinde kendini göstermesi olarak tanımlayabiliriz. Sosyal iletişim dediğinizde işin içinde dili kullanma, yaratıcılık, hayal gücü, sosyal biliş, sosyal muhakeme gibi bilişsel süreçler var. Tüm bu süreçlerin olumsuz yönde etkilendiğini düşündüğünüzde, bireyin gelişiminin bütününe yayılan bir sorunla karşı karşıyasınız demektir. Çoklu bir bozukluk otizm aslında. Otizm spektrum bozukluğu denmesinin nedeni de bu bozukluğun bir yelpaze gibi kendini bir uçtan diğer uca farklı düzeylerde ortaya koyması olarak düşünülebilir. Yüksek fonskiyonlu otizm, asperger, başka türlü adlandırılamayan otizm, idiot savant dediğimiz alt tanı gruplarını içinde barındırmakta. Alt tanı gruplarının yanısıra zaman zaman da eşlik eden diğer tanılar var, Dikkat eksikliği hiperaktivite, duyusal bozukluklar, epilepsi, zihinsel engel gibi...
İYİ EĞİTİMLE İYİ SONUÇLAR ALMAK MÜMKÜN
Kadın Girişimciler Derneği’nin (KAGİDER) kurucularından olan Suver, TÜSİAD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Grubu, Türk Yunan Kadınları Barış İnisiyatifi (Winpeace), Haklı Kadın Platformu, Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu’nun kurucu üyesi ve Marmara Vakfı AB ve İnsan Hakları Başkanı. Gerçek bir sivil toplum gönüllüsü olan Müjgan Suver ile kadınlar ve toplumsal adalet üzerine sohbet ettik.
- Manisa Kız Öğretmen Okulu’ndan Avrupa’nın en iyi üniversitelerine gidişiniz nasıl gerçekleşti? Bu, birçok kızımıza ilham verecek bir başarı.
SUVER: Ben Egeli bir kadınım. Böyle olmakla da her zaman gurur duymuşumdur. Ortaokulu bitirdiğimde Akhisar’da henüz lise olmadığından, Karataş ve Manisa Öğretmen Okulu’nun parasız yatılı imtihanlarına girip her ikisini de kazandım. Ailemin isteğiyle Manisa’yı tercih etmek zorunda kaldım. Mezuniyetten sonra birkaç yıl ilkokul öğretmenliği yaptım. Ama, daha farklı konularda çalışmak, farklı ülkeler, farklı şehirlerde yaşamak özlemindeydim. Münih’te bir Devlet Pedagoji Enstitüsü, Türkçe - Almanca dillerine sahip pedagoglar arıyordu. Önce Almancamı geliştirdim ve işe başladım. Bir taraftan da kendimi geliştirmek için meslek içi eğitimlerin yanında sosyal pedagoji yüksek okuluna ve Ludwig-Maksimilyan Üniversitesi psikoloji bölümüne başladım. Pek kolay olmadı elbette. Yaşamınızda bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız, daha iyi bir şeylere ulaşmak istiyorsanız, bedelini de ödemeye hazır olmanız gerekiyor.
AB TOPLUMSAL CİNSİYET REHBERİ
- Şu anda Marmara Vakfı AB ve İnsan Hakları Başkanı olarak ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
ÜNİVERSİTELİ KIZLAR İÇİN
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği yararına sahneye çıkan ‘Kadınsal Hareketler Bunlar’ grubunun 13 üyesi, “Başka Bir Dünya İçin Manifesto” adlı oyunu üniversiteli genç kızlar için oynadı. Dünyada ilk kez Broadway’da sahnelenen ve konusu insan hakları ihlalleri olan oyunu uyarlayan Ariel Dorfman ve yazar Kennedy Amerika’dan bir mektup göndererek böylesi önemli bir oyunu Türkiye’de sahneledikleri için grubu tebrik etmiş. Yönetmenliğini Raci Durak’ın yaptığı oyun İzmir Özel Can Hastanesi ve Karşıyaka Belediyesi katkılarıyla sahnelendi. Grup Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Muzaffer Keskiner’e plaket verdi.
KADINLIĞIN 99 HALİ
99 kadın yazarın oluşturduğu kolektif kitap, ‘Bi Arkadaşın Başına Gelmiş’ çalışmaya ara vermiş kadınları iş hayatına dönüş sürecinde destekleyen YenidenBiz platformunun desteğiyle çıktı. Kadınlığın 99 halini anlattıklarını ve böylelikle dayanışma ruhunu güçlendirmeyi amaçlayan kitabın ana fikri ‘Birimizin hikayesi aslında hepimizin hikayesi’.
Bu nedenle dünyada alternatif medya platformları oluşmaya başladı. EÇEV’in de paydaşı olduğu ‘Ezber Bozan Kızlar’ projesine başladığımdan beri bu konu benim de gündemimde. Bu anlamda Ege Üniversitesi, Avrupa Birliği Erasmus Plus Programı ile finanse edilen ‘Genç Topluluk Medyası Yapıcıları İçin Sosyal Girişimcilik’ projesini yürütüyor. SEYMM Proje Koordinatörü Prof. Dr. Aylin Göztaş, amaçlarının ortak ilgi, amaç, hedefte bir araya gelen ve özellikle de dezavantajlı toplulukların kendi medyalarını nasıl yaratacaklarını öğrenebilecekleri, kendi medyalarını iyileştirebilecekleri ve dönüştürebilecekleri bir e-platform olduğunu anlatıyor.
DEZAVANTAJLI
GRUPLARIN
SESİ DUYULACAK
- Sosyal Girişimcilik ve Sivil Toplum Medyası nasıl bir proje?
