Sorell: Reklamcı değil işadamıyım

DÜNYA reklam sektörünü dört büyük holding kontrol ediyor: WPP, Omnicom, Publicis ve Interpublic. Bu holdinglerin en hızlı büyüyeni WPP.

Bunun nedeni WPP’nin patronu Martin Sorell. Martin Sorell tüm dünyada sürekli reklam ajansı, araştırma şirketi, marka danışmanlığı şirketi satın alıyor ve dur durak bilmiyor.

WPP’nin 2004 yılının ilk dokuz ayındaki cirosu 5.7 milyar dolar. WPP global reklam pazarının yaklaşık % 15’ini kontrol ediyor. Son dokuz ayda HSBC, Unilever ve Nestle gibi dev müşterileri portföyüne katan WPp’nin 2005 yılı tahmini cirosu ise 11 milyar dolar. Yani Türkiye’nin toplam reklam yatırımlarının neredeyse 10 katı.

Fortune Dergisi yeni sayısına Martin Sorrell’i kapak yapmış. Kapak yazısı şöyle: ‘Martin Sorell WPP’yi dünyanın en büyük pazarlama makinesi yapmak istiyor. Hemen hemen de orada.’ Derginin içinde de Sorell’in iletişim dünyasını nasıl ele geçirdiğinin öyküsü anlatılıyor. Sorrell’in en önemli ilkesi şu:

‘Büyümenin tek yolu pazar payı kazanmaktır. WPP’nin yaptığı da budur.’

Fortune WPP reklam holdinginin kontrol ettiği iletişim şirketlerinin son durumu da bir tablo halinde vermiş. İşte son durum:

Reklam Ajansı&Medya : J. Walter Thompson, Ogilvy & Mather, Young & Rubicam, Grey Worldwide, Mediaedge:cia, Mindshare, Red Cell. (toplam gelirin % 46’s)

Markalama,Doğrudan Pazarlama: Fitch, Landor, Wunderman, Ogilvy One. (toplam gelirin & 26’sı)

Pazarlama Araştırması: Research International, Millward Brown, Kantar Group. (toplam gelirin % 17’si)

Public Relations: Burson-Marsteller, Hill&Knowlton, Robinson Lerer&Montgomery, Penn schoen&Berland. (toplam gelirin & 11’i).

Martin Sorell muhasebecilikten reklam holdingi sahibi olmuş. Ancak 36 yıllık kariyerinde ne reklam tasarlamış ne de bir reklam metni yazmış. Sorell bu konuda şöyle diyor: Tabii ki bir reklamcılık görüşüm var. Ama iş yaratıcı süreçlere müdahale edersem bu öldürücü olabilir. Ben kendimi iş adamı olarak görüyorum.’

Fortune Sorell’e soruyor: ‘WPP yeterince büyük mü?’. Sorell yanıt veriyor: ’Asla amacım en büyük olmak değil, ben en iyi olmak istiyorum.’ Ve ekliyor: ‘70.000 insan çalıştırıyoruz. Diğer 70.000’e gereksinimimiz var mı?.’ Fortune tamamlıyor: ‘Sorrell’in iştahı ve egosunun şimdiden bir sonraki iş bağlantısını-ya da iki işi bağlantısını- düşünüyor olma olasılığı yüksek’.

İşin ilginci ne biliyor musunuz? Martin Sorrell üzerine yapılan haberin tamamı bana Martin Sorell’in halkla ilişkiler şirketlerinin imaj çalışması gibi geldi. Haberin yapıldığı sırada 400 milyon dolarlık reklam bütçesi olan Samsung reklam ajansı seçmeye çalışıyordu ve Sorell bu bütçenin peşindeydi. Zamanlama süper. Türkiye’nin reklam işadamlarına duyurulur.

Gülay Göktürk ve Nazlı Ilıcak’ı takmıyorlardır

ERTUĞRUL Özkök
geçtiğimiz Cumartesi günü, Tercüman Gazetesi’nin ‘Susma konuş’ sloganıyla bir dizi yayınladığını yazdı. Dizi okur mektuplarını kapsıyor. Kampanyaya gelen okur mektuplarının % 90’ı erkeklerden gelmiş.

Bu işe Ertuğrul Hoca gibi ben de şaştım. Tercüman’ın bu konudaki televizyon reklamında türbanlı kadınlar gösteriliyor. Gülay Göktürk ve Nazlı Ilıcak ‘yalnız değilsin’ sloganıyla türbanlı kadınları ‘çektikleri sıkıntıları’ anlatmaya davet ediyorlar. Televizyon reklamının yapım kalitesi çok kötü, mesaj ‘kabak’ gibi veriliyor. Ancak sonunda seçici algıyı dibine kadar gıdıklayan, saldırgan bir mesaj.

Türbanlı kadınların Tercüman’ın davetkar reklamını görmemeleri mümkün değil. Tercüman’ı sayıları az da olda kadınlar mutlaka okuyorlardır. Peki türban sıkıntısını çeken niye erkekler? Niye erkekler kadınları kapatmak istiyor? Bir sorunları mı var? ‘Yok canıııım, erkeklerin ne sorunu olacak’ diyorsunuz değil mi? Katılıyorum.

Erkeklerin niye ‘kendine güven sorunu’ olsun ki? Olsa olsa kadınlar Gülay Göktürk’le Nazlı Ilıcak’ı pek takmıyorlardır o kadar. Zaten televizyon reklamındaki Nazlı Ilıcak’la Gülay Göktürk’ün takılacak halleri de pek yok. Televizyon reklamı daha iyi çekilseydi sonuç değişir miydi? Sanmıyorum, bir kadının başka bir kadını çekebildiği nerede görülmüş!

Zaman’ımızın sorunu

ZAMAN Gazetesi
istediği kadar ağzıyla kuş tutsun ‘cemaat gazetesi’ olduğu gerçeğini değiştiremez bir. Abone yöntemiyle çalıştığı gerçeğini değiştiremez iki. ‘Cemaat’ ilişkileriyle abonelik kaydı yaptığını gerçeğini değiştiremez üç. Bir ‘abone’ noktasının birden fazla Zaman’a abone olduğu gerçeğini değiştiremez dört. Bayiden her gün para verip satın alınan Zaman gazetesi sayısı sadece 20.000, beş. Tüm bunlar birleşince Zaman gazetesinin açıklanan tirajını ‘bayiden hergün para verip satın alınan’ gazetelerin tirajıyla karşılaştırmak elmalarla armutları karşılaştırmaya benzer bu da altı. Diyeceksiniz ki, abone mabone, birden fazla dağıtılıyor mağıtılıyor, sonunda bunu birileri bunu okuyor mu? İşte bütün sorun burada.. Zamanın tirajı televizyonun medya planlama terimiyle ifade edecek olursak ‘opportunity to see’ ye karşılık gelir. Yani ‘okunma potansiyeli var’, ama ‘okunmama potansiyeli’ de var. Hangisi daha fazla siz karar verin.

Çekirgelik

Düşünceler tavşanlara benzer. Bir çift alırsın, nasıl bakacağını öğrenirsin bir de bakmışsın bir düzine olmuş

(John Steinbeck)
Yazarın Tüm Yazıları