Sadece 3 kalori mi?

FANTA Light’ın ‘Sadece 3 kalori’ diyen reklamlarını çok sevdim.

Hem dikkat çekici, hem diyet ürün tüketenlerin yaşam biçimlerini iyi tanımlıyor, hem de kendi çapında 3 kalorinin kanıtlarını çok çarpıcı bir şekilde veriyor. Daha da önemlisi Fanta Light ekranı hiç de hovardaca kullanmıyor, az sürede etkili işler yapıyor. İki soru sormadan edemeyeceğim yalnız. Bir meşrubat tenekesi sıkınca insan gerçekten sadece 3 kalori mi harcar? (3 kilo kalori olmasın!)

İkinci soru, niye Fanta Light kutularının üzerinde 100 ml’si 3 kalori yazıyor. Eğer 100 ml’si 3 kalori ise tüm kutu 7 kalori yapmaz mı? Reklamdan sanki bütün kutuyu içince 3 kalori alınırmış gibi bir izlenim elde ediliyor. Biraz dikkatli bir Fanta’cı bu gerçeğin farkına varırsa, Fanta’ya ve reklamlara olan güveni sarsılmaz mı?

Bu arada Beyaz’ın klasik Fanta ile anlaşmasının bittiğini de duyuralım. Fanta’nın Beyaz kampanyasında fikir çok iyiydi. Ancak uygulamalarda gençlerle Beyaz’ın taşıdığı ‘mizah konsepti’ doğru dürüst buluşturulamadı. Başka şekilde ifade edecek olursam Fanta’nın Beyaz kampanyasında mizah ucunda kaldı, öteye geçemedi.

Erdoğan raydan çıktı!

TNS
Piar’ın her ay yaptığı ‘liderlerin form grafiği’ araştırmasının ağustos sonuçları elimize ulaştı.

Türkiye temsili 18 yaş üstü 2 bin 19 kişi ile görüşülerek yapılan araştırmanın sonuçlarına göre Başbakan Erdoğan, ağustosta da formundan 7.3 puan kaybetmiş. Tren kazaları Erdoğan’ı raydan çıkarmış!

Son on beş aydır Erdoğan ilk kez bu kadar form düşüklüğü yaşıyor. Nedeni ortada. ‘Klasik siyaseti’ aşamayıp hálá Ulaştırma Bakanı ve TCDD Genel Müdürü’ne sahip çıkarsan olacağı bu.

Erdoğan’daki form kaybı durup dururken ‘zina’ konusunun niye gündeme getirildiğini de açıklıyor. Belli ki Erdoğan, ‘zina’ atağı ile hem tren kazalarını perdelemeyi hem de dindar tabanda yeniden form tutmayı amaçlıyor.

AKP’nin ‘yatak odası polisliğine soyunması’ Erdoğan’a form kazandıracak mı eylül sonuçları gelince hep birlikte göreceğiz.

Eylül ayında Erdoğan’ın form performansını etkileyecek ikinci önemli konu kredi kartı sahipliğine getirilecek kısıtlamalar. Eğer CHP konuyu iyi kullanırsa Erdoğan ‘zina’dan aldığı puanları ‘kredi kartı’ mağdurlarına kaptırabilir.

‘Nerede liberal ekonomiyi anlayıp kredi kartı sınırlamalarına karşı çıkacak CHP derseniz’ diyecek bir şeyim yok. Baykal’ın yarıştan iyice kopmak üzere olduğu ağustos sonuçlarında da görülüyor.

Yarıştan kopan Baykal mı, CHP mi anlamak için CHP’nin bir kan değişikliği yaşaması şart! Bence yarıştan kopan CHP! Tabii ki laikliğe ve cumhuriyete sahip çıkmak önemli. Ama sadece laiklik ve cumhuriyete vurgu yaparak bir partinin merkez partisi olamayacağını CHP artık anlamalı!

'Muz cumhuriyeti' demek de suç mu?

TWIGY
markasının yaratıcısı Sinan Öncel aradı. ‘Hocam Milliyet Gazetesi'nde 'Fenerbahçe Cumhuriyeti'yle ilgili bir haber var. Okuyun, sonra tekrar arayıp bir şey anlatacağım" dedi.

Milliyet’i bulup okudum. Fenerli taraftarlar Sparta Prag maçı için ‘Fenerbahçe Cumhuriyeti’ diye dev bir pankart yaptırmışlar ancak kulüp ‘başımız ağrır’ diye pankartın değiştirilmesini istemiş. Kulüp gerekçe olarak da daha önce bir röportajında ‘Fenerbahçe Cumhuriyeti’ dediği için Ümit Özat’ın Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na ifade vermesini göstermiş.

Sinan Öncel yeniden aradı. ‘Okudunuz mu hocam’ dedi. ‘Okudum’ dedim. ‘Fenerbahçe Cumhuriyeti sloganı az daha benim de başımı yakıyordu, dinleyin’ dedi.

Twigy Taraftar alt markasıyla dört büyük kulübe lisanslı ürünler üreten Öncel, Ocak 2004’te Fenerbahçe Stadı'nın yanlarında bir binaya ‘Fenerbahçe Cumhuriyeti, Nüfus: 25.000.000’ diye bir reklam panosu asmış.

Kısa bir süre sonra karşısında Kadıköy Emniyet Amirliği’nden bir polis memurunu bulmuş. Polis memuru şöyle demiş: ‘Sizin Kadıköy’de bir pankartınız varmış, üzerinde de Fenerbahçe Cumhuriyeti yazıyormuş. Şikayet var. Türkiye’de tek cumhuriyet var o da Türkiye Cumhuriyeti. Pankartı indirip, bize teslim etmeniz lazım!

