BU köşeyi izleyenler anımsayacaklar, geçen yıl ve bu yıl defalarca Turizm Bakanlığı'nın Türkiye'nin tanıtımını yapacak ajansları belirlemek için üniversiteden, Reklamcılar Derneği'nden üye isteyip, ‘‘sözde seçici kurullar’’ oluşturduğunu, oysa günün sonunda jüride oy ağırlığının hep bakanlık üyelerinde olduğunu ve istenirse seçici kurul kararlarının bakanlık üyelerinden oluşan komisyonda ‘‘pazarlıkta anlaşamadık’’ diye değiştirilebildiğini yazmıştım.
Örneğin geçen sene Fransa ve ABD'de tanıtım işleri jüri tarafından ismi komisyona gönderilmeyen DDF reklam ajansına verilmişti. Belgeleri de elimde. Nedenini Turizm Bakanı'na kaç defa sordum yanıt gelmedi. Şimdi ise Turizm Bakanlığı 2003 yılında çalışacağı reklam ajanslarını belirlemek için yeni ihale açtı.
Bakanlık, yeni İhale Yasası 1.1.2003'de yürürlüğü gireceği için yine ‘‘eski tas eski hamam’’ şeffaf olmayan yöntemlerle ihale yapmaya hazırlanıyor. Bu kez durum daha da vahim. Seçici kuruldan çıkan işleri, bakanlık yetkilerinden oluşan bir komisyon sadece ‘‘bütçe’’ yönünden değil ayrıca ‘‘yaratıcılık’’ yönünden de değerlendirmeye tabi tutacakmış. Her zamanki gibi seçici kurul oluşturmak için de Reklamcılar Derneği'nden bir temsilci üye istenmiş.
Derneğin bu kez konu mankeni olmaya niyeti yok. Başkan Nesteren Davutoğlu, Bakanlığa cevaben yazdığı 12.09.2002 tarihli yazıda resti çekmiş: ‘‘Ya şeffaf ve çağdaş yeni ihale yasasını uygulayın, ya da biz yokuz.’’
Doğrusu da bu. Derneği başkalarının günahlarına ortak etmeye kimsenin hakkı yok!
‘Atıf Hoca, yıldızları bol keseden dağıtma!’
GEÇEN hafta yazdığım ‘‘İnceci Bir Millet Değiliz’’ başlıklı yazıma Cem Topçuoğlu'ndan yanıt geldi. Topçuoğlu reklam sektörünün önemsediğim ‘‘beyinlerinden’’ biri. TBWA Reklam Ajansı'nın da yöneticilerinden. Görüşleri özetle şöyle:
‘‘Sevgili Atıf Hoca, Sayın Pınar Kılıç'ın gerçekten çarpıcı örneğine katılmamak mümkün değil. (Bu arada 1998 yılında ajansımızın Cannes'da Uludağ ‘Turist' filmi ile short-list'e kaldığını da hatırlatmak isterim.) Özellikle son yıllarda, bazı büyük ve çok yaratıcı ajanslarımız esinlenme konusundaki becerilerini epeyce artırdılar. Üstelik bunu, göğüslerini gere gere savunmakta da hiçbir sakınca görmüyorlar. Daha da ilginci, bazı reklamverenlerle konuştuğunuzda ‘Taklit ve esinlenme olduğu doğru ama, Allah için iyi iş yapılmış, herkesin ağzında' diyorlar. Siz de iyi niyetli yıldızlarınızla, bu hoş, ‘popüler' örnekleri daha da teşvik ediyorsunuz... Ardından da şaşırtıcı bir biçimde, (İnceci Bir Millet Değiliz) başlıklı yazınızda, aslında bu işlerin global alanda şansları olmadığını ve gülünecek işler olduğunu söylüyorsunuz. İlginç bir çelişki. Ama sektörümüzün durumunu da çok net anlatıyor. Biz popülist işler üretelim, siz bol bol yıldız verin, müşteriler taklitleri beğensin, kısa vadeli işlerle kendimizi ve markaları kandıralım, sektör olarak dünya reklamcılığı ile aynı seviyedeyiz diye nutuklar atalım ve kendi çöplüğümüzde uzun yıllar böyle yaşayıp gidelim. Biz ne zaman doğru işler yapacağız? Ne zaman doğru stratejilerle markaları geleceğe taşıyabilecek standartta işler üreteceğiz? Siz ne zaman yıldızları tek bir standarta ve doğruya göre vereceksiniz? Zaten yıllardır benzeri nedenlerden markalarımızı uluslararası düzeyde bir yerlere taşıyamadık. Yine de, değerlendirmelerimize, ‘yurtiçi ve yurtdışı koşullarında' gibi farklı standartlar koyacaksak, ben spor yazarlarının da Galatasaray'daki oyunculara Türkiye'de oynadıklarında farklı, yurtdışında oynadıklarında farklı yıldız vermelerini öneriyorum. Çünkü, sizin yazınıza göre önemli olan yurtiçi rekabette gösterdikleri performans. Hepimiz aslında biliyoruz ki, dünya ile yarışamazsanız, standartlarınızı yükseltemezseniz. Sizden, uluslararası başarılara imza atan, markaları geleceğe taşıyan, markaların pazarlama hedeflerini gerçekleştirmeyi başaran özgün işleri yıldızlaştırmanızı rica ediyorum.’’
