MAÇTAN birkaç saat önce stadın hemen bitişiğindeki cafelerden birinde oturuyordum. İskoç taraftarların da orada olduğunu görünce yanlarına gittim.
Türkiye’ye üçüncü gelişleriymiş. Galatasaray ve Fenerbahçe maçları için İstanbul’a gelmişler. Bursa’yı çok beğenmişler. Aslında Beşiktaş-Bursaspor maçından önce yaşananlar hariç herşeyin çok güzel olduğunu söylediler. Benden maç kitapçığı istediler. Onlara maç kitapçığı hediye ettim. Para istemediğimi söyleyince de çok şaşırdılar.
Önceki beş karşılaşmada yaşananların tekrarıyla başladı 90 dakika. Kaçan net bir fırsat, ardından yenen basit bir gol. Son bölümde ülkenin en çabuk forvetiyle bulduğumuz gol, teknik kapasitesi sınırlı rakibe karşı oynanan baskılı futbol. Teknik olarak maçı irdelemek gereksiz bence.
Acı gerçek
Ortada çok açık bir gerçek var. Türkiye’de çok kişinin değiştirmek istemediği bir düzenin şampiyonu Bursaspor. Sistem tembel, doymuş hedefi küçük oyuncular üzerine kurulmuş son yıllarda. Sistem menajerlerin pazarlama alanı. Sistem teknik adamları öğütme sistemi. Adamlar sabah 9’dan akşam 5’e kadar kulüpleri için yaşıyor. Tek maç kazanınca soyunma odasında prim dağıtan başkanları yok. Tek maç kazanınca sabahlara kadar eğlenmiyorlar. İşlerinin, kendilerinden beklentilerin farkındalar.
Onlar çalışırken biz eğleniyoruz. Onlar hergün çabuk, tempolu, güçlü oyuncu arayışındayken biz tombik santrforları alıyoruz. Saha içi konsantrasyonumuz çok zayıf. Onların taraftarı kitapçık peşinde, bizimkiler kan gölünde. Neyse, sistem hatası işte. Dilerim biri hacker’ı bulur da attığımız tek gole, aldığımız tek puana sevinen ülke olmaktan kurtuluruz.