BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın ‘Ulusa Sesleniş’ programının ciddi takipçisi oldum. ‘Ulusa sesleniş’ dedi mi evde akan sular duruyor. Geçen hafta yine bir tane yakaladım. Soluk soluğa izledim.Başbakan’a önerim bu programın adının ‘İşitme Engelliler İçin Haber Bülteni’ şeklinde değiştirmesi. Yaptığı abartılı el kol hareketleri ile ‘Ulusa Sesleniş’ önerdiğim ismi daha çok hak ediyor.Bir de ışık ve makyaj sorunu var. Bir ışık bir Başbakan’ın suratında bu kadar patlayabilir. Bir makyaj ancak bu kadar kötü olabilir. Işıkçı ve de makyajcı kesinlikle Tayyip Erdoğan düşmanı. Kesinlikle işten atılmalılar.Dekor her zamanki gibi derinliksiz ve demode. Hiç olmazsa haberlerdeki derinlikli çekimler örnek alınsa. Şöyle ultra modern bir arka plan tasarımı yapmak zor mu? Kesin yönetmen de Tayyip Erdoğan düşmanı. Hemen atılmalı.Geçen programı ‘çok rakam söyleniyor, izlemek zor’ diye eleştirmiştim. Bu programda bazı rakamlar ekrana yazı olarak da geldi. Ama nasıl yazı? Demir perde ülkeleri bundan 40 yıl önce kesinlikle daha iyisi yapılabilirdi. Elektronik grafikçi de düşman. Atın.İçerik? Önce ‘Formula 1’i yetiştirdik bazıları şişti’ övünmesi, peşinden ‘ülkeyi duble yollarla ördük’ açıklamaları (Bu arada yapılan bir takım kalitesiz duble yolları ‘aşamalı kalite’ tanımlaması ile aklayan metin yazarını yaratıcı buluşu için kutlarım), sonra ‘yeni eğitim dönemine hazırız’ propagandası. Temmuz ayında Başbakan en çok ‘Kürt sorunu’ ile uğraştı. Niye bu konuda en ufak bir bilgi yok? Hem de Erdoğan’ın yumuşak karnı tam da bu nokta iken. Danışmanları da metin yazarını da atın. Hepsi düşman.Her şeye sıfırdan başlayın Sayın Başbakan. Çünkü ‘Ulusa Sesleniş’in tutulacak hiçbir tarafı yok. Ulusa bu haliyle seslenmeseniz daha iyi.. Şu aşağılık kompleksinden kurtulalımNEW Orleans’daki kasırga felaketi ABD ile ‘gelişmekte olan’ ülkelerin imajını eşitledi. Amerika istediği kadar felaket bölgesinden akan görüntüleri sansürlemeye çalışsın takke düştü kel göründü. Kasırga eşitlik sağladı. Kasırga Süpergüç falan dinlemedi ABD’yi dize getirdi. Varolan yoksulluğu, diğer ülkelerle olan ‘hazırlıksızlık’ eşitliğini ayna gibi ortaya çıkarttı.Ancak kimse ‘Yaşasın! Süper güçten kurtuluyoruz’ diye sevinç naraları atmasın. Amerika çözüm toplumu. Amerikalılar düşünürler, taşınırlar yaşadıkları imaj krizini bir fırsata dönüştürmenin yolunu bulurlar. Gerekirse gelecek başkanı siyah ırktan bile seçerler. New Orleans’ın da en kısa sürede dünyanın en çekici turizm merkezlerinden biri olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Hatta Amerikalılar yapacakları iletişim kampanyası ile de ‘New Orleans’ın yeni yüzünü dünyaya ilan edip, Hollywood’un güzel Türkçemize armağan ettiği bir ünlemle hepimize ‘Vaauuvvv’ dedirtirler..Biz kendimize bakalım. Gelişmiş ülkelerin ‘gelişmişlikleri’ karşısında duyduğumuz aşağılık duygusundan kurtulmak en iyisi. Bizde de her şey var. Bu gerçeğe inanmadığımız için helva yapamıyoruz. Önce kendimize, yapabileceğimize, inanmalı çözüm toplumu olmalıyız. Ve de komplo teorisi üretmekten vazgeçmeliyiz. Hiçbir sorunun kökü dışarıda değil. İçeride. İnanırsak çözeriz.Yoğurt nereden çıktıSERTAÇ Oral isimli bir okurumdan dün günün anlam ve önemini belirten bir e-posta aldım. Dün Pınar’ın siyahi tombiş kadınların dansettiği Yoplait reklamını eleştirmiştim ya. Sertaç da bu konuya fikir yürütmüş: ‘Yoğurt gibi Türkiye’nin ülkenin geleneksel değerlerinden birisini pazara sunmak için Pınar’ın Amerikalı bir şirketin (herhangi bir başka ülke de olsa durum değişmezdi) ne gibi bir yardımına ihtiyaç duyduğunu benim aklım almıyor doğrusu. Pınar kendi markasıyla meyveli yoğurt çıkarsa pazara, Yoplait ile ortak olduğu duruma göre bir takım engellerle mi karşılaşacaktı? Hani Amerikan markası Amerika’da ürününü pazarlamak için bir süt ve yoğurt uzmanı Türk firması Pınar’dan yardım istese, orada da ‘İşte yoğurdun anavatanından Pınar’ gibi bir mesajla pazara girse anlarım. Benim tepkim başlangıçta milliyetçi bir yaklaşım içermiyordu açıkçası ama reklamı 1-2 kez izledikten sonra bizim insanımız bu kadar mı vatanından milletinden bunalmış diye bozulmaya da başladım açıkçası. Yurtdışında bir süre çalıştım, son 1 yıldır da İtalya’da idim. İnsanımızın yabancı hayranlığı oralarda kaldığım süreler boyunca bana giderek daha da anlaşılmaz bir konu olarak gelmeye başladı. Hayran olunacak özelliklerin çoğu bizdeyken ve yabancıların da çoğu bize gıptayla bakarken bizim kendimize yabancılaşmamız ve anlamsız yabancı değerlere kendimizi kaptırmamız yanlış geliyor bana Hele de böyle ‘yoğurt’ gibi halis muhlis Türk kökenli bir ürünü pazarlamak için Amerikan markasından destek uman Türkiye’mizin en başarılı şirketleri beni gerçekten çok şaşırtıyor.’Yoo. Serdar. Bence hiç şaşırmamak ve Pınar’a haksızlık yapmamak lazım. Sence değişmesi gereken biz mi? Pınar mı?