Paylaş
“Toplu taşımada geri kaldı. Koskoca bir sorun.”
Bunu da ben demiyorum.
“Şimdiye kadar metro altyapısının çoktan tamamlanması gerekirdi.”
Bunu da...
“Metro yapılmadan Ankara’nın sorunu çözülmez.”
Bütün bunların benzerlerini defalarca kez yazmış bir gazeteci olarak bu sefer ben değil, AKP Milletvekili Zafer Üskül söylüyor.
Habertürk’te geçen hafta yayınlanan röportajında bu tespitleri yapmış Üskül.
Üskül bunları demekle kalmamış İstanbul’da bir çok etkinlik bulunduğunu, Ankara’da ise “bunu pek göremediğini” ifade etmiş.
Hükümet tarafından sistemli ve organize bir biçimde Başkent’in “içinin boşaltılmaya çalışıldığı” bir dönemdeyiz.
İnsanlar, daha iyi ve kaliteli bir yaşam için İstanbul’a mecburi istikamete zorlanıyor neredeyse.
Sanatçılar, bilim adamları, yazarlar İstanbul yerine Ankara’da yaşamayı sürdürmeyi tercih ettiklerinde için büyük sıkıntılar çekiyor.
Buna bir de bazı kurumların bu şehirden taşınması eklenince, kentte dönen gelir miktarının azalması nedeniyle esnaf da, sosyal yaşam da bundan büyük oranda etkileniyor.
Üstüne üstlük genelde “gür sesi” ile övünen bir belediye başkanına sahipken bu konuda ondan da hiçbir itiraz duymuyoruz. Acaba kentin güçten düşmesi Melih Gökçek’i rahatsız etmiyor mu?
Ama zaten yıllar içerisinde bu kentin yaşadığı değer kaybı düşünülünce bunun altında imzası bulunanların farklı bir yol izlemesini beklemek de hayalcilik olur zaten.
İki yıl önce ile fark ne?
NAZIM Hikmet’in isminin bir caddeye verilmesi geçen hafta yine Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeydi.
Karar tabi ki yeterli çoğunluğa ulaşamadı. Zaten, ismi bir caddeye vermek yerine, Nazım Sokağı’nın adının Nazım Hikmet Sokağı olarak değiştirilmesi önerisini getirdi AKP grubu. CHP’liler bu kararda çekimser kalınca karar çıkmadı.
Başkan Melih Gökçek de, yaptığı konuşmada Nazım Hikmet’in bir şiirinin “Atatürk’e hakaret” içerdiğini öne sürerek şunları söyledi:
“Nazım, Mustafa Kemal’e hakaret eden bir şair. O bakımdan adının verilmesi benim ağırıma gidiyor arkadaş.”
O şiirin hakaret içerip içermediği, Nazım’ın durumu falan ayrı bir edebi ve tarihi tartışmadır. Gökçek’in o tartışmanın içinde kendisine yer bulup bulamayacağı ya da nasıl yer bulacağı da tartışmaya açıktır.
Ama burada dikkat edilmesi gereken esas nokta, Nazım’ın isminin bir caddeye verilmesi kararının, iki yıl önce yine Gökçek’in başkanlığı döneminde zaten alınmış olması. Tek farkla.
O dönemde hükümet bazı açılımlarda bulunuyor, bu çerçevede de Nazım’a vatandaşlık yolu açılıyordu.
Gökçek yönetimi de bu furyaya uymuştu. Yani inanmadığı bir şeyi yapıyordu.
Demek ki soru şu olmalı:
O zaman Nazım’ın isminin verilmesi Gökçek’in ağırına gitmiyor muydu? Eğer o dönemde gitmiyorsa, şimdi niye ağırına gidiyor acaba?
Paylaş