ANKARA, geçen haftayı Avrupa Komisyonu’nun verdiği Avrupa Ödülü’nün rüzgarıyla geçirdi.
Öyle ki, belediye defalarca bülten gönderdi, şehrin bütün ilan panoları Başkan Melih Gökçek’in gururlu ifadesiyle süslendi, yatırımların açılışı da gerekçe gösterilerek konserler, şenlikler düzenlendi. Bu ödülle ilgili eleştiriler de az değildi. Daha önce genelde çok daha küçük kentlere verildiği muhalefetin eleştirileri arasındaydı. Açıkçası ben de Ankara’nın bu ödüle layık görülmesine şaşıranlar arasındayım. Bu kentin çözümsüzlüğe terk edilmiş onlarca sorunu var. Yapay gündemler, gündelik siyasi polemiklerle üstü örtülmeye çalışılan ve artık gelecekteki varoluşunu tehdit eden bu sorunlarda bıçak kemiğe dayanmış durumda. Bütün bunlara rağmen, ödül tabi ki vereni bağlar. Avrupa Komisyonu, Ankara’yı buna değer gördüyse söylenecek bir söz yok. Ancak, Başkan Gökçek, haftabaşındaki Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında ödüllerle ilgili eleştirileri yanıtlarken şu ifadeyi kullandı: “Bence bunun bir tek anlamı var, samimi söylüyorum; olayı hazmedememektir. Arkadaş biz bu işleri hazmedeceğiz, hazmetmeye alışacağız.” Gökçek’in “zafer coşkunluğu” içinde söylediğini düşündüğüm bu sözleri bendeki şaşkınlığı bir kat daha arttırdı. Bu ödülü hazmetmek konusunda kimsenin bir sıkıntı yaşadığını düşünmüyorum. Ama 15 yıldır bir kenti yönettiğini iddia eden bir belediye başkanının, hemen hemen hiç bir yaraya merhem olamazken, Beraberindeki başbakanı ile birlikte gösterişli törenlerle temelini attığı üç adet metro hattını yönetim beceriksizliğiyle kaynak sıkıntısına sokarken, Basiretli bir yönetici gibi davranamayıp vatandaşlardan tahsil ettiği paraları BOTAŞ’a ödemeyerek bu kentin sahip olduğu doğalgaz tekelini borçları karşılığında merkezi yönetime kaptırırken, Geç önlem aldığı için kenti bir dönem susuzluğa, ardından da Kızılırmak suyuna muhtaç ederken, Şehirdeki yeşil alanları, yasayla 50 kilometreye çıkmış mücavir alanlardaki ormanları katarak bakkal hesabıyla arttırırken, Kentte öncü sanat anlamında adım atmak bir yana, atmak isteyenleri desteklemezken, Heykelleri depolarda çürümeye terk ederken, Şehrin parasını hesapsız, plansız, alt geçitlere harcarken, Meslek odalarıyla ve sivil toplum örgütleriyle oturup konuşmak yerine, onları ötekileştirerek hayali düşmanlar yaratıken bir hazım sorunu yaşamıyor ya, işte ben onu hazmedemiyorum.