Cevahir’de çok şık bir Amerikan lokantası

Hafta başında, İstanbul Cevahir alışveriş merkezinde yeni açılmış Katris isimli restoranı denedim. Çok beğendim.

Washington’dan özel olarak getirmiş oldukları ABD’li kadın aşçı Renea’nin hazırladığı çok değişik yemekleri severek yedim. Sizlere bugün bu restorandan söz etmek istiyorum.

Cevahir alışveriş merkezi çok sık gittiğim bir yer değil. Ancak, burada yeni ve iddialı bir restoran açıldığını duyunca, en azından bir öğle yemeği zamanı ayırıp denemeye karar verdim. Katris restoran, Cevahir’in en üst katında yer alıyor. İçeri girer girmez son derece şık bir lokantaya geldiğinizi anlıyorsunuz. Ama restoranda fazla müşteri yok. Sebebini sorduğumda, daha açılalı bir hafta olduğunu ve hiçbir duyuru yapmadıklarını öğreniyorum.

Mekan iki kademeli. Daha yüksek olan kısımda bir masayı beğenip oturuyoruz. Ülkemizdeki restoranlarda hiç olmayan damak hoşluğu geleneğini burada görüyor ve çok beğeniyoruz. Ancak damak hoşlukları minik tabaklar içinde değil, ortaya büyükçe bir tabak içinde tadımlıklar şeklinde geliyor. Şefin ikramı bunlar.

Daha masaya oturur oturmaz her şeyi dikkatle incelemeye başlıyorum. Porselen takımları şık ve markaları Vileroy&Boch. Oldukça iddialı. Şarap bardakları da ünlü Alman kristal markası Schott Zwiesel. Biraz dikkatli bakınca aslında mekandaki hemen her detay için çok özenli seçimler yaptıklarını ve bu yolda da para harcamaktan hiç çekinmemiş olduklarını görüyorum. Dekorasyon bütçesinin ciddi bir servete eşdeğer olduğundan hiç kuşkum kalmıyor.

TRANS-ETNİK TARZ

Az sonra yanımıza şarap garsonu (sommelier) Raci Bostancı geliyor. Siyah deri yelekli ve boynuna zincirle asılı ’tastevin’ ile yanımızda duran Raci Bey’in piyasada birden fazla şarap kitabı bulunuyor. Yani, yatırımcılar şarap konusunu en iyi bilenlerden birini bu lokantada istihdam etmişler. Bu da çok artı bir puan. Takılmaya karar veriyorum: "Şarap kitabı yazarı olduğunuza göre mönünüzde iddialı pahalı kategori şaraplar da vardır" diye. "Var efendim" diye yanıtlıyor Raci Bey. "Mesela ne var?" diye soruyorum, "Chateau Margaux’ya ne dersiniz" diyor. Hiç fena değil. Bir taraftan da, oldukça zengin, özenle seçilmiş şarap mönüsünü inceliyorum.

O sırada ABD’li kadın şef Renea (’Röne’ okuyun) masamıza geliyor. Tam ismi Renea Deaon Hite. Yetenekli biri. George Town’ın ünlü restoranlarından birinde şef olarak çalışmış. Çene çalmaya başlıyoruz. Mönüyü incelediğimi, ama buranın tam olarak ne mutfağı olduğunu kestiremediğimi söylüyorum. "Trans-etnik" tarz bu diyor. O da ne öyle? Yani hiçbir ülke mutfağına tam sadakat göstermeden, tümünü birbirleriyle karıştırma serbestisi imiş. Bir tür eklektisizm. Örneğin ızgara bonfilenin üzerinde sote fua-gra (kaz ciğeri) servis ediyor. Ama bana sorarsanız, Amerikan steak-house ağırlığı fazla olan bir yer burası. Özellikle de steak ile deniz mahsullerini ustalıkla karıştırabilen bir tarz. Amerikalılar bu tarz yemeklere ’surf and turf’ diyorlar. Renea’nin surf & turf tabakları ve özellikle sosları çok başarılı. Yemekler de genelde çok lezzetli. Sadece başta gelen kırmızı köri sosunda jumbo karides ve deniz tarağının yanındaki yengeç mücverini (crab cake) beğenmediğimi söylüyorum. Ama köri soslu karides harika.

TATLILAR TİPİK AMERİKAN

Yemekler dev boyutlardaki Vileroy&Boch tabaklarda getiriliyor. Yani buradan aç kalkmanız söz konusu değil. Bir de Renea’nin tarzı, çok farklı bir dekor anlayışı içeriyor. Kocaman tabağın her tarafını farklı malzemelerle cömertçe dekore ederek getiriyor tabakları. Kimine göre biraz kalabalık bir dekor gelebilir bu, ama yemekler gerçekten leziz. Dahası, İstanbul’da bugüne dek gördüğümüz tüm mutfak tarzlarından çok farklı. O nedenle enteresan ve mutlaka denenmeli.

Garsonlar da çok ilgililer. Nişantaşı’nda birkaç ay önce açılmış olan az yemek çeşitli, çok havalı sosyetik lokantada karşılaştığınız "Biz Nirvana’ya erdik, o yüzden size hizmet ettiğimize bile şükredin" edaları burada kesinlikle yok.

Katris’in tatlıları da tipik Amerikan. Fırında pişirilmiş New York cheesecake çok başarılı. Aynı tabakta gelen browni ve böğürtlen kuli sosu da çok uyumlu. Mönü genelde oldukça doyurucu bir çeşit zenginliğine sahip. Yemekle ilgili benden yüksek puan alıyorlar. Diğer inceliklerinden de. Örneğin bir çocuk oyun odası yapmışlar. Elbette bu tür şık lokantalara küçük çocukla gelmek ne kadar yaygın bir şey olur bilmiyorum ama küçük çocuğu olan benim için kesinlikle hoş bir şey. Restoranın tuvaletleri bile sıradışı. İnanılmaz şık.

