Paylaş
Birisi Ünal Market…
Diğeri Yıldırım Bakkal…
100 yıldır kıyasıya rekabet ederler…
Bazen fiyatları dibine kadar düşürürler…
Hep birlikte ucuz mal alırız…
Bazen, promosyon dağıtırlar…
Kasabamız şenlenir…
Bazen de, ülkenin tüm marketleri gibi fiş kesmezler…
Onların rekabeti, kasabamızın rengidir.
Dedikodu yaparlar… Birbirlerine kızarlar…
Ama hiç bel altından vurmazlar…
Aslında aynı kahvede pişpirik oynarlar,
Akşam da birlikte “ayran” içerler…
Çalışanları işe gelmediğinde kendi elemanlarını yardım için verdikleri bile olmuştur…
Aslında 100 yıllık dosttur onlar…
***
Temmuz sıcağında bir gün, Aziz bakkal zora düşer…
Hakkında, “fişsiz mal satmaktan” şikâyet vardır…
Ülkenin bütün zabıtaları, gazetecileri, polisleri kasabaya toplanır…
Aziz marketin sahibinin eli kelepçelenir ve içeri atılır…
Ülkede, “fişsiz mal satan bütün marketler” sessizliğe bürünür…
Kimisi “ne ayıp” der…
Kimisi, “aman benden uzak olsun” der
Korkmuşlardır…
Haklıdırlar…
“Ben de fişsiz sattım” demek yürek ister…
Esnaftırlar, çoluk çocukları vardır…
Bunu beklemek doğru olmaz…
***
Ancak Ünal Market ortaya çıkar;
-------“Bu ateş suyla sönmez”, (“En ağır ceza verilmeli”)
------- “Ceza verilmezse, bizi uluslararası marketler birliğine almazlar”
Der…
O rakibine cezayı, mahkemeden önce vermiştir…
Kasabada tek kalmak istemektedir…
Umulmadık bir şey olur…
Azizi bakkalın müşterisi, ekmeğini sütünü Ünal bakkaldan almaz!
Bazen aç kalır bazen diğer kasabaya gider ama Ünal markete gitmez!
100 yıllık dostunun bu yaptığına kızmıştır…
***
Ünal market bir türlü kavrayamaz konuyu…
Dedeleri onu yurt dışında okutup marketin başına geçirmiştir…
100 yıllık gelenekten habersizdir…
Mektepte, “acımasız rekabeti” öğretmişlerdir ona…
Bununla da kalmaz…
Aziz bakkalın tutuklanmasına yardımcı olan zabıta müdürünü, marketin başına getirir…
Bir yandan,” müşterileri markete ortak edeceğim” der...
Onları “çırak” çıkarır.
Diğer yandan, başı her sıkıştığında;” karanlık güçlerden, Yıldırım marketin tutuklandığı günlerden söz etmeye”
Devam eder…
Bir türlü kavrayamaz, bu 100 yıldır süren rekabetin tatlı özünü…
Şimdi de tutturmuştur;
----- Aziz beni, “Oğlunun düğününe çağırmadı” diye…
----- “Aziz’in bahçesinde benim kızın düğünü var… Gelsin, Alkışlasın” diye…
Kasaba ahalisini ikna etmeye çalışır…
***
Alkışlamak erdemdir…
İçten gelir…
“Bugün alkış” için biraz zaman gerekir.
Aslında dilenecek bir özür…
Veya hissettirilecek bir tavır…
Her gün; “fişsiz sattı bunlar” demek…
Bir yandan, “çağdaş yöntemlerle(!) satmaya devam etmek”,
Sonrada “ alkış beklemek”;
Kasabalıyı en kibar tanımıyla, “saf” sanmaktır…
Paylaş