BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Melih Gökçek’in sık sık şikayet ettiği bilirkişi kurumunu Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu düzenliyor. 1927 tarihini taşıyan kanunun üçüncü kısmının başlığı "Ehlivukuf." Yani bilirkişi.
Kanun, bilirkişinin tarifini "Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir" biçiminde yapıyor.
Başkan Gökçek, hemen hemen bütün konuşmalarında, kaybettiği davalardan bilirkişileri sorumlu tutuyor. Başkan özellikle ODTÜ’lü bilirkişilerden şikayet ediyor.
Gökçek bunu yaparken, mahkeme kararlarına saygısı olduğunu özellikle vurguluyor ve bilirkişi ile mahkeme hakimlerini ayrı ayrı değerlendirdiğini söylemek istiyor. Oysa; yasada bu konudaki hükümler çok açık.
Bilirkişileri belirlemede son söz mahkemenin hakiminde.
Yani aslında Gökçek’in eleştirdiği bilirkişileri tayin eden de Gökçek’in eleştirmek istemediği mahkemenin hakimi.
Ayrıca yasaya göre mahkeme bilirkişi raporuna uymak zorunda değil. Ama eğer hakim, bilirkişi raporuna uyuyorsa bu durum raporu da mahkeme kararının bir parçası haline getiriyor.
Ayrıca bir bilirkişi raporunun tartışılması zemini de televizyon programları değil şüphesiz. Eğer bilirkişi raporu sorgulanacaksa bunun zemini de yine mahkemedir, zamanı yargılama aşamasıdır.
Ayrıca aynı yasa bilirkişilerin raporlarının "maddi olgu ve fiili gerçeklerle bağdaşmadığı yönünde kuvvetli belirtiler ve şüphelerin olması durumunda Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu hükümleri uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Cumhuriyet savcılığına gönderilmesini" de düzenliyor. Yani eğer bilirkişilerin raporlarıyla ilgili bir sorun varsa savcılar soruşturma açabiliyor.
HUKUKA UYGUN ADIMLAR
Gökçek zaman zaman da, çalışmalarıyla ilgili alınan yürütmeyi durdurma kararları nedeniyle hizmetlerin engellendiğini söylüyor ve bu konularda pankartlar, ilanlar astırıyor. Halbuki durum gayet net.
Eğer mahkeme bir uygulamayla ilgili yürütmeyi durdurma veya iptal kararı veriyorsa, bu, o uygulamanın hukuka uygun olmadığı anlamına geliyor.
Böyle bir karar karşısında ise bir belediye başkanına düşen, hatada ısrar etmek değil, hukuka uygun projeler üretmek olmalı. Ama Gökçek böyle yapmıyor.
Aslında yukarıdaki iki örnek çok net bir başkan tipolojisini ortaya koyuyor. Gökçek, hiç hata yapmadığını düşünüyor. Ve bu düşüncesi nedeniyle de kendisini eleştirenlere hemen saldırıyor. Gökçek’e göre, onu eleştiren herkes büyük bir komplonun parçaları.
GÖKÇEK’İN SİYASİ ENDİŞELERİ
Gökçek dünkü açıklamasında da Kılıçdaroğlu ile arasındaki düelloyu yöneten Uğur Dündar’a saldırıyor.
"Malvarlığı konusuna girmeyelim" dediğini aktaran Dündar için şöyle diyor Gökçek:
"Uğur Dündar da ne zaman arzu ediyorsa kendisi de benim gibi bir kamu hizmeti yaptığına göre, kendi servet beyanı ile benim servet beyanımı müştereken gazetecilerin huzurunda açıklayalım."
Yani Gökçek’le ilgili bir eleştiride bulunursanız, herhangi bir cümle söylerseniz hemen sizi de aynı şeyle suçluyor, itham ediyor. Dündar bu mesleğin duayen isimlerinden biri.
Gökçek’in kendisine sarf ettiği bir cümleyi kamuoyuna açıkladı diye neden onun malvarlığı tartışma konusu olsun?
Söz konusu olan Dündar’ın değil Gökçek’in malvarlığı. Bu konuya girmeyelim deyip, konuyu gündeme taşıyan da Gökçek.
Şimdi, Gökçek, Kılıçdaroğlu’nu bıraktı, Dündar’ı açık oturuma çağırıyor. O açık oturumu yöneten kişi de muhtemelen Gökçek tarafından "yanlı" ilan edilip yeni bir açık oturuma davet edilecek. Bu böyle sürer gider herhalde.
Kılıçdaroğlu ile tartışmasında sergilediği tavır ve profil de aslında Gökçek’in bazı siyasi endişeler taşıdığını ortaya koyuyor.
Gökçek’in psikolojisini acaba bu endişeler mi yönlendiriyor?