Paylaş
Mecbur muyum babamın dedesinin dedesinin adıyla anılmaya? Sülalemin beş kuşağı öyle seçti diye, üstüme yapışan sıfatlara mecbur muyum?
Mecbur muyum bir tarafa geçip orada sıkılaşmaya, kenetlenmeye? Biz, siz, onlar yapmaya mecbur muyum?
Sokakta oynayan çocuklardık biz. Ali de vardı, Mustafa da. Baran da vardı, Metehan da. Moris de vardı, Luka da. Birleşmiş Milletler’in bahçesi falan da değil yanlış anlamayın. Gazoz kapaklarıyla yılan oynanan, okul bahçesindeki çeşmeye ağız dayayarak su içilen, artık derbeder olmuş misketlerle baş altı çekilen bir sokaktı.
Kimin Yahudi, kimin Hıristiyan, kimin Müslüman olduğunun önemi yoktu. Meşin topu maçtan sonra kim almıştı acaba? Ailesi Alevi olan kimdi değil, kimin annesi salçalı ekmekleri hazırlayacaktı bu öğlen? Baran’la Metehan etnik kavga nedir bilmezlerdi. Ara sıra çatışırlardı ama Zeynep’e hatıra defterini ilk kim verecek diye.
Öyle sümsük, kendi halinde, içine kapanık da değildik ha! Aşağı mahalleyle önce maçla, topla didişirdik. Maçta yendik miydi, onlar toplaşıp miskete gelirlerdi. Misketlerimizi üterlerse, biz varı yoğu birleştirip ışıl ışıl gazoz kapaklarımızla yeni bir müsabaka için deplasmana giderdik.
Mahallede farklı oyunlarda iyiydik biz ama her zaman birdik.
Arka arkaya mağlubiyet yaşayan; futbolda madara olup, üstüne mahallenin ortak havuzundaki misket ve kapak rezervleri azalan grup diğer mahalleye olay çıkarmaya giderdi. Biri bir şey mırıldanır, karşısındaki anlamadan ‘Ne?’ deyince, ‘Zonk!’ denirdi mesela. Bir zonk bir kavga çıkarabilirdi. Kavga dediğim taşlı, sopalı, bıçaklı kavga değildi aman! Körü körüne yumruklaşmaydı. Havaya savrulan on yumruğa karşı, fos bir sumsuk anca denk gelirdi. O da günlerce konuşulurdu.
Mahallede farklı güçlerdeydik biz ama her zaman birdik.
Yaşıttık ama yaşlarımız tam denk gelmiyordu. Birimiz diğerinden iki yaş büyük, birimiz hepimizden üç yaş küçüktü. Bir yaz girince araya, boylar hemen fark ederdi. Kimisi şişmanlamış gelirdi yaz tatilinden; belli ki babaannesi dayamış yumurtayı, tereyağını, sucuğu köy yerinde. Kimisi sırık gibi uzamış, ergenliğe biraz daha yaklaşmış demek. Kimse kimsenin enine, boyuna laf etmezdi. En, boy değişirdi ama huy değişmezdi bizde.
Mahallede farklı şekillerdeydik biz ama her zaman birdik.
Bu şekilde büyüdük, hep görüştük. Araya zaman girse de, görüştüğümüzde sarıldık, öpüştük. Kimi aile işine devam etti, kimi kendi işini kurdu. Kimi çok okudu doktor oldu, kimi az okudu hayta. Kimi maneviyatta buldu huzuru, kimi para peşinde maddiyatta. Ama her buluştuğumuzda çocuklar gibi şendik.
Artık hayatta farklı insanlardık biz ama her zaman birdik.
Mecbur muyum karar vermeye, kim kimden daha üstün diye? Mecbur muyum şu kişi bu sınıfa mensup demeye?
Sadece çok güzel gülüyor diye Baran’ı sevemez miyim? Şimdi burada olsa, bizi ne güldürür diye Luka’yı?
Çok hatır bilir diye Metehan’ı, ne zaman derdim olsa başımda biter diye Moris’i, melek gibi insandır diye Ali’yi, pek güzeldir sesi diye Mustafa’yı özleyemez miyim?
Mecbur muyum onları babalarının dedesinin dedesinin sıfatıyla anmaya? Sen şusun, sen bu diye ayırmaya mecbur muyum?
Saflar sıklaşsın, taraflar belli olsun, yüzdeler otursun diye mahalle arkadaşlarımdan uzaklaşmaya mecbur muyum?
Sokakta oynayan çocuklardık biz. Eskiden de birdik, şimdi de biriz. Çocuklarımız da birlikte, aynı sokaklarda, aynı birlikle oynasın isteriz.
Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam
Paylaş