Soruya cevap vermesi istenenlerin listesi hayli kalabalık. Yaklaşık 75 kişilik listede, ‘kültürel hayatımızın’ her kesiminden insan var. İş adamları, köşe yazarları, rektörler, belediye başkanları, siyasi partilerin genel başkanları, eski cumhurbaşkanları, futbol kulüplerinin başkanları, gece kulübü işletmecileri ve tabii sanatçılar...
‘Türban yasağı kalksın mı, kalkmasın mı’ sorusuna ‘Evet kalksın’ ya da ‘Hayır kalkmasın’ netliğinde yanıt verenler, sadece siyasiler ve gazeteciler! Bir de tabii bazı üniversitelerin rektörleri... -ki çoğunun ’kalkmasın’ dediğini tahmin etmeniz güç değil-
* * *
Yasak ‘kalkmasın’ ya da ‘kalksın’ netliğinde cevap verenlerden başka, bir de ‘türban meselesiyle ilgili bir soruya yanıt vermek istemediğini’ asistanları aracılığı ile iletenler var. Yani ‘ne suya ne sabuna dokunmak istemeyenler’, yani ‘kafalarını kuma gömenler’, yani ’devekuşları!’
‘Kafalarını kuma gömenler’ çoğunlukla futbol kulüplerinin başkanları ve ‘sanatçılar’dan oluşuyor!
Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın, Trabzonspor Başkanı Atay Aktuğ, Gençlerbirliği Başkanı İhsan Cavcav, BJK başkanı Yıldırım Demirören, Milli Takımlar Genel Danışmanı Fatih Terim ve Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ‘türban’ konusundaki fikirlerini açıklamayı ‘tehlikeli’ bulanlardan!
Sezen Aksu, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve Tarkan da ‘soruyu yanıtlamak’ istemeyenlerden!
‘Soruyu yanıtlamak’ istemeyenler ‘kitlesel’ işler yapanlar. Herhalde ‘türbanlı olduğu için üniversitelerde eğitim özgürlüğü ellerinden alınan kızları’ desteklerlerse, onların karşıtlarını, desteklemezlerse, ’diğer tarafı’ kaybedeceklerini düşünüyorlar.
‘Hayran kitlelerini’ ya da ‘takımlarının taraftarlarını’ küstürmek, ya da kaybetmek istemiyorlar. En kabadayısından 100 tane daha az bilet ya da kaset satmak istemiyorlar da denebilir!
* * *
Peki bir ülkenin ‘toplumsal ve kültürel’ hayatına yön verenlerin, ’her türlü konuda’ görüş bildirirken, yaşadıkları ülkenin senelerdir çözülemeyen önemli bir meselesi hakkında ‘konuşmama’ ve ‘görüş bildirmeme’ hakkı var mıdır?
Bu toplum için ‘bir şeyler’ üretirken, bu toplumun ’sorunlarını’ görmezlikten gelmek doğru mu?
Nerede kaldı ‘sanatçı duyarlılığı’, sanatçı sorumluluğu?
Nereye kadar sürecek ‘Ne şiş yansın, ne de kebap’ durumu?
Kalksın ya da kalkmasın diyebilmek bu kadar zor mu?
Ben ‘karar vericiler’ kadar ’kararsız’ değilim. Bir ‘Popüler Kültür Mantarı’ olarak ben, türban yasağını son derece ‘cinsiyetçi’ bir ayrım, gereksiz bir ‘şekilcilik’, bir kişinin ‘eğitim özgürlüğünün’ elinden alınması ve ‘insan hakları ihlali’ olarak görüyorum.
Şimdi ben bunu yazdım diye beni okumayacaklar mı yani!