İzninizle Cem Topçuoğlu'na yanıtımı haftaya vereyim.
Aria resminde kim ne görür?
BU haftanın en çok istek alan reklamı tabii ki ‘‘İletişim Sanattır’’ diyen yeni Aria reklamı. Saydım, tam 23 mesaj geldi. Hepsi de ‘‘Lütfen bizim için GSM dolaylarından bu yeni reklamı yorumlayabilir misiniz’’ diyor. Hemen yorumlayalım. Aria'yı ‘‘isteyin yeter’’ yani ‘‘her isteğinizi yerine getiririz’’ poziyonundan ‘‘İletişim sanattır’’ yani ‘‘En yaratıcı GSM bizim GSM’’ pozisyonuna getirmeye çalışan reklam filmi, bir resim atölyesinde, iki genç arasında geçiyor. Esas oğlanımız, ressam olduğundan, esas kızımıza‘‘evlenme teklifini’’ klasik yollarla yapmayı kendine yediremiyor. Düşünüyor, taşınıyor ‘‘yaratıcılığını’’ kullanıp, birbirine dolanmış iki diş fırçasının yer aldığı bir resim yapıyor. İki dış fırçası, iki kişinin aynı evi paylaşmasını, dolayısıyla evliliği çağrıştırıyor. Kız resme bakacak ve oğlanın bu ‘‘art’’ niyetini anlayacak. Sonra yüzük, müzük devreye giriyor ve reklam mutlu sonla bitiyor. Sezen Aksu'nun bestesinin, Işın Karaca'nın sesinin reklamın beğenilirliğine katkıları çok fazla. Fransız oyuncuların güzelliğine de diyecek yok. Onlar sayesinde insanın reklamı tekrar tekrar izleyesi geliyor.
Herkesin reklamdaki resmi ‘‘evlilik’’ diye yorumlaması beklenemez kuşkusuz. Örneğin benim ‘‘Fordçu kuşak’’ dediğim 1975'lerde ‘‘teenage’’ dönemini yaşayan kuşağın, reklamdaki resmi, ‘‘kırmızı fırça, yeşil fırçanın arkasına geçmiş, iki puan alıyor’’ şeklinde yorumlaması kaçınılmaz. Neden? Çünkü Fordçu kuşağın gençlik dönemi Türk porno filmleri furyasına rastlar. O dönemdeki filmlerin çoğunda da ‘‘popo’’, ‘‘pantolon uyduramadık gömlek verelim’’ zihniyeti kapsamında fetiş haline getirilmiştir. Bu nedenle ‘‘fordçu’’ kuşağın bu tür görsel uyarılardan ‘‘iki puan alma’’ gibi ‘‘yaratıcı’’ çıkarımlarda bulunma olasılığı fazladır. Aslında Aria'nın söylemek istediği de bu zaten. Herkes bakar ama sadece bazıları farkı görür. Onlar yaratıcı ve yenilikçi olanlardır. Aria gibi.. Aria'nın ilk reklamda kısmi ‘‘bir’’ anlaşılma sorunu ile karşı karşıya olduğunu söyleyebilirim. Eğer daha net mesajlarla ‘‘en yaratıcı GSM operatörü’’ pozisyonunu tutarsa ve gerçekten iletişimden servise her alanda somut yenilikler ortaya koyabilirse ‘‘marka’’ bu stratejiden çok ekmek yiyebilir. (Reklam ajansı: Güzel Sanatlar/Saatchi and Saatchi Rating: * * * *).
