Günlerdir televizyonlarda ‘Yılın Düğünü’ diye tanıtımları dönen Şale ile Ahmet’in düğün görüntülerini izlemek üzere geçen pazartesi gecesi geçtim televizyonun karşısına. Ne kadar özenilmeden yapılmış, ne kadar kötü bir düğün seyrettim anlatamam.
Bütün gelin adaylarına bu kadar kötü mü makyaj yapılır?
Hepsi sanki biraz sonra üzerlerine geçirdikleri o ’sakil’ beşinci sınıf sahne tuvaleti kılıklarını elleriyle şöyle bir sıyırıp, sahne alacaklarmış gibi durmuyorlar mıydı sizce de? Ya hepsinin birbirinden rüküş, birbirinden fena ‘kokozlu’ saç modellerine ne demeli? Hele Emel’in kafasındaki strasssss taşşşlarla yapıldığını düşündüğüm topuz modeli, artık bu kadarına da ‘yuhhh’ olsun dedirtti.
***
Hadi diyelim, asssssolist olmak istiyorsun, bu yarışmaya girmenin sebebi de bu. E kızım hiç mi bakmıyorsun etrafına. Bak Seren Serengil’e yapıyor mu artık senin gibi saçlarını. Bak Hülya Avşar’a. Geçirdiği değişime. Basamakları nasıl çıktığına. Baksana Hülya Avşar’ın sahnede ki görüntüsüne.
Genç, diri, cıvıl cıvıl. Saçları da değil ‘asssolist topuzu’, hiç kuaför eli değmemiş gibi. Sanki şöööyle bir alelade tarak atılmış çıkılmış sahneye. Hadi bu ayrıntıları da kaçırdın diyelim. E o zaman baksana Gülben Ergen’e. Eskiden ne kadar ‘kokoşşşşş’ topuzlarla çıkardı sahneye. Yapıyor mu hiç artık öyle şeyler?
Hele Cumhurbaşkanı’nın davetine gittikten sonra nasıl olgun, oturmuş bir hal geldi üzerine farkında değil misin? Saçlar kısacık, giyim ’etnik’, görüntü ‘fressssh’!
Bu kadar ünlü olmak için gir o eve, çek bu kadar kaprisi, ama gözünü ‘bu dünyaya’ kapalı tut olmaz ki. Sizin giydiğiniz gibi ‘kasabanın gülüyüm, sahnelerin bülbülüyüm’ ismini özenle verdiğiniz tuvaletlerinizden giyen var mı başka? Bir baksanıza etrafınıza.
Artık herkes hani eline tesadüfen o gelmişte, giyip çıkmış gibi yapmıyor mu? Eşofman üzeri, bilemedin yıkanmaktan yırtılmış kot numarası yapan kot üzeri, beyaz sıfır yaka tişört! Ama en beyazından! Nasıl ‘coool’, nasıl ‘ tikky.’ Hele son dönemlerde hepsi birbirinden etnik, bir çıkıyorlar ekrana, sanki biraz önce Nepal’den ya da Hindistan’dan dönmüşler gibi!
***
Artık yok öyle strasssss taşlar, uçuşan şifonlar falan! Hepsi erdi Nirvana’ya.
Çıktılar mı sahneye, ayaklar yerden beş metre kesik duruyor. Sariler sarınıldı bitti. Ben bir tek Budist rahipler gibi şarkı söylemeden sus pus sahnede ne zaman duracaklar diye meraktayım!
Bütün bu düğün görüntüleri, ortada koşuşan çocuklar, limonatalar, pastalar yetmezmiş gibi, bir de gelin adaylarının en ‘asssolist’ olmaya meraklısı olan Sinem şarkı söyledi ‘Yılın Düğünü’nde. Aman da aman!
Zaten orkestra, bir ‘sünnet düğününde’ dinlemek ve katlanmak zorunda kaldığım amatör bir orkestraya benziyordu. Bu orkestraya bir de Sinem’in kötü sesi eklenince, ortaya gerçekkk bir ‘azzzzzzzzzsolist’ çıktı.
***
Şimdi bu kızlar yazık etmemişler mi kendilerine? Hadi tamam girdiniz eve ‘ünlü’olmanın ilk basamağını tırmandınız. Hepinizin hayalini, ‘dönülmez akşamın ufkundayım’ şarkısıyla açılışı yapacağınız, karanlıkların içinden üzerinize düşen kömürlü ışık altında sahneye geleceğiniz, ilk şarkının sonunda üzerinizdeki tülü yere bir eda bir işveyle atacağınız, alkolden yükünü tutmuş seyircinin sizi alkışlamaktan avuçlarının içinin patladığı bir gazinonun gala gecesi süslüyor.