Paylaş
Harry Potter ortamı
Uzun zamandır ziyaret etmek istediğim, dünyanın modern anlamdaki ilk okul kampüsü olan The King’s School Canterbury’e Londra’dan bir saatlik kısa bir tren yolculuğu ile vardım. Önce okulun hemen giriş kapısının karşısındaki tarihi görünümlü ve oldukça nostaljik tasarımlı kahve dükkanına uğradığım.
Sürpriz bir şekilde menüde gördüğüm Türk kahvesini denedikten sonra okulu keşfe başladım. Kampüsteki detaylar Harry Potter filmini anımsatan nitelikteydi: Mor cübbeli öğrenciler, sivri çatılı kuleler, heykeller, eski bayraklar, bitmeyecek gibi duran koridorlar ve yüzyıllık ağaçlar...
Okulun dev bahçesinde yer alan UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki 72 metre tavan yüksekliğine sahip Canterbury Katedrali ise 597 yılında açılmış kampüsle aynı yaşta ve İngiltere’nin en eski yapıları arasında.
Mezunların okuduğu yıllara dair eğitim dönemlerinin ve öğrenci isimlerinin yazılı olduğu sıralar ve bayraklar dünyanın en eski okulunda olduğunuzu hissettirecek türdeydi. Okul kampüsü dışarıdan ziyaretçi kabul etmiyor. Ama görkemli kiliseyi ücretsiz olarak gezebiliyorsunuz.
En hızlı uyum sağlayanlar Türkler
Okulu özellikle Avrupalı velilerin tercih ettiğini belirten The King’s School yöneticileri dünyanın en eski okulu unvanının, ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim veren bu kurumun sahip olduğu değerlerden sadece biri olduğunu söylediler. Okul meğerse esas mezunları ile ünlüymüş. Kral 8. Henry’nin de dahil olduğu çok seçkin bir mezun listesi varmış.
Türkiye’den de öğrencilerin olduğu okulda Türk velilerin en büyük endişesi ise konaklama şartlarıymış. Yurtları gezdiğimde ve Türk öğrencilerle sohbet ettiğimde ise bu endişenin yersiz olduğunu anladım. Adeta bir otel konforunda ve çalışanların oldukça ilgi gözüktüğü bir yurt düzeni ile karşılaştım. Keza sohbet ettiğim yöneticiler Türk çocukları en hızlı adaptasyon gösteren ve uyum sağlayan millet olduğunu söyledi.
Konaklama hariç senelik eğitim ücretinin 100 bin Sterlin civarında olduğu, giriş için her yıl kıyasıya bir rekabetin olduğu dünyanın en eski okuluna bakalım bu yıl hangi zengin Türk aile çocukları kabul edilecek?
Keşfedecek çok yer var
Harry Potter demişken... Canterbury’den yarım saatlik bir tren yolculuğuyla varacağınız Harry Potter Stüdyosu sanırım Paris’teki Disneyland’dan sonra Avrupa’nın en iddialı tema parkı.
Warner Bros. stüdyosunun inşa ettiği merkez tam anlamıyla bir masal dünyası.
Orijinal tren ve oyuncuların kostümlerinin yanında en ilgi çekici alan ise filmdeki maketlerin nasıl hazırlandığını gösteren tasarım bölümü.
Canterbury’de ise şehrin dışına çıkmadan keşfedecek çok şey var.
Bunlardan ilki hemen tren istasyonunun yanındaki The Goods Shed isimli pazar yeri. Dev bir ahırı andıran, ahşap yapıdaki üzeri kapalı bu pazar yerinde şarap barı, barbekü yapılan bir restoran ve artisan kahvelerin sunulduğu bir kafe bulunuyor.
Deniz mahsulleri tezgahlarından, kasap reyonuna, organik sebze kasalarından, onlarca peynir çeşidinin sunulduğu bölümlere kadar bu nostaljik ortamda birçok lezzete rastlamanız mümkün.
Şehirdeki bir diğer ilgi çekici durak ise 1858 yılında inşa edilmiş olan Beaney Müzesi. Heykel ve yağlıboya tabloların yanında tarihi oyuncakların olduğu müze çocuklu aileler için ideal. Son önerim ise şehrin 1600’lerden kalma kanallarında tekne turu yapmanız ve rehbere Pisa Kulesi gibi yan duran binadaki, yamuk kapılı Catching Lives kitapçısını sormanız.
Paylaş