Paylaş
Liseye kadar İzmir’de okudu.
Tütün ticareti yapan ailesi, İzmir’in kurtuluşunun ardından, 1922’de Yunanistan’a göç etti.
Onassis ve Jackie
Ari, dönemin en zenginlerinden biri haline geldi. Lüks yaşamıyla, aşklarıyla jet sosyetenin odağındaydı.
Ünlü opera sanatçısı Marias Callas ile ilişkisi çok konuşuldu. Ama en çok sansasyon yaratan evliliğini 19 Ekim 1968’de yaptı. Gelin, suikast sonucu hayatını kaybeden ABD’nin “müteveffa başkanı Kennedy’nin” eşi Jackie Kennedy’di.
Jackie’nin ilk evliliğinde çekilen bu fotoğrafa sert yorumlar yazıldı.
ÖZEL ADASINDA AĞIRLADI
Onassis’in Callas ile ilişkisi de aslında Jackie ile birlikteliği nedeniyle sona ermişti.
Bu evlilik tüm dünyada büyük etki yarattı.
Aslında Aristotle ile Jackie’nin tanışıklığı çok eskiye, John Kennedy’nin başkanlığı dönemine kadar gidiyordu.
Hatta Jackie, 1963’teki İstanbul ziyaretini Onassis’in yatıyla yapmıştı.
ABD Başkanı’nın öldürülmesinden bir süre sonra ünlü armatör ile Jackie daha da yakınlaştı. Jackie ve ailesini sık sık yatı Christina ve özel adasında ağırlıyordu.
Jackie ve Ari’nin düğünü, ünlü armatöre ait Skorpios Adası’ndaki Little Virgina isimli küçük kilisede yapıldı.
Düğünden hemen önce küçük bir kriz de yaşandı.
Jackie Katolik, Aristotle Ortodoks’tu. Yunanistan’daki başpiskoposlar dini kurallara aykırı buldukları için nikâh törenini yönetmek istemedi. Onassis de Atina Üniversitesi’nde okuyan genç bir papazı ikna edip nikâh kıydırdı.
18 EKİM 1968
KENNEDY İKİNCİ KEZ ÖLDÜ
Adaya hiçbir gazeteci alınmadı. Gazetecilere bilgileri Onassis’in sözcüsü Giorgidis veriyordu. Sadece 80 kişinin davet edildiği törende hükümet yetkilileri de yoktu. Jackie, Valentino’nun hazırladığı uzun etekli krem renkli sade bir gelinlik giydi.
Düğündeki ikinci sürpriz ise yağmurdu. Davetliler aniden bastıran yağmurla biraz ıslandı.
Tüm dünya basını gibi Hürriyet de bu düğünü günlerce haber yaptı. Düğün anını şöyle anlatıyordu Hürriyet:
21 EKİM 1968
“Para babası Onassis ile Beyaz Saray’ın sabık sahibesi Jacqueline’in evlenme töreninde pırlanta taşlarla süslü çok kıymetli bir yüzüğü gelinin parmağına geçiren Onassis, Jacqueline’i dudaklarından öpmüş, gelin de babası yaşındaki Onassis’e şefkatle sarılmıştır.”
Hürriyet’in haberine göre dünya basını bu düğüne çok tepkiliydi. İtalyan basını “Hepimiz ihanete uğramış gibiyiz” diyordu. Alman Bild, 8 sayfasının 5’ini bu düğüne ayırmıştı. Fransızlar “hayret, hayal kırıklığı ve ayıplama” ifadelerini kullanıyordu.
En çarpıcı yorum ise Jackie’nin John Kennedy ile evlenirken giydiği gelinlikli fotoğrafının altına “John Kennedy ikinci defa öldü”
yazılmasıydı.
Bu evlilik, Onassis’in 1975’teki ölümüne kadar sürdü.
21 EKİM 1955
SAYIM MEMURUNA KURU KÖFTE
Bir dönem Türkiye her beş yılda bir nüfus sayımı için evinde otururdu. 1955 yılının nüfus sayımı da 23 Ekim pazar günü yapıldı. Sayım günlerinde uygulanan katı kurallar vardı.
Sabah saat 05.00’ten akşam top atılıncaya kadar sokağa çıkmak yasaktı. Sayım işi 07.00’de başlayacaktı. Dükkânlar kapalıydı. Toplu ulaşım yoktu. En sert tedbir ise eve gelen memurlara ikramın yasak olmasıydı.
Bırakın yemeği, çay hatta bir bardak su bile içemiyordu memurlar sayıma gittikleri evlerde. İkramda bulunanlara 100 lira ceza kesilecekti. Sayımla ilgili yönetmeliğe göre memurun gittiği evde sohbet etmesi bile yasaktı. Memurlara ikram yasağının nedeni, gecikmeleri önlemekti. Bir an önce sayımı yapıp, diğer eve geçmeleri gerekiyordu. Bütün gün şehri dolaşacak sayım memurlarının aç kalmaması için hazırlık da yok değildi. Anadolu yakasında toplam 1600 memur görev yapacaktı. Bu 1600 memura kumanya olarak “kuru köfte” dağıtılmasına karar verildi. Bu işle de aşçı Halil Halıcı görevlendirildi. Kuru köfteleri hazırlayacak sonra da şehrin dört bir yanındaki memurlara dağıtacaktı.
Hürriyet’in 21 Ekim tarihli birinci sayfasında direksiyon başındaki aşçının fotoğrafı konulmuş, “Kuru köfte temin edecek aşçı Halil çalışmaya hazırlanıyor” deniliyordu.
İstanbul o zamanlar bugüne göre o kadar küçüktü ki, o sayımda koca kentin nüfusu 1.5 milyondu.
15 EKİM 1977
BU DA AKIL SATAN ADAM
Rize’de yaşayan İsmet Biberoğlu isimli bir vatandaş ilginç bir dükkân açmıştı.
Haber 15 Ekim 1977’den.
Kendisine “akıl uzmanı” diyordu. Dükkânın adını da “Akıl Danışma Bürosu” koydu. Yazıhanenin camına koca harflerle “Derdini söylemeyen derman bulamaz” yazdı. Tarife de belirlemişti.
“Büyük akıl 500, küçük akıl 100 lira.”
Yaptığı işin mühim olduğunu anlatıyordu:
“Büroda nefes nefese çalışıyorum. Çeşitli insanların çeşitli sorunlarını dinliyorum ve aklımla deva buluyorum. Benim müşterilerim yalnız Rize’den değil, Türkiye’nin her kesiminden geliyor. Kazancım helaldir. Şimdiye kadar verdiğim akılların hepsi alanlara yaradı. Verdiğim aklın getireceği zararı ise karşılama yükümlülüğünü üzerime alıyorum.”
Paylaş