İTİRAF edeyim yaklaşık dört yıldır ilk defa bir reklam kampanyasını analiz ederken zorlanıyorum. Sözünü ettiğim Turkcell'in yeni reklam kampanyası.
Taktik açıdan bakıldığında kampanyada o kadar çok ayrıntı var ki, o kadar çok filme ve olaya gönderme yapılıyor ki, reklamı çözümlemeyi zorlaştıran işte bu ayrıntılar. Ama reklamı sevimli kılan, akılda kalıcılığını arttıran, markaya hizmet ederek rakiplerden farklılaşmasını sağlayan da yine bu ayrıntılar. Reklam bir kere popüler bir inançtan yola çıkıyor: ‘‘Bir teknoloji gelecekse onu uzaylılar getirir.’’
Uzaylı Turkcell yaratığı, dünyalılarla iletişim kurabilsin diye, hafif Forrest Gumpvari bir yaratığa dönüştürülüyor. Tabii bu biraz Raga Oktay'ın normal halinin de hafif ‘‘Gump’’ olmasından kaynaklanıyor. Raga'nın takım elbise altına spor ayakkabı giydiğini farketmediniz mi? Çünkü halkı dinlemek için sürekli dolaşmak zorunda. Takım elbise giymesinin nedeni ise resmi bir arabulucu rolü üstlenmesi. Yaratıktan yaratığa geçiş sahneleri Fifth Elementh filminin bazı sahnelerini anımsatıyor. Gözlük kenarındaki antenle Raga'nın sinyal bebeğin yeryüzüne gönderilmiş insan hali olduğu anlatılıyor. Rap ve reggy arası cıngılın nakarat kısmı beyinlerde çınlıyor, karaoke tekniği de hem reklamın kendisini farklılaştırıyor hem de sözlerin yine beyinde çınlamasını arttırıyor.
Peki bütün bunlar niye yapılıyor diyorsunuz değil mi? Çünkü 12 milyon abonesi olan Turkcell gibi dev bir kuruluşun 8 yıllık gelişim süreci içerisinde, hele de tek tabancayken, önemli miktarda küskün ya da tatminsiz müşteri yaratması son derece doğal bir şey. Bunlara ‘‘herşeyim mükemmel’’ dese inandırıcı olamayacak. Onun yerine mizah ve cıngılı kullanarak oluşturduğu ‘‘Cell-o-budsman aracılığıyla’’, ‘‘Çalıştık bir yere geldik ama hálá iyileştirilecek şeyler var, sizi dinliyorum’’ diye daha gerçekçi bir mesaj veriyor. Cell-o-budsman karakteri, Turkcell'in müşteri odaklı çalıştığının ikna edici bir kanıtını oluştururken hem ürün hem imaj hem de promosyon kampanyalarının aynı konsept içinde sunulmasına da müthiş bir fırsat sağlıyor. (Cell-o -budsman'ın ne olduğunu anlamadıysanız Milliyet gazetesindeki okur sözcüsü (ombudsman) Yavuz Baydar'ı düşünün. Bir bakıma Cell-o-budsman Yavuz Baydar'ın uzaydan geleni..) (Reklam Ajansı: Young &Rubicam, Rating: 5 Yıldız)
Hayatın bir tık önünde olmak kolay mı? Değil, e-kolay
DİKKAT ettiniz mi televizyonlarda, çaktırmadan görevini yerine getiren iki e-kolay reklamı yayınlanıyor. Bunlardan bir tanesinde kadın mücevher seçmeye çalışıyor, beğenemiyor, mağazadan dışarı çıkıyor, anında geri dönüyor ve soruyor: ‘‘Yeni model geldi mi?’’ İkincisinde adam lokantada yemek siparişi veriyor, tam garson siparişleri alıp gidecek adam garsonu tekrar çağırıyor ve soruyor: ‘‘Siparişlerim hálá gelmedi?’’ Öykülerde şaşırtmaca var. Çünkü gerçek hayatta hiçbir hizmet bu kadar hızlı değil. Bu nedenle kolaylıkla anlıyoruz ki e-kolay ‘‘Gel bana, seni yeni ürünlerimle, hızlı hizmetimle şaşırtayım. O kadar iyiyim ki, bana alışırsın, sonra da hayattan çok şey beklersin!’’ diyor. Meraklanmamak, ‘‘Ne varmış bu e-kolay'da ya’’ diye düşünmemek mümkün değil. Çünkü hız hepimizin her hizmette aradığı en önemli unsur! Şimdi diyorsunuz ki, ‘‘Ya e-kolay alır da beklediğimi bulamazsam?’’