Polis memuru adres alıp gitmiş. Sinan Öncel de gece yarısı vinci dayayıp reklam panosunu sökmüş, karakola teslim etmiş. Bir süre daha geçmiş, bu kez bir polis memuru gelip Sinan Öncel’e Kadıköy Savcılığı’nın ifade vermeye çağıran evrakını teslim etmiş.

Öncel ifade verme günü savcılığa gidip, savcının odasına dalmış. Savcı Öncel’e bakıp ‘Ne yapmışsın sen? demiş. Öncel, ‘Sayın savcım, biz Fener’e lisanslı ürünler üretiyoruz. Taraftara yönelik olarak reklam yapıp bu sloganı kullandık’ diye açıklamada bulunmuş.

Savcı o ana kadar Sinan Öncel’i oraya buraya pankart asan taraftarlardan biri sanıyormuş. Öncel’in açıklamasıyla durumu kavramış. Tam o sırada odaya başka bir savcı gelmiş, başlarında dikilmiş. Olayı soruşturan savcı yeni gelene bakıp ‘Fenerbahçe Cumhuriyeti diye reklam yapmış, ne yapacağız?’ diye sormuş.

Yeni gelen savcı biraz düşündükten sonra yanıtı patlatmış: ‘Fenerbahçe gerçekten bir cumhuriyet. Adam ne yapsın!’ Hep birlikte gülüşmüşler ve Sinan Öncel hakkında takipsizlik kararı verilmiş.

Öykü müthiş. Benim anlamadığım Fenerbahçe Cumhuriyeti ifadesini kullanmak suçsa yıllardır Türkiye’de mal satan Republic of Banana (Muz Cumhuriyeti) hakkında niye soruşturma açılmadığı... Neden? Bilen hukukçu var mı?

NOT: Amerika’da İletişim Fakültesi’nden okurken biz iletişimciler, Medya Hukuku derslerini hukuk fakültesinden alırdık. Hukuk fakültesi öğrencilerinin bizim fakülteden almaları gereken zorunlu ders ise İletişim ve İkna dersiydi. İletişim çağında hukukçuların mutlaka ve mutlaka İkna dersi almaları şart! Eğitim şart!

Okumak var okumak var!

İKİ
hafta önce reklam yazarlarıyla ilgili bir bilimsel araştırmayı özetlemiştim. Bu araştırmaya göre reklam yazarlarının ‘en keyifli okuduğu gazete’ yüzde 47 ile Hürriyet’ti. Sabah’ı keyifle okuduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 4’tü.

Yazımın sonunu da şöyle bitirmiştim: ‘Yeni nesil reklam yazarlarından bir Haluk Mesçi, bir Nazar Büyüm, bir Ersin Salman çıkmıyor. İyi gitmeyen bir şeyler var. Siz ne dersiniz?

Sevgili Hıncal Uluç dün Sabah’taki köşesinde bu yazımdan söz edip ‘Adamlar Hürriyet okuyor, Sabah okumuyor da ondan, daha ne olsun’ diye sonuç çıkarmış.

Hıncal Uluç, yazımdaki bir ayrıntıyı kaçırmış uyarmam lazım! Ben yazımda araştırmada ölçülen şeyin ‘okurluk’ değil, ‘keyifli okurluk’ olduğunu belirtmiştim. Reklam ajansları zaten bütün gazeteleri alıyorlar. Bu nedenle reklam yazarlarına hangi gazeteleri okuyorsunuz diye sormak geçerli bir ölçüm olamaz. Araştırmacı da zaten soruyu ‘en keyifli okuduğunuz’ gazete diye sormuş. Hangi gazetenin keyifli okunduğu da ortada!

Reklam yazarları üzerine yapılan araştırmadaki diğer bir sonuca göre metin yazarlarının yüzde 52’si roman, öykü, kitap, şiir hiçbir şey kitap okumadıklarını belirtiyorlar. İşin doğrusu, reklam yazarlarını keyifle okuyacakları bir de Hürriyet olmasa, demek ki beslenecekleri hiçbir şey olmayacak ve bugünü de mumla arayacağız! Sevgili Hıncal Uluç’a bu ayrıntıyı vurgulamamı sağladığı için teşekkür ederim.

İneğin işi ne?

SÜTAŞ
meyveli yoğurt reklamı gerçekten çok ilginç. Meyveli yoğurt gibi henüz yayılma aşamasında olan bir ürün için ‘defile’ konsepti içinde reklam yapmanın anlamını kavrayamadım. Arkadaşlar sanırım yiyecek-içecek reklamı yaptıklarını unutmuşlar. Meyveli yoğurt gibi yiyecek içecek reklamlarında önemli kural şu: İştah kabartacaksın! Sütaş reklamında iştah kabartan ne acaba?

Tabii ki reklamcılıkta kurallar yıkılmak için var ama kuralı yıkınca da ortaya çıkan işin bir anlamı olsa. İş ‘saçma’ (absürd) olsa bile bir anlam arıyor insan... Defile ortamına inek katarak Sütaş reklamlarındaki tutarlılığı sağlayan arkadaşları da kutlarım. Bir reklamda bir inek ancak bu kadar anlamlı durabilir. Yoksa iştahı kabartan inek mi? Ah, ah bir gün kalp krizinden gideceğim ama bakalım ne zaman!

Çekirgelik

Tüm sektörler tüketiciyle, tüketicinin gereksinimleriyle başlar; patentle, hammadeyle ya da satış becerileriyle değil!

(Ted Leavitt)
Yazarın Tüm Yazıları