Sonuçta Katris restoran, özellikle iş yemekleri için çok başarılı bir alternatif olmaya aday. Alışveriş merkezinde olmasına rağmen gece 2’ye kadar da açık. Bence böyle şık, iyi ve alışılmışın dışında farklı tarzı olan bir restorana şehrin gerçekten de ihtiyacı vardı. İnşallah başarılı olurlar.

Haftaya kadar güzellikle kalın, hep yaratıcı olun.

Adres: Cevahir Alışveriş Merkezi, Kat 6, No.612, Şişli 34360; Tel: 0212-380 1262.

ZEYTİN DOSTU OLMAK

Geçen hafta başında Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı, sevgili dostum Oğuz Satıcı aradı ve "Arman Hocam, yarın sabah seni Zeytindostu Derneği’nin basın toplantısına mutlaka bekliyorum" dedi. Normalde bu tür toplantılara gitmiyorum, ama Oğuz başkan ararsa iş değişir. İyi ki de gitmişim. Çok yararlı bir sabah toplantısı izledim. Zeytindostu Derneği, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin bir araya gelerek kurmuş olduğu, ülkedeki zeytin ve zeytinyağı tüketimini artırmayı hedefleyen bir sivil toplum örgütü. Aynı zamanda da özellikle zeytinyağının Türkiye’nin önemli bir ihraç ürünü olması gerektiğini savunuyorlar. En önemli beklentileri, Avrupa Birliği’ne tam üye olana dek ülkedeki mevcut 130 milyon zeytin ağacı sayısını 300 milyon ağaca çıkarmak.

Bir amaçları da, ülkemizde kişi başına düşen bir litrelik zeytinyağı tüketimini artırmak. Oysa Yunanistan’da tüketim miktarı kişi başına yılda 22 litre. Bunda elbette kültür kadar ekonomik gücün önemli etkisi var. Zeytindostu Derneği’nin anlattıklarını çok olumlu buldum. Hatta kendimi de bir zeytindostu ilan ettim. Derneğin faaliyetleri ile ilgili bilgiler www.zeytindostu.org sitesinde var.

Toplantı ile ilgili bir diğer gözlemim de, Başkan Oğuz Satıcı’nın tarım konusu ile ne kadar yakından ilgili olduğunu görmemdi. Çıkarken "Hocam zeytinyağlıları pişir, bizi de evine çağır, keyifle yiyip sohbet edelim" diye takıldı Oğuz başkan. Orada başı kalabalıktı, ben şimdi ona buradan yanıt vereyim: "Sayın Başkan, yanılmıyorsam sıra sendeydi ve bizi Balıkçı Kahraman’a götürme sözün vardı. Yanlış mı hatırlıyorum?"

KEMER COUNTRY’DE LEZZET FESTİVALİ

Gördüğünüz gibi geçen haftam biraz hareketli geçmiş. Bu hareketi sağlayan etkinliklerden biri de, KG&CC’nin geleneksel olarak düzenlediği Lezzet Festivali oldu. Bu yıl Alzheimer Vakfı yararına düzenlenen bu gecenin amacı, gerçekten de takdire şayandı. Özellikle de ailesinde Alzheimer hastalığına yakalanmış biri olan ben, bu hastalığın bir insanın yaşam kalitesini nasıl tarumar ettiğini yakınen yaşamış biriyim. O yüzden de bu davaya ne kadar destek verilse az gelir diye düşünüyorum.

Bu, işin ulvi tarafı. Ancak bu organizasyonun lezzet tarafı hakkında aynı olumlu düşünceleri ifade edemeyeceğim. Bu lezzet festivali denen şey, bir kasaba panayırı havasında düzenlenmiş olan, bence son derece sıradan bir geceydi. Geniş bir açık alanın orta yerine bir sürü yuvarlak masa atılmış, etrafta sıra sıra fuar standına benzeyen yemek standları yerleştirilmiş. Bunların her biri bir beş yıldızlı otel ile bir lokantaya ait. Bir kere para verip girdikten sonra ne yerseniz yiyin artık başka para vermiyorsunuz. O yüzden de bir-iki stand hariç tüm standlarda verilen yemeklerin kalitesi ortalamanın bile altı sayılabilecek özellikteydi. Şarap standlarının bazıları plastik bardakta şarap ikram ediyorlardı.

Yani anlayacağınız bir lezzet festivali olması gereken şey, açık hava panayırı kalitesini zinhar geçemiyordu. Böyle son derece ortalama bir organizasyona neden bir daha gideyim sorusunun yanıtını doğrusu bulamıyorum. Aslında bundan 5-6 sene önce de bunun bir başkasını düzenlemişlerdi ve bence o da inanılmaz sıradandı. Sevgili Kemer Country Club yöneticisi kardeşlerim, sizler farklı işler yapmakla tanınan bir kurumsunuz. Hatta hatırlayın, Mor İneğin Akıllısı isimli kitabımda sizi de Mor İnek örneği olarak göstermiştim. Ama gidişat morluktan bayağı uzaklaşma yönünde. Hele bir de çıkışta yaşattığınız vale parkı rezaleti yok mu? Tek dileğim, Alzhemier Vakfı’nın bu vasıfsız geceden iyi bir gelir elde etmiş olması.
Yazarın Tüm Yazıları