- Sosyal adaletsizliklerin tartışıldığı postmodern dünyada sosyal girişimcilik, halkın kendi yaralarını sarmak üzere bir çıkış noktası olarak görülüyor. Topluluk medyası ise sosyal girişimcilik açısından kamuyu tetikleyecek hem de toplulukların sesini iletecek bir araç işlevi görüyor. Bu nedenle Türkiye’de alternatif medya çalışmaları için önemli bir çalışma alanı olan topluluk medyası girişimlerine Ege Üniversitesi’nin öncülüğünde bir projeyle destek vermek istedik. Genç sosyal girişimciler için, topluluk medyası kurmayı sağlayacak bir eğitim modülünü hedefleyen bir proje yazdık ve Avrupa Birliği Erasmus Plus Projesi olarak 2016’da desteklenmeye hak kazandık.
Ne ola ki bunlar diyorsanız hemen anlatabilirim. Çünkü ben de son projem olan ve Ege Çağdaş Eğitim Vakfı işbirliği ile yaptığım ‘Ezber Bozan Kızlar’ı, bu yöntemler ile fonlamaya karar verdiğimden hem dünya hem de bizdeki örneklerini inceledim. Önce kitabi anlatımla; “Sosyal girişimcilik toplumsal bir sorunu veya ihtiyacı belirleyerek, bu sorunun ortadan kaldırılması veya ihtiyacın giderilmesi için girişimcilik prensiplerini kullanarak kalıcı çözümler üretmek, toplumsal sorunlara yenilikçi çözümlerle yaklaşmak ve bu çözümleri geniş ölçekte uygulamak.”
Yani, ekonomik anlamda girişimci oluyorsunuz ama aynı anda toplumsal bir soruna da çözüm üretmeye çalışıyorsunuz. Gelirinizin bir kısmı toplumsal bir oluşuma hizmet ederken bir kısmı da sizin projenize maya oluyor. Bence sosyal girişimciliğin en büyük farkı, yüksek bilince hitap etmesi. Yani, alışverişinizde temel motivasyon ilkel güdünüzden değil, aklınız ve sağduyunuzdan geliyor.
Mesela ‘Ezber Bozan Kızlar’ ülkemizdeki eğitim konusu ve kız çocuklarının güçlendirilmesine hizmet edecek bir proje.
Peki kitlesel fonlama nedir? İmece’nin yeni hali... Yani projenizi anlatıyorsunuz ve halktan destek bekliyorsunuz. Yani projenizin sermayesi için ne bankaya ne de büyük yatırımcılara gitmiyorsunuz. Dünyada müthiş yaygın, milyonlarca dolara varan fonlamalar yapılıyor. Bizdeyse henüz Fongogo, Arı kovanı gibi sitelerle yeni başlıyor. Bu konuda bilimsel çalışmalar da yapılıyor ki birini de Ege Üniversitesi’nden Prof. Aylin Göztaş ve ekibi gerçekleştiriyor. Kendisiyle ‘Sivil Toplum Medyası’ konusunda yaptığım röportajı da yakında vereceğim.
Kısacası, dünya her anlamda başka bir yere gidiyor, takipte olmakta fayda var...
“Dış dünyadansa kafeslerimin ardında mutluyum” diyen ve herkese bir kafes öneren Bubi ile sohbetimiz eserleri gibi farklı bir boyuta pencere açtı...
LİYAKAT DERNEĞİ İLE
ÇOCUKLARA ULAŞTIM
- İzmir’de kaçıncı serginiz?
- Üçüncü sergim. İzmir bana müthiş rahatlama hissi verirdi her zaman. Ancak bu sefer İzmir’in elektriği değişmiş gibi geldi. Yani eskisi gibi rahatlatmıyor sanki. Ama yine de İzmir’in ve İzmirlinin farkını hissetmemek mümkün değil.
Bu haftanın ‘Engelliler Haftası’ olması nedeniyle küçük bir kamuoyu araştırması yaptım ve birçok kişi kendisinin olumlu hissedeceğini, ama toplumun ne hissedeceğinden emin olamadıklarını, rahatsız olabileceklerini veya ona acıyacaklarını söyledi. Ben artık engelli demeyi kabul etmiyorum. Ben bunun yerine ‘Farklılık’ demeyi seçiyorum.
Çünkü, burada gözümüze çarpan aslında bir engel değil ve bir ‘Farklılık’ ve biz aslında ‘Farklılık’lardan rahatsız oluyoruz.
İşte bunun nedenini de Uzman Psikolog Gülgün Sharafat’a sordum.
Uzun yıllar Erol Sabancı Spastik Çocuklar Merkezi’nde çalışan Gülgün’e göre, ‘Aileler engelli çocuklarını eskisi kadar gizlemiyor, ama yine de nasıl karşılanacağını sorguluyor. Şefkat engelli olmamız, hoşgörü, içgörü, ‘koşulsuz sevgi engelli’ olmamız sunucu insan haklarını gözardı etmemize neden oluyor. İngiltere de bu görüntüden çocuklarının rahatsız olacağı yönündeki sorgulamalar için ise, ‘Çocukların 2-2,5 yaşında somut korkular geliştirdiğini, ilk defa denizi ya da sakallı birini, hatta palyaço görünce bile korkabileceğini’ hatırlatıyor. Ve diyor ki, ‘Varoluşu farklılık olarak algıladığımızda kişisel güvenlik alanımızı, kontrol duygumuzu tetiklediği için rahatsız oluruz, hatta korku ve öfke duyarız. Ama farklılıkları çeşitlilik olarak algıladığımızda sevgi, hoşgörü ve emniyet duygusu doğar.’