BAKIYORUM çevremde hemen herkes Facebook’ta bir oyun oynuyor.
Kimisi bir çiftlik hayalinin peşinde koşuyor. Kimisi bir kafe işletmenin... Kimbilir belki de hayali bir havayolu şirketinde yöneticilik hayallerimizi sınıyor, mafya savaşlarında şiddetimizi öldürüyoruz. Nefes almadan, nefes alamadığımız gerçeklikten kopup, olmayan domateslere yüklüyoruz hayallerimizi. Bence bunların arasına, şehri terk edip bir sahil kasabasında balıkçılık yapmak temalı yeni bir oyun ekleseler, oynanma rekoru kırardı. Hakikaten şehir insanının yastık altı hayallerinden birisidir sahil kasabasına yerleşmek. Kimisi gerçekleştirir de. Ama hayal dediğin şey ne kadar gerçekleşir bilinmez. Sanka hep yastık altındayken güzeldir. Bana hep, sanki hayallerin ayağı yere bastı mı pırıltısını yitirecek gibi gelir. Tıpkı “Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli”ndeki gibi. İşte sanki Ankara da son zamanlarda bu hayalleri tetikleyen bir şehir haline geldi. Eskiden memur şehri olarak görülen, asık suratlı algılanan Ankara’nın yüzü son yıllarda daha mı asıklaştı ne? HHH Bazen bir mısra hatırlarsınız bir şiirden. Açar bakarsınız bambaşka bir şiir çıkar karşınıza. Belli ki bir tortu kalmış zihninizde, o tortu bir şiir olmuş artık, inadına direnen kendi şiirine. Tıpkı Ankara gibi. Galiba bir Ankara var zihnimizde, geçmişten miras bir tortu. Biz hala onu var sanıyoruz. Ve kocaman üç beş şiirden bir Ankara yaratıyoruz. Cemal Süreya bırakalı bu kenti, 20 seneyi geçti... Bir hafta kadar... 20 yıl bir hafta... “İstanbul, İstanbul uzakta/İstanbul’a ateş etmeyiniz” demişti ya usta, biz de sanki Ankara’nın ayağına ateş ediyoruz yıllardır. Bağırıyoruz, yırtınıyoruz, “Ankara’ya ateş etmeyiniz” diye... Ne biz dinletebiliyoruz sözümüzü, ne onlar yıkabiliyorlar Ankara’yı. Ama gittikçe topallaşıyor, topallaşıyoruz. HHH Şehir hayatının yanı sıra Ankara da kovalar oldu bizi, hepimizi. Evlere tıkılıyoruz, gitmemek için alışveriş merkezlerine. Ne parkımız kaldı doğru düzgün, ne sokağımız, kaldırımımız. Ne güzel olurdu oysa hala Ankara’yı uzaktan sevmek, aşkların en güzeli olmasaydı. Cemal Süreya gibi “Güzelsin sevgilim/Ama çok yakından” diyebilseydik hala. Ve Attila İlhan girmeseydi araya Ankara için. “Ayrılık da sevdaya dahil/Ayrılanlar hala sevgili...”