ÜNLÜ aktör Warren Beatty’nin 21 bin 775 kadınla yattığı öne sürüldü ya bir kitapta... Bir skor tartışmasıdır başladı.
Kimisi erkeklerin skor meraklısı olduğunu söyledi, kimisi kendi skorunu açıkladı.
Doğrudur, vardır skor merakı erkeklerde.
Ama bu sadece seks hayatı için geçerli değil.
Erkekler hemen herşeyi skor açısından ele alırlar.
Çoğu zaman işin niceğili yani sayısı, niteliğinden önemli olmuştur biz erkekler için.
Akşam çok içki içildiği anlatılırken rakamlarla konuşulur. İki ufak, bir büyük, bir litre, 10 duble vs.
Örneğin Başkent’teki kavşak sayısına bakın.
Çoğu zaman alt geçit ve tünellerin nereye ne kadar ulaştığı değil, kaç tane olduğu öne çıkar.
Belediye bültenlerinde övünülür falanca sayıda kavşak inşa edildi falanca yılda diye.
Ya da büyüklük merakımız vardır.
En büyük fıskıyeyi inşa ederiz, her ne kadar fıslamasa da.
Ya da en büyük bayrak direğini.
Kuşadası’nda dünyanın en büyük açık büfesi rekoru kırılmış mesela. 1028 çeşit yemek konulmuş bu büfeye. Yemeklerin ne olduğunun bir önemi kalmıyor tabi ki bu durumda.
En ilginç Guinness tutkunları da, “en büyük, en çok, en uzun” rekorların peşinde koşar.
Aslında bu konuyu en iyi anlatan da Küçük Prens’tir.
Antoine de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’i.
Büyükler anlatılırken “onlar şekillerden hoşlanırlar” der. Ve devam eder:
“Onlara yeni tanıştığınız bir arkadaştan bahsetseniz, asla en önemli soruları sormazlar. Size arkadaşınızın sesinin nasıl olduğunu, hangi oyunları tercih ettiğini ya da kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını hiçbir zaman sormazlar. ‘Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Babası kaç lira kazanıyor?’ gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları bildiklerinde onu tanımaya başladıklarını düşünürler.”
Küçük Prens, büyükler diye anlatsa da biz biliyoruz ki o genelde erkeklerin dünyası.
Yani erkek egemen dünya.
Çünkü kadınlar, çoğu şeyi rakamlarla değil, ruhu/dokusu ile kavrarlar.
Darısı biz erkeklerin başına.
Ahu’nun eski yıla yazdığı mektupYENİ yıla girerken gazetemizin reklam servisinden arkadaşımız Ahu Kıra bir yeni yıl yazısı yazmış.
Ahu, yeni anne oldu.
Henüz baharında anneliğinin.
“Kolay gelsin 2010” demiş başlığına da. Aslında minik oğlu Demirhan’a da bir mektup niteliği taşıyor. “Hıncımızı eski yıldan çıkartmayalım” diyor. Ahu seviyor 2009’u, çünkü ona Demirhan’ı verdi o yıl. Eminim ileride Demirhan da çok sevecek Ahu’nun mektubunu. Okuyalım:
“Çoğu imkansız isteklerle, ancak rüyalarımızda görebileceğimiz hayallerle, anlamsız kırgınlıklarla, avuç avuç sevinçlerle, ateşli kavgalarla, doludizgin aşklarla, mutlu doğumlarla, acı kayıplarla, klişe olduğu için koskoca diye nitelendirdiğimiz ama aslında kısacık olan bir yılı daha geride bıraktık sonunda. 2009’u tepe tepe kullandık, eskittik ve şimdi sıra 2010’da. Ne istiyoruz yahu kısacık yıldan?
Neden önceki yılda başaramadıklarımızı bir sonrakine devredip, yeni gelenin omuzlarına yüklüyoruz her şeyi?
Olumlu her şeyi gururla kendimize malederken, olmayınca istenenler, gerçekleşmeyince hayaller, o yılı şanssız, kötü, tü kaka bir yıl ilan edip rafa kaldırmıyor muyuz acımasızca?
Yeni yılın yükü ağırdır bu yüzden. Ne suçu, günahı varsa yavrumun çok şey beklenir kendisinden.
Tamam umut edelim tabii ki, umut fakirin ekmeği, hayalsiz yaşamak zordur ama abartmak da yaşanacak hayal kırıklıklarıyla, mutluluktan çok üzüntü getirir ve faturası yine o yıla kesilir sonunda.
Başarı herkese göre değişir, kimisi için kariyeri ile ilgilidir başarı, kimisi için ise iyi insan olmak ya da gülebilmek en sinir bozucu şeye.
Aşk tamamen şans işi bir anda çıkıverir insanın karşısına. Zaman mefhumu bile kalmaz insanın zaten, ona her gün 31 Aralık aşık olduktan sonra...
0 bedeni konu bile etmeyelim, nasılsa balık eti moda.
Özetle sadece mutluluk dileyelim her yeni yıldan. Mutlu olmak zaten çok kolay, sadece küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenmeliyiz. Gerisi zaten gelir.
Ben ve eşim 2009’a çok teşekkür ederiz. Çünkü minik oğlumuz Demirhan’ı hediye ederek bize en mutlu, en zengin, en aşık, en başarılı ve bana hamileliğimden kalan tatlı kilolarla en balık eti sıfatlarını kazandırdı.
Hoşgeldin Demirhan, Hoşgeldin 2010, Hoşgeldin yeni mutluluklar...”