Paylaş
Bu okuyacaklarınızdan kesinlikle;
“Takımlarımız çok iyi yönetiliyordu. Çok da masumdular.
Dış mihraklar onları uçuruma itti” gibi bir anlam çıkarmayın.
Biz neysek takımlarımız da oydu…
Ancak 100 yıllık mazileri vardı ve bizimdiler…
***
3 Temmuz sabahı, “ne oluyor?” dedim…
O gece bütün televizyonları izledim.
4 Temmuz sabahı bütün gazeteleri okudum…
Bir kanaatim oluştu…
Bugün 15 Temmuz;
Tahkimden “cezaya devam” kararı çıktı…
Fark etmez;
Benim kanaatim hala değişmedi…
***
35 yıldır bir konuda çok dikkatliyimdir…
Hani şerbetli gibi bir şey…
Toplumda infial uyandıran, “faili meçhul bir cinayet” varsa ortada;
O dakikada tüm kanallar hep birlikte faili çözmüş(!) ise;
Duracak ve düşüneceksin…
Ters köşeye atıyorlardır seni…
Bilgi(!) yağıyordur medyanın üstüne…
Yağdırılıyordur…
Medyanın, polisin araştırıp bulmaya çalışacağı olay, kendiliğinden çözülmüştür(!).
Medya masum olsa dahi kayıtsız kalamaz…
Gelen bilgiyi ayıklayarak da olsa yayınlamak zorundadır…
Sen duracak ve düşüneceksin!
Siz buna, “tecrübe” deyin.
1 Mayıs 1977 de ilk tecrübemi edindim.
Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü gün ve sonrasında defalarca sınadım…
Türkiye değişti… Egemen güç el değiştirdi…
Ama gelenek değişmediğini, Danıştay katliamı kanıtladı…
Oralardan kalan bir tecrübe bu…
***
3 Temmuzda da aynısı oldu…
Birileri, neler oluyor? Diye habersiz dolaşırken;
Birileri, haber bombardımanına tuttular…
Tek tek 19 maçta yapılan şikeyi(!) bildiler(!)
Sanıkların haberi yokken, iddianameyi satır, satır okudular…
İşte klasik durma ve düşünme zamanıydı…
Durdum ve düşündüm…
4 Temmuz günü ne düşünüyorsam, bugünde aynısını düşünüyorum…
Aradan iki yıl geçti…
Binlerce sayfalık iddianameler, savunmalar…
Hepsini okudum…
Üstüne UEFA’nın cezası…
Şimdi tahkimin onaması…
Fark etmez…
Ben eskisinden de kararlı bir şekilde aynı şeyi düşünüyorum;
“Fenerbahçe’ye ve Beşiktaş’a haksızlık edildi!”
***
Sıra, neden? Ve kim? veya kimler?
Sorularını cevaplamakta…
Cevapları tarih verecek…
Ben henüz, “buldum diyemem…
Ancak, “fikrim var” diyebilirim…
***
Gördüğümü yazmakta yarar var:
Fenerbahçe ve Beşiktaş uçuruma itiliyor…
Galatasaray, Trabzonspor, Bursaspor, Kayseri ve Kasımpaşa uçuruluyor…
İten el, tek değil…
İtenlerin birleştiği tek nokta, “itmek”
“itme” nedenleri aynı değil…
Her biri farklı nedenlerle itiyorlar…
Bence kimler itiyor, somut anlatalım anlaşılsın…
Anlatacaklarım sadece uzaktan bir bakış ve sadece benim görüşüm…
***
Bir:
Pensilvanya’nın eli;
Yıllardır Türkiye’de gençliği, kendi inandıkları doğrular doğrultusunda yetiştirmek ister…
Gezi Parkı’ndaki gençler için;
“Bir kere başta, biz onları ihmal etmişiz. Onlar bizim ihmalimizin meydana getirdiği nesillerdir.” Der.
Türk gençliğine hakim olabilmek, sporu yönlendirebilmek, özellikle son dönemde, üç büyük kulübe hakim olmaktan geçer.
***
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş;
Bunlar Dünya’da bir tane bile örneği olmayan birçok spor dalında faaliyet gösteren 100 yıllık en büyük mirasımızdırlar…
Ortak bir özellikleri vardır…
Kurtuluş savaşında yer almışlardır…
Cumhuriyetin tarafıdırlar…
Spor da söz sahibi olabilmek, gençliği yönetebilmek için;
“Bu kulüpleri kontrol altına almak ve köklerinden koparmak lazımdır…”
Pensilvanya’nın kararına, “Bütün tabulara dokunduk, Aziz’e dokunmadan olmaz” diyen el; En azından itiraz etmez…
On yıldır yaşananlara göz atalım…
***
Galatasaray;
Teknik iflasın eşiğindedir…
Arena’nın açılışında, “ıslıklara engel olamayan yönetim” değişir…
Sihirli bir el değer.
Borçları ötelenir, kredi kaynakları açılır…
50 bin kişilik, bilmem kaç milyon Euro değerinde stat hediye edilir…
Teknenin kaptanı, CEO’su ve etkin taraftar topluluğu kontrol altına alınmıştır…
Tekne de rüzgârı arkasına alıp yeni ufuklara yelken açmaktadır…
Bugün durum çok parlak gözükse de;
Bence, Galatasaray’ın doğduğu yer Taksim’dir, Beyoğlu’dur…
Mecidiyeköy’den kopunca yuvasından kopmuştur…
Kökleri ile bağları zayıflamıştır…
***
Ancak;
100 yıllık bağı koparmak kolay değildir…
Başkanını, CEO’sunu ve temsilci taraftar topluluğunu yönetenler;
“Camianın tamamını yönlendirebileceklerini” sanıyorlarsa onlar da yanılacaklardır!
