Şu magazin denilen şey, aynı şeylerin ısıtılıp ısıtılıp önümüze konmasından başka bir şey değil galiba!
Evet ben bir geri zekalıyım demek ki. Çünkü bu işlerin bu kadar göbeğinde olup, bu kadar ‘popüler kültür mantarı’ olmama rağmen bunu ancak anlayabildim!
Geçtiğimiz hafta perşembe günü Türkiye’de yayınlanan üç büyük gazetenin ‘baş sayfa’ fotoğrafı neredeyse aynı idi. Şişmanlayıp şişmanlayıp, zayıflamalara doyamayan, artık zayıflamaktan yorgun düşmüş haliyle, yeni bir kaset ve dizi promosyonundaki Sibel Can!
Belli ki basın danışmanı iyi çalışmış. Her gazeteye aynı resimleri göndermiş. Kimbilir belki gönderirken de ‘Bir tek size gönderiyorum bu resimleri, ona göre baş sayfadan girin’ demiştir.
Eee.... Peki biz Sibel Can’ın her yeni kaseti çıktığında artık zayıflamaktan yorgun düşmüş, sarkmaya yüz tutmuş bedeninin fotoğraflarını görmeye mecbur muyuz? Daha kaç kez, yepyeni bir kaseti çıkana kadar, ‘Ohhhh, artık yeni kasetim çıktı, ince bir bedene ihtiyacım kalmadı’ deyip homini gırtlak tombi yatak yemek yiyecek? Kaç yeni kasette daha objektiflere ‘zayıflamayı başarmış kadın edasıyla gülümseyecek?’ ve kaç kere daha beden eğitimi öğretmeni ama diyetisyen(!!!) Haluk Saçaklı’nın canı gönülden reklamını yapıp, onun hazırladığını söylediği diyet listesini gözümüzün içine içine sokacak? Ve daha ne kadar Haluk Saçaklı’nın müşterilerine müşteri katacak?
* * *
Sanırım bu şişmanlama meselesi bir ‘Promosyon ve halkla ilişkiler aracı’ olarak Sibel Can’ın elinin altında hep bulundurduğu bir yöntem. Belki de ev kadınları ile ancak böyle iletişime geçebilirim diye düşünüyordur. Hani onlara ‘Bakın ben de sizin gibiyim, bir kilo alıyoruuuuum, bir kilo veriyoruuum, kasetimin promosyonunu bile böyle yapıyorummm’ diyordur!
Hani son günlerde herkesin elinde kağıt kalem oynadığı bir ‘bahis’ var ya. Bunun ‘magazin içerikli’ olarak da kullanılmasını istiyorum ben! Mesela ilk bahis mevzusu şu olsun: Yeni kasetine kadar Sibel Can kaç kilo alacak ve yeni kasetiyle birlikte kaç kilo verip, kaç gazetede manşet olacak?
Son günlerde diğer bir moda ‘gündeme gelme’ yöntemi de, serilip serpilip, açılıp saçılıp, kameraların içine göğüslerini soka soka, ‘Ben playboylara karşıyım kardeşşşşim!’ demek. Son üç haftadır, hayatından en az bir ‘playboy’ geçmiş, ve ‘playboysuz’ yaşayamayacak bazı ünlülerimiz ‘playboylara’ karşı olduklarını açıkladılar. Şimdi bu manken fotomodel ve oyuncuların, ne sebeplerle ‘playboylara’ karşı olduklarını siz anladınız mı? Ne sebeple bunlar playboyları aşağılıyorlar? Bu kadar playboylardan ‘hınç’ alma çabası neden? İnsan ıslak dudaklarla, buğulu gözlerle, 3.333.333 deyip büzdüğü ıslak dudakları ve henüz duştan çıkmış imajı veren ıslak saçlarıyla, objektiflere bakıp resim çektirdikten sonra bunu mu der yani? ‘Eeee ben zaten yıllardır playboylara karşıyım!’
Oldu, gözlerim doldu hakikaten!
* * *
Buyrun ikinci bahis sorusuna: Bu playboylara laf edenlerden en az birisi önümüzdeki bir yıl, haydi fazla uzatmayalım altı ay içinde herhangi bir playboyla ‘aşk’ yaşayacak mı, yaşamayacak mı?
Her yeni sahnelenen tiyatro oyununda da aynı terane gelip dikiliyor işte önümüze: ‘Tiyatroda müstehcenlik’ çığlıkları ve de başlıkları altında! Bu da cinsellik üzerinden promosyon! ‘Gidin cinsel açlığınızı dindirin promosyonu... ’ Ki son olarak Tiyatro Kare’nin yeni oyunu için yapılmaktadır. Bıkmadınız mı? Hayır!
Buyrun üçüncü bahis sorusuna: Bitmek tükenmek bilmez ‘tiyatroda müstehcenlik tartışmaları’ önümüzdeki sezon kaç oyunun galasından hemen önce yapılacak ve provadan çekilmiş anlık müstehcen görüntüler yapımcısı tarafından magazin basınına sızdırılacaktır?
Bu bahis soruları çoğaltılabilir... Hatta modası artık geçmiş ‘lades’ oyunu yerine evlerde oynanabilir. Cevaplar ‘magazin programlarından’ takip edilebilir.
Haydi yazıyı bitirmeden son bir hizmet daha benden size:
Hülya Avşar kaç kez daha ‘Aldatılmayan kadın var mıdır?’ demeci verecek?
‘Türk filmlerine gitmeyin’ kampanyalarına rağmen, Türk filmleri bu sezonu toplam kaç seyirci ile kapatacaklar?
Seda Sayan, Gökhan Şükür’den boşanacak mı? Boşanırsa bu kaç ay içinde olacak?
Sabah Yıldızı Kuşum Aydın, kaç yıl içinde estetikten tanınamaz hale gelip, Türkiye’nin Micheal Jackson’ı ünvanını alacak?