Paylaş
Resmi, sivil, amir, memur, müdür kim varsa bir hafta içinde bıyığını kesmek zorundaydı.
7 Temmuz 1959 günü Hürriyet’te yayınlanan habere göre bu kararın perde arkasında Emniyet Umum Müdürü Cemal Göktan’ın İstanbul’a yaptığı ziyaret vardı. Müdürün karşılaştığı polislerin bir kısmında “Douglas bıyığı” vardı, bazılarında da “pos bıyık”.
Polislerin bıyıklarının “tek tip” haline getirilmesinin güçlüğünü fark eden müdür, bu işi toptan yasaklamaya karar verdi.
Bıyıklarını kesmeyenlere ceza verilecekti.
Gizli görevde bulunan polisler de “takma bıyık”la idare edecekti.
8 TEMMUZ 1959
TEPKİLER ÇOK BÜYÜDÜ
Bıyık mevzusu teşkilatta büyük patırtı koparttı. Bu karara uyup hemen berber koltuğuna oturanlar vardı ama özellikle ileri yaştaki “pos bıyıklı” memurlar çok tepkiliydi. “Ne ceza verilirse verilsin kesmem” diyenler vardı. Hatta meslekten ayrılmayı göze alanların olduğu bile konuşuluyordu.
Tepkiler bu kadar artınca müdür bey de geri adım atmak zorunda kaldı.
11 Temmuz tarihli gazetede “Poliste bıyık yine serbest” başlığı vardı.
11 TEMMUZ 1959
Emniyet mensuplarının “çok mübalağalı ve ‘pala’ olmamak şartıyla” bıyık bırakabileceğine karar verildi.
Umum Müdürü Göktan’ın yapacağı “bıyık teftişi” de ileri bir tarihe ertelendi. Bu karar teşkilatta gerçekten bir bayram havası estirdi.
Gerçi bıyıklarıyla erkenden vedalaşan memurlarda biraz burukluk vardı... Ama onlar da “Nasıl olsa tekrar uzar” diyorlardı.
VİZONTELE YOKKEN O EVDE YAYIN VARDI
Sene 1965. Henüz Türkiye’de kitlesel ve planlı bir televizyon yayını yok. Evlerdeki en teknolojik alet radyo. Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele filminin geçtiği yıllara ise daha çok var.
Bugün herkesin elinde bir akıllı telefon olduğu düşünülünce 60 yıl önceki bu tablo gençlerin pek de anlayabilecekleri bir durum değil. İşte bu ortamda her akşam konu komşunun istilasına uğrayan İzmir’deki bir evde teknolojik durum biraz farklıydı.
Komşu istilasının nedeni evdeki televizyondu.
24 Ağustos 1965 tarihli Hürriyet’in birinci sayfasındaki habere göre Mustafa Hürer, ABD California’daki National Technical School’daki altı yıllık eğitimin ardından evde kendi kendine teknolojik çalışmalar yapıyordu.
24 AĞUSTOS 1965
İşte bunlardan biri de tamamen kendisinin ürettiği televizyondu.
AVRUPA’YI ÇEKİYORDU
Kendi imkânlarıyla yaptığı televizyonu her akşam mahallelinin hizmetine sunmuştu. Şöyle anlatıyordu Mustafa Hürer:
“Amerikan Akademisi’ni bitirdiğim zaman radyo ve elektroniğe karşı öteden beri devam ede gelen merakım had safhaya girdi. Bir televizyon yapmayı aklıma koydum ve yaptım.”
Tabii bir sorun vardı. Türkiye’de henüz bir televizyon yayını yoktu.
Hürer’in televizyonu da Avrupa yayınlarını çekiyordu.
İtalyan, Yunan, Fransız, Alman ve Rus kanalları izleniyordu. Mustafa Bey televizyonun başında, sürekli kanal değiştiriyordu. Eve doluşanlardan “Mustafa abi, bir de Roma’yı bulsanız, orada belki daha güzel şeyler vardır” ricasında bulunan da vardı... “Bu televizyonda maç seyredecek miyiz?” umudunda olan da... Tabii ki, “Zeki Müren de bizi görecek mi?” diyen yoktu.
Ama 1965 İzmir’indeki sahneler tıpkı Vizontele filmindeki gibiydi.
KİLYOS’TAKİ KAPLUMBAĞA İSTİLASI
GERİDE kalan pandemi yılları, tatil alışkanlıklarını bir hayli değiştirdi. Sayısız haber okumuşsunuzdur bununla ilgili. Yazlık evlere ilgi arttı, çadırını kapan kamp alanlarına koştu gibi. Bir de karavana ilgiyi arttırdı pandemi. Birçok aile karavan kiralama yolunu seçti.
1973 yılında henüz Türkiye’de karavanlar çok da bilinmezken, İstanbul ilginç bir buluşmaya ev sahipliği yaptı.
15 Ağustos 1973 tarihli Kelebek’in tam sayfa ayırdığı haberde şöyle deniliyordu:
15 AĞUSTOS 1973
“Arabasının arkasına yürüyen evini takan 29 ülkeden 3 bin 200 kişi Kilyos’u istila etti.”
Uluslararası Kamp ve Karavancılar Federasyonu yıllık toplantısını Kilyos’ta yapıyordu.
Haber bir evde olan ne varsa, karavanlarda da bulunduğunu anlatmaya çalışıyordu. Bunun için bulunan başlık bugün klişe gelebilir ama o yıllarda karavanı anlatmak için çok idealdi: “Modern kaplumbağalar.”
Paylaş