Paylaş
AKUT’un kurucu üyelerinden ve Atlas Dergisi Harita Sorumlusu İskender Iğdır, beraberindeki Nasuh Mahruki, Selçuk Kahveci ve Kuvvet Lordoğlu ile birlikte Ağrı Dağı’na tırmanıyordu. İki günlük tırmanışın ardından dört dağcı Ağrı Dağı’nın zirvesini gördü. İniş sırasında dağcılar kaydı. Üç dağcı kazmaların ve çivili botlarının yardımıyla düşmekten güç bela kurtuldu. Iğdır ise buzul yarığına düştü.
Mahruki ve arkadaşları hemen jandarmaya haber verdiler. Ve zamanla yarışılan bir kurtarma çalışması başladı.
Toplam 76 dağcıdan oluşan arama ve kurtarma ekipleri iki gün bölgeyi taradı. 1 Mart saat 16.00’da genç dağcının kanlı anorağı ve bazı eşyaları bulundu. Iğdır ile ilgili umutlar hâlâ sürüyordu. Tecrübeli bir dağcıydı, çantasındaki ekipmanlarla hayatta kalabileceği düşünülüyordu.
ELLERİ GÖĞSÜNDEYDİ
Ağrı Dağı’na çıkılan parkurlar içinde en tehlikelisi olan Çanağı bölgesindeki Öküz Deresi kesimiydi. Kurtarma ekibindeki Alper Şengül, uzaktan Iğdır’ı gördü. Yüzü koyun yatıyordu. Yanına ulaştıklarında genç dağcının cansız bedeniyle karşılaştılar. Elleri göğsünde birleşmişti.
Dağcılar gözyaşları içerisinde operasyon merkezine arkadaşlarının hayatını kaybettiğini bildirdiler. Acı haber, iki gündür umutla bekleyen AKUT’a ve Atlas Dergisi’ne ulaştırıldı. Iğdır’ın cansız bedeni sarp bir bölgedeydi. Çıkarmak için çok zor ve tehlikeli bir çalışma yapmak gerekiyordu.
Arama kurtarma ekipleri geceyi 4 bin 500 metrede kurdukları kampta geçirdi. Ertesi sabah 4 bin 650 metreye tırmandılar. Üç deneyimli dağcı, Ertuğrul Melikoğlu, Serkan Koçan ve Kürşat Avcı, buzullarla kaplı Öküz Deresi’ne indi. Iğdır’ın cenazesini sarıp sedyeye aldılar, 100 metrelik buzuldan çıkararak uygun bir alana götürdüler. Telsizle operasyon merkezine “Biz hazırız” mesajını ilettiler.
TABUTUN BAŞINDAKİ KIZ ÇOCUĞU
Doğubeyazıt 1.Mekanize Tugay Komutanlığı’ndan Skirosky helikopteri havalandı. Ancak sis nedeniyle görüş mesafesi çok düşüktü. İlk deneme başarısız oldu. Doğubeyazıt’a dönüp bir süre sonra ikinci kez havalandılar. Bölgenin üzerinde turlayan helikopter, sisin bir anlık dağılmasından yararlanarak aşağıya halat sarkıttı. Iğdır’ın cansız bedeni halata bağlandı. Hızla havalanan helikopter dağın 3 bin metrelerinde düz bir alana inerek Iğdır’ın bedenini helikopterin içine aldı.
Yapılan incelemede Iğdır’ın düşme anında buzullara çarparak hayatını kaybettiği belirlendi. Daha yere düşmeden hayatını kaybetmişti.
Genç dağcının cenazesi askeri uçakla İstanbul’a getirildi. Cenaze töreninde dağcı dostları ve gazeteci arkadaşlarının yanı sıra büyük bir kalabalık vardı. Ataköy ve çevresindeki yollar tıkandı.
Iğdır’ın bayrağa sarılı cenazesi camiye getirildi. Tabutun başında bir kolu ve bacağı protezli küçük bir kız, elinde kırmızı karanfillerle bekliyordu. İsmi Tuğba Ekşi’ydi. 8 yaşındaydı. İskender Iğdır’ın 17 Ağustos’ta enkaz altında kurtardığı canlardan yalnız biriydi. Tuğba, elindeki karanfilleri henüz 32 yaşında hayata veda eden İskender abisinin tabutunun üzerine bıraktı.
2 Mart 2000
AĞRI DAĞI’NI AVUCUNUN İÇİ GİBİ BİLİYORDU
* 2 Mart tarihli Hürriyet’te Iğdır şöyle anlatılıyordu: Haritalara, bilinmezlere, dağlara meraklıydı. Bu merakı nedeniyle Yıldız Üniversitesi Jeodezi Bölümü’nü bitirdi. Ardından da Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Atlas Dergisi’nde çalışmaya da mesleği ve araştırmaya olan tutkusu nedeniyle 3.5 yıl önce başladı. Atlas Dergisi’nin Kartografya servisinin kurulmasında da önemli rol oynadı. Dağcılığı da haritacılığı kadar iyiydi. Dağcılık konusunda adı Türkiye’nin ‘en iyileri’ arasında geçiyordu. Ağrı Dağı’nın vahşi zirvelerini avucunun içi gibi biliyordu.
2 Mart 2000
‘ÖLÜMLE KOVALAMACA OYNUYORDUK’
* Iğdır, vefatından altı ay önce, tüm Türkiye’yi sarsan Marmara Depremi’nde arama kurtarma çalışmalarına katılmıştı. Birçok kişiyi enkazdan kurtardı, hayata bağladı. Gölcük’teki durumu şöyle yazmıştı: “Durum dördüncü gün çok ağırlaştı. O lanetli koku kenti sarmaya başladı. Ceset kokusu. Sabah bir kişiye daha ulaştık. Ama ölüm daha çabuk geliyordu. Kovalamaca oynuyor gibiydik onunla. Hayatının en yoğun tecrübelerini böyle bir durumda yaşıyor insan. Burada hissettiklerini başka hiçbir şeyle kıyaslayamıyor.”
3 Mart 2000
Depremin dördüncü günü, altı katlı Gürer Apartmanı enkazının başına geldi. Herkesten sessiz olmasını istedi. Enkazı dinledi, içerden ses geliyordu. Ekiple birlikte hızla çalışmaya başladılar. Yaşam tüneli oluşturuldu. Enkazından arasında 5 yaşındaki Zeliha’nın saçlarını gördü. Daha sonra kaleme aldığı yazısında şöyle anlattı o anları: “Küçücük bedeni sağ kalmasını sağlayacak bir boşluk bulabilmişti. Ona zarar vermemeye çalışarak geçebileceği genişlikte bir delik açmaya çalıştım. Delik genişleyince Zeliha ışığa uzandı ve günlerdir karanlıkta kalan gözleri ilk önce ellerini gördü. ‘Ojelerim’ dedi, o zaman. Dayısını görünce, ‘Beni denize götürecek misin?’ diye sordu. ‘Babam da beni görüyor mu?’ diye merak ediyordu. Babasıyla annesi yan odada ölmüşlerdi halbuki. Ölmüş birisiyle ölmekte olan birisini görmek arasında büyük fark vardır. Onlarca cesedi ve kurtardığım onlarca insanı düşündüm. Yaşamın değeri, en açık seçik tanımını burada buluyordu.”
Paylaş