ULUDAĞ İğne düşse yer yoktu..

Bu hafta sonu Bursa’ya yolumuz düşünce "haydi geceyi Uludağ’da geçirelim" olduk..

"Doymadın mı kara İstanbul’da, gözünü kar doyursun" diyenleriniz olabilir. Haklı da olabilirsiniz ama ne yapayım, kar seviyorum, kayak yapmayı seviyorum, karlı Uludağ’ı seviyorum, karlı Uludağ gecelerini seviyorum.

Başladım teker teker otelleri aramaya. Hevesim kursağımda kaldı. Uludağ tıka basa doluydu. İğne düşse yer yok... (Bu lafa da kılımdır, iğne durup dururken niye yere düşsün değil mi?) Okullar açılmadan önceki son hafta sonu millet kurtlarını dökmeye gelmiş. Doluluğun bilinen nedeni bu...

Silkinip yeni planı uygulamaya koydum. Uludağ eteklerinde bir otelde kalınacak, sonra gece taksiyle Uludağ’a çıkılacak, şöyle bir çevre kolaçan edilip inilecek... Nasıl ama? İstediğiniz kadar "kötü" deyin bu plan tuttu.

Uludağ eteklerinde dört yıldızlı Büyükyıldız Oteli’nde yer bulduk. Daha önce de kaldığım bir yer. Şehir oteli, kendini "işadamı oteli olarak" konumlandıran, aynı zamanda düğün, nişan türü toplantıların da vazgeçilmez mekanı. Büyükyıldız’dan Bursa manzarası şahane... "Deniz yoksa manzaradan bana ne" diyenler için tabii ki bir sözümüz yok.

Akşamüstü otelin sahibi Işık Bey’le ve kızı Aslıhan’la küçük bir sohbetimiz oldu. Kuş gribi düğün, nişan toplantılarını ilginç bir şekilde etkilemiş. Malum bu tür toplantılarda mönüde "hesaplı" davranmanın yolu tavuktan geçiyor. Artık kimse "mönüde" tavuk istemiyormuş, "hesaplı" mönü isteyince de hafiften burukluk oluyormuş. Durumu öğrenince zihni sinirliğim tuttu, oracıkta bir proje ürettim.

Sağlıklı Tavuk Bilgi Platformu bir amblem geliştiriyor, hologramlı... Türkiye’ye bu amblemi tanıtıyor. Sonra da diyor ki "Bu amblemi gördüğünüz otellerde, lokantalarda afiyetle tavuk yiyebilirsiniz..." Nasıl ama?

Kalabalık diye balıkçı..

Sohbet bittikten sonra saat "karın doyurma" vaktine geldi. "Ne yiyelim, ne yiyelim" derken işin içinden çıkamadık. Bir taksi çağırdık. Taksici gençten bir oğlan. Bitirim. "Kalabalık isminde bir yer açıldı, oraya götüreyim" dedi. Bu arada Uludağ pazarlığını da yaptık. Gidiş, bekleyiş, dönüş 100 YTL. Aslında belediye tarifesi tek gidiş 75 YTL ama işi bilen taksiciler tuttuğunu koparıyor gördüğünüz gibi.

İzmir-Mudanya yolu ayrımındaki bir yerlerdeki Kalabalık’a ulaşmak sadece 15 dakika sürdü. Meyhane havasında bir yer. Kanun, klarnet eşliğinde sohbet hiç fena değil. Ama Kalabalık’ın mezelerine biraz lezzet katması lazım. Masa düzenine falan dikkat etmesi... Biraz şaşırtması... Tekir yedik, çok tazeydi, gayet iyi pişmişti de... Kalabalık deneyiminden aklımızda hoş duygularla ayrıldık..

Geceyarısına doğru bizim Murat vurdu taksiyi dağ yoluna... O saatte kar olur, buz olur diye ürküyoruz. Git git kar mar yok. Sakin sakin dağa tırmanmaya devam ediyoruz. Bira ara Murat’a "Hiç dağa tırmanırken arabayı kaydırdığın oldu mu?" diye sordum. "Bir iki kere" deyip başladı anlatmaya. Tam o sırada bir viraja hızla girdiğinde ne olduğumuzu anlayamadan çevremizde iki dönüp tam ters yönde durduk. Dağdan akan su gizli buzlanma yapmış ve dikkatsizce bir hareket hepimizin yüreğini ağzına getirmişti. Karşıdan bir araç geliyor olsaydı şimdi bu satırları nasıl okuyor olurdunuz bilmem!

Coco’da sucuk-ekmek harikaydı..

Bursa-Uludağ arası 45 dakika sürdü. Zirveye, oteller bölgesine ulaştığımızda şaşırdık kaldık. Ortalık ayaz ama kar mar yok. Nasıl bir hayal kırıklığı, nasıl bir hayal kırıklığı anlamam. Yüzümüz haliyle düştü biraz. O düşüklükle Papillion diye bir bara kendimizi attık. Bir otelin altında klasik Uludağ barlarından biri...

İçeri girdimizde yabancı müzik çalıyordu. Bir süre sonra Gökay sahne aldı. Yanında da çömezi... Saatlerce hem çaldılar hem söylediler.. Sezen Aksu’dan, Rafet El Roman’dan, Seksendört’ten şarkılar karsızlığın hüznünü unutturdu, Uludağ’ın keyfini biraz olsun geri getirdi. Papillion’dan çıktımızda saat 04.00’e geliyordu. Bir baktık tam karşıda Coco isimli bir sucuk-ekmekçi... O saatte 15 sucuk ekmek sırada. Üşenmedik, bekledik. Beklediğimize değdi ama... Coco’nun sucuk-ekmeği süperdi... O gece bir de Karacabey isimli ayran keşfettim. Kimmiş, neymiş takipteyim. Yakında bu sinemada.

Dönüş yolu hakkında çok fazla bilgi veremeyeceğim. Bir ara hafif bir kayma etkisiyle uyandım, diğer anlarda sağolsun Murat sarsmadan bizi otele iade etti. Bir Uludağ gecesi de karsız ama Gökay ve sucuk-ekmek hoşlukları içinde böylece bitti.

Tırtıl...

Zengin oldum, fakir oldum. İnanın zenginlik daha iyi... (Sophie Tucker)
Yazarın Tüm Yazıları