Paylaş
Medyada büyük yer buldu. Ama derinine inildiğini pek düşünmüyorum.
Başbakanımız, “İngiliz takımları 5 yıl Avrupa Kupaları’na gönderilmedi. Sonra ne oldu? Katıldılar ve şampiyon oldular. Biz de aynı modeli uygulayabiliriz” dedi. Bu sadece UEFA’ya, sadece Avrupa futboluna, sadece futbol dünyasına yönelik bir açıklama değildi. Çok çok önemli mesajlar içeren ve “Bizim önemli bir toplumsal olgumuzla oynarsanız, biz de değişik bir tavır sergileriz” mesajıydı. Peki mesaj kime ya da kimlereydi?
Dünya futbolu artık küçücük bir topun peşinde koşmanın çok ötesinde. 1998 Dünya Kupası’nda yüzlerce Japon taraftarı toplu halde ağlarken gördüm. Arjantin maçına bilet bulamadıkları için dünyaları yıkılmıştı sanki. Güney Amerika ülkeleri futbol yüzünden aralarında savaştılar. Futbol yüzünden aralarında “büyüklük” çekişmesi içine girdiler.
Ülke içi sorunlar daha önemli
Futbolun beşiği İngiltere futbol sayesinde birçok önemli toplumsal sorununu halkına çok fazla yansıtmamayı başardı. Londra’dan şehirlere indirgediği futbol rekabetini iyi kullandı.
Benzer örnekler Almanya ve Fransa için de geçerli. Fransa 1998 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Kupası’nı kazanırken takım içindeki Müslüman ve siyahi oyuncular halkı birleştiren unsurların başında geliyordu. Almanya eyaletler ve şehirler arası müthiş derbi çekişmelerini, ilkokuldan başlatarak holiganizm yerine ailelerin de içine girdiği futbol eğlencesini destekledi.
İtalya futbolu şike olayına kadar mafyanın kontrolündeydi. Şike olayının biraz öncesi ve sonrasında Berlusconi’nin kontrolüne geçti. Ama Berlusconi’nin Milan’ın fahri başkanı oluşu, en büyük rakipleri Juventus’u küme düşüren bir operasyonun başlangıcı dikkat çekiciydi.
Dünyada hiçbir toplumsal olay siyasetin dışında asla kalamaz. Siyaset futbol başta olmak üzere geniş kitlelerle üzerinde etkili unsurları kullanmak ister.
Başbakanımızın mesajı da bu yöndeydi. Özellikle UEFA üzerinden, Türkiye’nin toplumsal güzelliklerini zorlamaya çalışanlaraydı. “Eğer şahıslarla, kulüpleri ayırarak hareket etmezseniz biz de Avrupa Kupaları’na takım alınmamasını umursamayız” demekti.
Kupalara gidememek büyük handikap gibi görünüyor. Ama Türk takımlarının son yıllardaki başarısızlıkları dikkate alındığında ülke içi sorunlar daha önem taşıyor.
Türkiye çekilirse UEFA zorlanır
Bugün Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi Türk takımları olmadan izleyici açısından önemli değer kaybeder. Bu sektöre yatırım yapan yayıncı kuruluşlar, sponsorlar Türkiye’deki pazardan büyük zarar ederler. Zaten iflasın eşiğindeki İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkeler futbolcu değerlerini düşürmek zorunda. Platini göreve gelirken İtalya, İngiltere, İspanya, Almanya, Fransa gibi ülkelerin 4’er, 5’er, diğerlerinin çok daha takımla kupalara katılmasının haksızlık olduğunu, bazı ülkelerin Şampiyonlar Ligi’ne takım gönderememesini kabul edemediğini söylemişti. Ama söylediklerini çabuk unutmak zorunda ve kendini oraya getiren sistemin adamı olmak zorunda kaldı.
Bu kadar sorun içine bir de Türkiye’nin kupalardan çekilmesi girerse UEFA iyice zorlanır. Başlangıçta, “Türkiye bu kadar önemli mi?” diye düşünebilirsiniz. Ama Başbakan Erdoğan’ın Davos’daki çıkışının ardından Arap turizminin ve Arap ülkelerinin yatırımlarının nasıl Türkiye’ye kaydığını gördük. Avrupa hiçbir konuda kendini vazgeçilmez görmemeli. Ya şike konularında Fenerbahçe ve Lyon’a, protokolde Türkiye ve Fransa Cumhurbaşkanları’na aynı özeni göstermeyi kabul etmeli ya da Türkiye’siz planlar yapmalı.
Bence Erdoğan’ın mesajı çok netti. Platini’yi kaleye geçirdi ve çok net bir vuruşla “golü” attı.
Trabzon’a gidilmez mi!
YARIN normal sezonun en zor maçlarından biri oynanacak. Saha içinin yanı sıra saha dışındaki atmosfer de çok önemli. İstanbul’dan bazı spor yazarlarının bu maça gerilim olacağı için gelmeme kararı aldıklarını biliyorum. Üzüldüm böyle düşündüklerine. Çünkü Trabzon halkı ne kadar sinirlenirse sinirlensin, ne kadar gerilirse gerilsin ne rakip futbolcu ne de medya mensuplarına zarar verecek insanlar değil. Yaşanan olaylar geçmişte kaldı. Türkiye her geçen gün değişiyor, gelişiyor. Önceki sezon Trabzon, F.Bahçe’nin elinden önce kupayı aldı, ardından şampiyonluktan etti. Sonra iki takım Avni Aker’de sezonun 2. haftası karşılaştılar. Taraftarları birlikte oruçlarını açtılar. F.Bahçe maçı 3-2 kaybetti. Hiç olay olmadı ve herkes evine döndü. Bu maçta rakip taraftar da yok. Trabzon seyircisi takımını sonuna kadar desteklemek dışında hiçbir olay çıkarmadan hem kulübe Süper Final öncesi zarar vermemeli hem de üzerine yapıştırılmaya çalışılan etiketin yanlışlığını göstermeli.
Paylaş