Robinson cennet demiştik

Geçen hafta Robinson Maris’ten söz etmiştim, yarım kalmıştı. Önce Robinson’da iki kişilik aile hamamı muhabbetinden başlayalım. Hamam küçük falan ama (ki gelecek yıl yenileniyormuş), Yücel ve Arzu’nun paralel kurguyla yapmış oldukları "aile tipi hamam masajı" acayip dinlendiriyor. Bir de peşinden Tai masajı aldınız mı, bütün gün eritme peyniri gibi ortalarda dolaşıyorsunuz. Kaçırmamak lazım.

Haberin Devamı

Yabancı damat Ahim (Joachim)’in, (kendisi geçen hafta sözünü ettiğim gibi aşçımız oluyor) yabancı damatlığı takdir edersiniz ki "İzmir’in kızları güzeldir" oltasına takılmasından kaynaklanıyor. Hanım, çocuklarla İzmir’de, o Marmaris’te özleminden yanık hasret şarkıları söyler halde!

Şaka yapmıyorum. Son gün kahvaltıya indiğimde Ahim, Alman müşterilerden birine hem omlet yapıyor, hem de yüksek sesle Gülşen’in "Çıra gibi yanıyorum Off Off" şarkısını söylüyordu. Ahim’in hoşgörüsü, Türkiye’ye yönelik esprileri müthiş, tabii ki yemekleri de. Onun eli değince, Robinson’un yiyecek işi sanayi tipi otellerde görülmeyecek kadar özenli ve lezzetli hale gelmiş.

Robinson Maris’te üç gün kalıp, katamaran kaptanlığı lisansı almanız da mümkün. Hem de ilgili Alman yelken federasyonundan (Yanıltmayayım ama sanırım ederi 180 Euro falandı). Lisansı aldınız mı da, ver elini Akdeniz’in, Ege’nin tuzlu suları. Kendi mavi yolculuğunu kendin yap. Üstelik dünyanın neresine gitseniz Robinsonlar’da katamaran bedavaymış. Kafaya kesin koydum, alacağım bu lisansı. Yakında katamaran maceralarım tam burada, bu köşede.

"Çalışan demokrasisi"ne gelirsek. Böyle bir şeyi Robinson’dan başka yerde görmedim. Beyaz ve mavi yakalı olarak isimlendirilen otel çalışanları, otel müşterisi gibi otelin restoranlarından faydalanabiliyor. İki saat önce masaj yapan görevli, bir bakmışsın karşı masada sana "cheers!" yapıyor. Tüm çalışanlar müşterilerle içli dışlı.

Türk müşteri haliyle bu durumu kaldıramayıp "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" sendromuna girer ama yapacak bir şey yok. Almanlar bu tür ortamlarda sizli bizli konuşmalardan hoşlanmıyorlar. Benim tercihim de Alman ekolünden yana. Hele de "Çalışan Demokrasisi", çok doğru bir insan kaynakları stratejisi. Bence Robinsonlarda müthiş bir özgüven farkı yaratıyor. Müşterilerin yanına çıkaramadığı, onlarla yemek yemesini beceremeyecek birini kim işe alır!

Robinson Maris’te gördüğüm iki eksikliği de belirtmeden geçemeyeceğim. Biri oda servisinin olmaması, bir diğeri ise Almanca’nın neredeyse resmi otel dili olarak kayıtlara geçmesi. Rota Türkiye pazarına yönelecekse bu iki soruna da bir çare bulmakta yarar var.

CUMA İTİRAFI

kanaryanida; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 27; Ülke: Yurtdışı

Türkiye’den uzakta yaşayan bir aile olarak başlıca eğlencemiz yakınımızdaki Türk Derneği’nden kiraladığımız Türk filmleri. Ama çocuklarım bu eğlencenin cılkını çıkartmış durumda. Bir filmi minimum on kere izliyorlar. Son aldığımız Ayşecik filmini de artık kaç kere seyrettiler tahmin bile edemiyorum. Filmin her repliğini, her karesini kelime kelime, saniye saniye akıllarına kazımışlar. Geçen gün yüzüm asık bir şekilde otururken küçük kızım yanıma geldi ve şöyle dedi: "Üzülme tatlı dostum. Olan olmuş nasılsa, yaşamak çok güzel şey. Samandan bile olsa..." Ya hepsini ezberlediğini biliyordum ama bu kadar yerinde kullanabileceğini hiç tahmin etmezdim. Bu arada, bu sözü filmde korkuluk rolünde oynayan Münir Özkul söylüyordu.

Yorum: Anımsarsanız yıllarca "Kemal Sunal filmleri on kere de izlenir mi, işin bu kadar cılkı çıkarılır mı" diye tartışmıştık. Kendi evlerimizde, çocukların neler izlediğine bakmadan. Bakın, gurbetçi kardeşimiz hemen olayı çözmüş. Çözemediği, Türk halkının küçük büyük, gerekirse taşı gediğine koyma özelliği. Keşke bir aydır Türkiye’de olsaydı da, kaç kişinin tam zamanında "Asfalt ağladı be!" deyip taşı gediğine koyduğunu görseydi.

CUMA TAKINTISI

Bu hafta size Sortie’nin içindeki Supper Club’a takmanızı öneriyorum. Beyazlar içinde, rahatlık duygusu veren bir ortam. Rahatsız etmeyen bir müzik var. Beyazın tam göbeğine bağdaş kurun oturun, eşinizle, arkadaşınızla, sevgilinizle sohbet edin. Bir yandan da ilginç şovunuzu izleyin.

Supper Club’ta sıradan hiçbir şey yok! Mönü de ilginç, orada yediğim hiçbir şeyi daha önce yediğimi anımsamıyorum. Örnek vereyim. Balığın yanına fırında pişmiş küçük domatesler konmuştu. Önce duruşlarına bakıp yemeyeyim dedim, ama sonra dayanamayıp birini ağzıma aldım, şaşırdım kaldım. Bir domates bu kadar mı lezzetli olur. İçinde şeker var sandım ama meğer sarmısak varmış. Takın bu Sortie’deki Supper’a bu hafta.

Gitmedim ama Amsterdam, San Francisco, Roma, Londra, Sydney ve Singapur’da da birer Supper Club varmış. Daha fazla bilgi isteyenlere bir de site verelim. www.supperclub.com. Takınnnnnnnnn.

Haberin Devamı

CUMA LAKIRDISI

"Sizden daha yavaş araba süren biri daima idiot, hızlı kullanan ise daima manyaktır." (George Charlin)

Yazarın Tüm Yazıları