Güncelleme Tarihi:
“MEYDANLARDAKİ anıtlar 24 saat açık sanat eserleridir” diyor asırlık sanat çınarı Burhan Alkar. Bir süre atölyesinden uzak kalmış. Randevu için konuşurken “hayat dersi” verdi: “87 yaşındayım. Atölyemi açtım. Her gün çalışıyorum. Her zaman çok çalışmak gerek.”
1920-30’lar... Filipe soğuğunda buğulanan camlara desenlerle, dere kenarında kil ve mille karışık çamurdan figürlerle başlıyor. 1960’lar... Tam yarım yüzyıl önce. Ankara’daki ilk anıtı. (1967- Komando Anıtı).
“Yurt içi ve dışında 30 anıtım var” diyor. Ellerine sağlık. Sanatçının Ankara’daki eserleri listesinde çoğu bronz olmak üzere çimento, polyester, seramik, galvanizli boru birer örnekle yer alıyor. Saydım, eserlerinin yarıdan fazlası Ankara’da çıktı. Ne güzel! Ankara’daki eserlerinin yok olma veya tahribata uğraması dikkatimi çekti. Yine saydım. Yarıdan fazla. Ne acı!
1970’ler... Urfa Atatürk (rölyefi çalınmış), Erzurum Aziziye (kaderine terk), Simav Atatürk ve Çankırı Karatekin anıtlarını yapmış. Ankara’da; Lalahan Bayraklaşan Atatürk, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu Atatürk, Atatürk Kazan’da (yok) anıtlarını yapmış. Sonra, yine Ankara için 8 heykel siparişi almış. Ankara’daki öğrencisi heykeltıraşlara Metin Yurdanur ve Remzi Savaş’a üçer tane vermiş. “İstedim ki onlar da tanınsın” diyor. Kendi yaptığı iki heykelden biri Atılım (80’lerde konuşacağız), diğeri Barış Heykelleri.
* * *
Neredeyse aile bireylerinin bile sağcı-solcu diye bölündüğü, kavgalı, dövüşlü, ölümlü günler. “Dışarda kavga, içerde ben heykel yapıyorum” diyor. Barış heykeli yaptıklarından biri. Çıplak kız ve erkek figürleriyle, ellerinin üzerinde bir güvercin. Atölyesinde yaparken dışardan kavga dövüş koşuşan gençlerin sesleri gelir. Atölyenin bekçisi “Ne yapıyorsunuz? Yapmayın!” diye bahçe kapısından çıkar. Kafasına odun yer. Heykelini neredeyse tamamladığı günler. Zamanın Belediye Başkanı Rahmetli Ali Dinçer, avanesiyle birlikte atölyededir. Alkar, “O zamanlarda valiler, başkanlar, ekâbir sınıfı heykel ve resim atölyelerinin müdavimleriydiler.” diyor. Dinçer atölyeyi gezerken Alkar’ın elini omzuna koyup: “Şurada iki tane çıplak var. Bu heykel çok güzel. Beğendim. Yalnız elbiseli olmaları mümkün mü acaba?” diye sorar. Alkar, “Gayet tabi” der. Bu konuşmayı başkanın yanındakiler duymamıştır. Dinçer; “Arkadaşlar, şu çıplakları görüyor musunuz? Sakarya Caddesi’ne yaptıracağım” der. Herkes şaşırmıştır. Dinçer, küçük oyununun keyfiyle, başka bir konuya geçer...
1980’ler... Tarımcı Atatürk (2010’larda konuşacağız), Haymana’daki Sakarya’da Atatürk Anıtı, Seğmenler (kaderine terk), Uzay ve Gençlik, Hasat Sonu anıtları sanatçının sadece Ankara’da yaptıkları. Bir yandan Ankara’ya anıtlar üretirken diğer yandan Atılım Heykeli bu dönemde yok olmuş! Sanatçı, sözlü yazılı başvurular yapmış. Bir türlü akıbetini öğrenememiş. İşçilerle birlikte, günlerce süren, bin bir emekle, kaynak yaparak elde edilen eserinden bir gün haber almış; “Çevre düzenlemesi sırasında işçiler heykel olduğunu anlamamış, söküp atmışlar!”
* * *
1990’lar... Ankara içi ve dışında anıt yapımına devam etmiş. Kısaca bir tanesine değinelim: Sanatçıdan Sincan’da Lale Meydanı’na halka kollarını sevgiyle açmış, mutlu bir Atatürk heykeli yapılması istenmiş. Sanatçı yapmış. Anıta da bir de elinde lale demetiyle Atatürk’e koşan bir kız öğrenci eklemiş. Dört aşamada anıtı kabul eden kurul, “Gülen Atatürk’e çelenk mi konur?” demiş. Heykeli almamış. Davalık olmuşlar. Alkar kazanmış. Atatürk, bugün sanatçının atölyesinin bahçesinde. Girişte. Gelenleri karşılıyor. Gülümseyerek. Ben de gülümsemiştim. Gülümseme? Kız çocuğu da içerde. Yerde. Lale demeti hala elinde… Birden içimde fizyolojik ve psikolojik deprem. Kalakaldım. Gülümsemem uçtu. Boğazıma bir şey takıldı. Görüşüm neden bilmem, ıslak ıslak oldu.
2000’ler... Anıtları yurt içi ve artık yurt dışında da gidiyor.
2010’lar... Batıkent’teki Atatürk Anıtı’nın mask ve rölyefleri yerinden sökülmüş, ilgililer de boş kalan yerleri siyaha boyamış. Tarımcı Atatürk’ün rölyefleri sökülmüş. Sanatçı mahkemeyi kazanmış. 86 yaşında, yeniden yapmış, yerine koymuş. Anlatırken 16 yaş enerjisi hissettim. Yazıda yararlandığım, hayatı ve eserlerini anlattığı kitabı henüz yazmış.
Dünya Barış Günü
Dünya Barış Günü Türkiye’de bu ayın 1’inde, dünyada 21’inde kutlanıyor. BM Merkezi’ndeki, üzerinde “Dünya Barış Çanı” yazan çan, Dünya barışı için her yıl çalınıyor. Bizde çan yok ama bence çok daha güzeli, Alkar’ın Barış Heykeli var. Barış için önce sanatla barışık olmak gerek sanırım. Ankara’ya nasip olmuş bu heykeli mutlaka görün.
Atölyesine gidin
Barış Heykeli’nin ilk halini, Gülümseyen Atatürk’ü, atölyeyi heykel müzesine dönüştüren eserlerini görün. “Gelmeden önce arasınlar” diyor. Mutlaka arayın da gidin. Şimdilik bir kısmını sergilediği tamamı asıl, 200-250 küçük heykelini görün. Yakında tüm eserlerini sergileyecek. Atölyesini, Açıkhava Heykel Müzesi yapmayı düşünüyor. Sanatçının ürettiği, birilerinin öğüttüğü, her şeye rağmen hala memleketi süsleyen, 24 saat gözlere bayram ettiren eserleriyle… Türkiye’nin heykel tarihini yazan, Asırlık Sanat Çınarı Burhan Alkar. O siyah beyaz filmlerdeki Göksel Arsoy-Ediz Hun karışımı, genç, yakışıklı bir delikanlı olarak. Ankara’da. Kısaca yazdım. Uzun uzadıya tanıyın!