İlk hedefiniz Cannes ileri!
İSTANBUL'da Ortaköy'de bir yıl önce Selçuk Erdem'in karikatürünün kullanıldığı Sütaş açıkhava reklamını görünce içimden ‘‘Sütaş bu fikri niye başka yerlerde kullanmıyor ki, süper bir fikir..’’ diye geçirmiştim. Hálá Ortaköy'ü süsleyen bu açıkhava reklamında iki sevimli inek göbek atıyor, yazı da şöyle: ‘‘İçmeden çalkalayınız.’’ Kısa bir süre önce aynı fikrin Hürriyet'in arka sayfasına karikatür olarak taşındığını görünce çok sevindim. Ama çizgi hafif farklıydı. Nitekim araştırdım. Selçuk Erdem yoğun olduğu için Salih Güngör ve ekibi ile anlaşılmış. Çok da güzel olmuş. Keşke bant şeklinde üç karelik öyküler olsa! Bravo düşünene de uygulayana da. Gençler ‘‘geğirtmez, meğirtmez’’ demeyle değil ancak böyle ‘‘cin’’ fikirlerle ele geçirilebilir. (Reklam Ajansı: Güzel Sanatlar/ Saatchi&Saatchi Rating: * * * * *)
MİLLİYET Gazetesi Reklam Grup Başkanı Viki Habif, Cannes'a gitti ve Cannes Lions Uluslararası Reklam Festivali'nin temsilciliğini Türkiye'ye getirdi. Her yıl bu yarışmada dereceye giren işler artık Türkiye'de sergilenecek. İlk sergi Perşembe günü Doğan Medya Center'da açıldı. İlk iki gün sergiyi 400 kişi gezdi. Milliyet'in demek istediği şu: Türk reklam yaratıcıları! İlk hedefiniz Cannes ileri! Teşekkürler Viki, Teşekkürler Milliyet. ‘‘Vizyon’’u somutlaştırdığınız için.
RAFİNERİ'den Nil Bağcıoğlu aradı. ‘‘Rafineri Y&R'nin kontrolünde Turkcell'in çizgi altı işlerini yapıyor’’ haberimi kastederek, kimsenin patronajında iş yapmadıklarını, Turkcell'in çok özel işlerini doğrudan Turkcell'den aldıklarını söyledi. Geçen hafta beş yıldız verdiğim Capital dergisinin kapağındaki Beymen reklamı Rafineri'nin mutfağından çıkmış, onu hatırlattı. Ayrıca dedikodulara aldırılmamasını Profilo konkurunu bileklerinin hakkıyla aldıklarını söyledi. Profilo Pazarlama Müdürü Arif Sankur da ‘‘Konkur ciddiyet ve titizlik içinde yapıldı, Rafineri hakkıyla konkuru kazandı’’ diye bir mektup gönderdi.
MASS-AST Reklam Ajansı Saadet Partisi ile çalışmaya başlamış. CHP seçim bildirgesini Birikim/FCA Reklam Ajansı ile birlikte yazıyor. Sanırım CHP Faruk Atasoy'la anlaşacak. Bence iyi yapar. Ondan iyisini mi bulacak? Bu seçimde en fazla, en doğru stratejiye gereksinimi olan CHP. Turkcell halkla ilişkiler konkurunu Necla Zarakol almış. Yani Turkcell yıllar sonra kürkçü dükkanına geri dönmüş. 5 ajansın katıldığı Atasay Kuyumculuk konkurunu Klan/ EuroRSG kazanmış. Herkese tebrikler.
Çekirgelik
Tüm uzmanların aynı görüşte olmaları, hepsinin yanılmaları anlamına da gelebilir.