***
Beşiktaş’ın stadı yıkılıyor,
Korkuyorum…
Önce borca sokuldu… Sonra teslim alınmak isteniyor…
Karar aşamasında…
Ya boynunu eğecek ya da boynu kopartılacak…
Direniyor ama sopa yiyor…
İki yıldır Avrupa’ya gidemiyor…
Yerinden yurdundan olacak, sahibi değişecek diye korkuyorum…
***
Fenerbahçe’yi yazmaya gerek yok.
Biliyorsunuz…
Bugün, “Şükrü Saraçoğlu’ndan ayrılıyorum” diyen bir başkan bulsalar 100.000 kişilik stat yaparlar.
Üstüne paraya boğarlar Fener’i…
Ceza falan da kalmaz…
Ama direniyor, diretiyor…
***
Sonuç:
Bu yıl Avrupa’ya;
Galatasaray, Bursaspor, Trabzonspor, Kayseri ve Kasımpaşa gidiyor…
Bu Beşli size ne hatırlatıyor?
***
İki:
Rantı paylaşan eller;
İstanbul’un en güzel üç yeri bu kulüplerindir.
Bunlar oradan taşınırsa AVM’ler gelecektir.
İstanbul’da bu değerde, başka arsa yoktur...
Likör fabrikası tek başına satılsa üç kuruş ederken, Ali Sami Yen’nin arsası ile birlikte üç bin kuruş etmiştir…
Fenerbahçe Burnu-Kalamış Yat Limanı ve Dolmabahçe ile ilgili projeler, Avrupa’da fuarlarda gösterilmekte, rant bekleyenler ellerini ovuşturmaktadır…
***
Üç:
UEFA-Euroleague- CEV’in eli;
Bu eller umulan kadar masum değildir.
“Kimse bana UEFA gözünün yaşına bakmaz kuralı uygular” masalı anlatmaya kalkmasın!
Gözünüzü kapayın 3 Temmuz öncesi gazeteleri okuyun.
Fenerbahçe’den, “Beşi bir yerde…”
Fenerbahçe, beş önemli dalda “Şampiyonlar Liginde…”
Delloitte araştırması; “Fenerbahçe Avrupa’nın en fazla gelir kazanan kulüpleri arasına giren ilk Türk kulübü oldu…”
Gelirleri incelendiğinde, geçici olmadığı ve o sıralamadan bir daha çıkmayacağı anlaşıldı…
***
Yıllardır tüm sporlarda;
“Para, Şampiyonlar Ligindedir. Onlar toplar, onlar dağıtır…”
Şampiyonlar ligi de, 3-5 ülke ve takımın elinde…
Pastadan kimseye pay vermek istemezler…
***
Fenerbahçe kendi stadını yapmış, hatta salonunu yapmıştır.
Formaları, gişe ve televizyon gelirleri uluslararası seviyeye gelmiştir.
Sponsorlar peşinde koşmaktadır…
Taraftarı ise muhteşemdir…
Ülkenin de ekonomisi, Avrupa’nın aksine iyiye gitmektedir…
***
Arkasından Beşiktaş ve Galatasaray’ın hatta diğerlerinin pastadan pay alması kaçınılmazdır…
Öncelikle Fenerbahçe, durdurulmalıdır…
Avrupa Şampiyonu olduğu sene, “Wild cart” –davetiye-bile verilmemelidir…
Böylesi bir “şike- teşvik asisti”, kendi ülkesi tarafından yapılınca “mutlak gol” yapılmalıdır…
Sadece asiste şut mudur?
Yoksa asiste de katkıları var mıdır? O zaman ile anlaşılacaktır.
***
Tekrar yazmakta yarar var…
Bu yazdıklarımdan kesinlikle;
“Takımlarımız çok iyi yönetiliyordu. Çok da masumdular.
Dış mihraklar onları uçuruma itti” gibi bir anlam çıkarmayın.
Biz neysek takımlarımız da oydu…
Ancak 100 yıllık mazileri vardı ve bizimdiler…
***
Yazdığım gibi;
Uçuruma itmeye çalışan eller farklıydı…
Nedenleri de farklıydı…
Tek bir amaçta birleştiler; “itmek…”
Belki planı birlikte yapmadılar…
Ama oluşan durum hepsini mutlu etti…
--- Kimi, “gençlere yön vermek” için,
--- Kimi, “tabulara dokunuyorum, Aziz’e dokunmadan olmaz” dediği için…
--- Kimi, “O düşerse ben öne geçerim” dediği için-oysaki sıra ona gelecek-
--- Kimi, para kazanmak için,
--- Kimi, “uçuruma düşsün ben kurtarıcı olayım” dediği için,
--- Kimi, “uçuruma itenlere şirin gözükmek, gücün yanında yer almak” için…
Birleştiler…
***
Farklı eller, farklı nedenlerle ama hep birlikte; “İttiler…”
Rüzgârı hesap edemediler…
Kadıköy’ün de, Beşiktaş Çarşı’nın da Lodosu meşhurdur…
Tersten eser… Çok güçlüdür…
Bu takımların arkasında da halkın rüzgârı vardı…
Deviremediler…
Devirmeyi bir yana bırakın eğemediler…
Paylaş