Reklamın oturup interneti de sağlamasını beklemiyorsunuz herhalde. Reklam söylenmek isteneni iletmiş. Sonrası hizmetin tasarımı ile ilgili bir sorun. Bu kadar e-kolay kullanıcısı varken de olmayan bir iddiayı ortaya atmak pek o kadar kolay değil herhalde. Zaten, eğer önerilene uygun hizmet sunulursa müşteriler tatmin olur, sürekli e-kolayla çalışırlar, eğer sunulmazsa beklenti yüksek olduğu için şikayetlerini arttırdıkça arttırırlar, çözüm üretilmez ise de hayatın bir tık önünde olduğunu inandıklarına tıkırt diye geçerler. Basın reklamı için övgü dolu sözler söyleyemeyeceğim. Gerçi son zamanlarda basın reklamları ile ilgili genel bir sorun bu. Ne yazık ki çok baştan savma basın reklamları yayınlanıyor. E-kolay'ınki çok da kötü değil ama başarılı televizyon reklamları karşısında şartlandırma yapılacak şey e-kolay'ın ‘‘e’’si değil, hızın ‘‘h’’si, ya da yeniliğin ‘‘y’’si olmalı. Bunu da söylemenin daha yaratıcı bir yolu bulunmalı. Yoksa basın reklamlarını farklı bir ajans mı hazırlıyor? (Reklam Ajansı: Lowe, Rating: Televizyon 5 Yıldız, Basın 2 Yıldız)
HİD'in yeni başkanı Berna Kürekçi
HALKLA İlişkiler Derneği'nde (HİD) seçim yapıldı. Berna Kürekçi, Sedat Üreten, Canan Bengiserp, Fügen Toksü, Sibel Asna, Ömer Kayalıoğlu ve Özalp Birol en çok oyu alarak yeni yönetim kurulunu oluşturdular. Kayalıoğlu ve Birol, nezaket gereği, Kürekçi'nin kendi ekibiyle çalışmasına olanak sağlamak için yönetim kurulundan istifa ettiler. Cuma günü yapılan toplantıda da yerlerine asil üyelerden Prof. Filiz Balta ve Tuğçe Gürel seçildi. Berna Kürekçi de Halkla İlişkiler Derneği'nin yeni başkanı oldu. Ne diyelim, hayırlı olsun. Seçim bitti. Berna Kürekçi'ye önerimiz özellikle bir konuda mutlaka Meral Saçkan'ı izlemesi. Saçkan şunu yaptı bunu yapmadı diye bir şekilde eleştirilebilir, ama tarafsızlığına söz söylersek taş oluruz. Gözüm HİD'in üstünde Sayın Kürekçi. Önce hedeflerinizi bekliyoruz. Net, ölçümlenecek hedefler. Halkla ilişkilercilerin herkese ‘‘ölçümlenecek iş hedefleri’’ ahkamı kesmesi kolay. Derneğe de ölçülebilir hedefler koyun da görelim bakalım. Eğer ölçülebilecek hedefler koymazsanız nasıl değerleriz biz yapılanları?
Sayın Taşar ‘şeffaf’ demek ne demek?
TURİZM Bakanı Mustafa Taşar, Türkiye'yi tanıtacak reklam ajanslarının seçimi için yapılacak 50 milyon dolarlık ihale için ben ‘‘Abuk sabuk ihale’’ diye yazınca şahin gibi atılıp iki gün içinde yanıt göndermiş ve ‘‘şeffaf, mükemmel bir ihale’’ demişti. Geçen hafta ‘‘Sayın Taşar bazı ülkelerin reklam işleri seçici kurulun listesinde bulunmayan reklam ajanslarına verilmiş, eğer ihale şeffafsa seçici kurul ve ihale kurulu sonuç tutanaklarını açıklayın. Reklamcılar Derneği rahatsız’’ dedim. Bir hafta geçti, ‘‘tıs’’ yok. Sizce bu ne anlama geliyor? İster istemez insan ‘‘Gizlenecek bir şeyler var ki sonuçlar açıklanmıyor’’ diye düşünüyor değil mi? Evet öyle düşünüyoruz Sayın Taşar. Siz sonuçları açıklayana kadar da öyle düşünmeye ve düşündürtmeye devam edeceğiz.
TRT kimin televizyonu?
ORHAN Gencebay'lı İdeal Kart reklamı kampanyasının satışa olan etkilerini merak ettim, Dışbanklılar'a sordum. Öğrendiğime göre kampanya öncesinde dört haftalık bir sürede ortalama 20.000 İdeal Kart başvurusu olurmuş. Gencebay kampanyası dört hafta yayında kalmış ve bu süre içinde başvuru sayısı % 200 artarak 60.000'i aşmış. Tabii ki kampanya sadece televizyon reklam filminden ibaret değil. Açıkhava reklamları, radyo reklamları, alışveriş merkezlerindeki başvuru standları da var. Ama kaldıraç görevi Orhan Gencebay'da. Şimdi soruyorum: TRT kimin televizyonu? A) Devletin B) T.C. Vatandaşlarının C) Yılmaz Karakoyunlu'nun D) Bu Türkiye'nin E) Öteki Türkiye'nin F) İktidarda kim varsa onun G) Valla benim değil. Zorlanıyorum, ne olur yardım edin Mehmet Ali Bey!
Çekirgelik
Başarısızlık ecel değil, öğretmendir; yeniIgi değil gecikmedir; çıkmaz sokak değil, virajdır. (W.Word; Z.Baltaş, Krizde Fırsatları Görmek, Remzi,2002,s.32'den).