Beni tanıdınız mı?

Televizyon işiyle uğraşınca, dünya televizyonlarında ne olup bittiğini de sürekli takip etmeniz gerek. Yani en azından benim takip etmem gerekiyor!

Şu sıralar Amerikan televizyonlarında yeni bir yarışma programı başladı. Yok hemen celallenmeyin, yeni bir ‘Reality Show’ değil. Kimse kimseyi gırtlaklamıyor yani!

Bu program bir yarışma programı, üstelik çok da eğlenceli. Aslında yıllardır bildiğimiz bir şey, ama ‘elin gavuru’ yapıyor işte! ‘Eşeği boyayıp, satıyor’ anlayacağınız!

Üç yarışmacı var. Yarışmacılar, stüdyodaki bir perdenin arkasından sadece silüetleri gözüken ve sesleri ile oynanmış ünlüleri tanımaya çalışıyorlar. İşin bu kısmı yıllardır bizim televizyonlarımızda da yapılan bir şey. Ama eğlenceli tarafı, ‘ünlülerin’ ellerine verilen metinler. Metinler ‘ünlülerin’ kendileri ile alakalı, ama tahmin edeceğiniz gibi biraz (!) kinayeli!

Ünlü, okuyacağı metin ile canlı yayın sırasında karşılaşıyor. Kendisi hakkında ne okuyacağını bilmiyor. Zaten yarışmacıların tahminlerinden sonra hangi yarışmacının kazanıp kimin kaybettiği ile ilgilenmeyi bırakıp, ünlünün hangi yüz ifadesi ile perdenin arkasından çıkacağını ve sunucuya ilk ne diyeceğini merak ediyorsunuz. Stüdyonun bir köşesinde de metin yazarı oturuyor! Metin yazarı ile ‘ünlünün’ karşılaşması, ayrıca seyre değer! Şimdi bir televizyoncu olarak bu ‘formatı’ Türkiye’de yapmak istiyorum. Düşündüm de çok eğlenceli olacak bence!

Mesela aşağıdaki metinleri ‘sahibinin sesinden’ dinlemek istemez misiniz?

Orta yaşı geçkinim. Hatta Türkiye’deki yaşam süreleri göz önüne alındığında, bana artık ‘yaşlı’ bile denilebilir. Hafif tombulum. En büyük özelliklerimden biri, konuşmamın hafif aksanlı olması... Ha bir diğer özelliğimi de unutmadan söyleyeyim, biraz ‘uykucuyum’. Yaptığım iş gereği, sık sık, gerekli gereksiz, konferanslara, açılışlara falan katılmam gerekiyor. İşte bu gibi yerlerde sıkıntıdan göz kapaklarım kapanıveriyor. Yok uyumuyorum! Sadece gözlerimi dinlendiriyorum! Hálá beni tanıyamadınız mı? O halde beni tanımanızı çok kolaylaştıracak bir ipucu vereyim size. Üst düzey (!) devlet memuruyum. Gittiğim konferans, açılış gibi yerlerde konuşmalar yaparım. Bu konuşmalar sırasında söylediğim ‘bazı laflar’ basına manşet olur. ‘Densiz birisi’ sayılabilirim. Çünkü bazen ‘ağzımdan çıkanı kulağım duymaz’, sonra da özür dilemek zorunda kalırım. Beni tanıdınız mı?

***

Polemik üstadıyım. Hatta ‘hayattan beslenme damarlarımdan’ en önemlisinin polemik olduğunu söylesem fazla iddialı olmaz. İddialı olursa da sakıncası yok! Zaten iddialı ve iddiacıyım! Dalaşmayı, bulaşmayı, bulaşılmayı severim. Her türlü polemiği kendi lehime çevirmesini bilirim. Hatta ‘polemiksiz’ kaldığımda, eski polemikleri insanlara hatırlatıp, ‘eskiden yeni yaratmayı’ bilirim. Bu sebeple ben hiç ‘eskimem’. Eskimek de istemem! Görsel bir iş yapıyorum. Bu sebeple ‘güzelliğime’ ve ‘spora’ çok düşkünüm. Spor yapmayan insanlarla görüşmem. Arkadaşlık yapmayı bırakın selamlaşmam bile. Çünkü vücutlarındaki toksinlerden arınmamış kişilerden korkarım! Hiç kimseden korkmam, bu toksinlerden arınmamışlardan korkarım... Evliyim. Bir kızım var. Hálá beni hatırlayamadınız mı? Entelektüelleri sevmem. Ne dediklerini bilmezler çünkü. Okumaktan beyinleri yorulmuş onların zaten! Oku oku, nereye kadar? Yarışa bayılırım. Hayatın her alanında: Güzellik, oyunculuk, şarkıcılık, vergi rekortmenliği, tenis, benim için hiç fark etmez. Maksat yarış olsun! Birkaç hafta sonra vizyona girecek olan filmim sebebiyle şu aralar her zaman yer aldığım yazılı basında daha sık yer alıyorum. Beni tanıdınız mı?

Sanırım hem Türk ünlülerini tanımak daha kolay olacak...

Hem de program, ‘gavurların’ yaptığından daha eğlenceli olacak. Öyle değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları