Paylaş
Kurgulanmaya kuruluyoruz.
Çocukluktan ileriye taşıdığımız genetik bir düş gibi, “mukaddes” yaşamları arzuluyoruz.
O mukaddes yaşamlar, bize gerçek adı altında başkalarının rüyalarını öğretiyor.
Oysa yıllar geçiyor ve bu kez de bize dayatılan “minimalizm”in esaretinde küçültüyoruz hayallerimizin tripleks rüyalarını.
Çocukluktaki saf hayallerimiz, geleceğin ahlaksız hedefleri oluveriyor.
Kalemin ucundaki sır
Yarattığı metaforlarıyla, söylemediği “gibi” klişesini bir girdapta boğulmaktan kurtaran Edip Cansever’in mendilindeki kan “gibi”:
“İnsan yaşadığı yere benzer / O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer.”
Oysa bir başka sır gizli değil midir kalemin ucunda:
“Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi...”
Cansever’in “O çocuklar büyüyecek” üçlemesini “bilmezden” gelmemek gerek.
Kırışan bir kumaş
Bir kenti “değiştirecek” o çocuklar büyüyecek mi?
Bir kentin “devrimci” kimliğinin, yıllar içerisinde oturup kalkmaktan “kırışan” kumaşı üzerinden bir politika kurgulanıyor.
“Onlar ki, hepsi / Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler...”
Bizlerle birlikte Ankara’yı da yanlış “yanlış yerlere büyütenler”e vermek gerekiyor yanıtı:
“Umudu dürt / Umutsuzluğu yatıştır.”
Ankara da, yıllardır hayalleri kırılmış, ruhu kanamalı bir hasta.
Her geçen yıl, her sonbaharda, rüyalarımız, hayallerimiz küçülüyor, küçülüyor, cebimize sığıyor.
Avuçlarımızın içine saklayıp canlı tutmaya çalıştığımız hayallerimizle eski bir Ankara sokağının hüznüyle yürüyoruz.
Kimbilir belki bu yürüyüşten yeşerir bir umut.
Paylaş