Gizli Pencere’yi izledim. Johnny Depp’in oyunculuğu dışında pek bir şey bulamadım. Johnny Depp’i severim, bu yüzden filmden keyif aldım.
Stephen King’den Panik Odası filminin yazarı David Koepp’in uyarladığı Gizli Pencere’nin öyle ahım şahım bir konusu da yok. Film germiyor, korkutmuyor, sadece merakla filmin sonu ne olacak diye bekliyorsunuz. Filmin sonu da gerçekten bir sürprizle bitiyor. Hadi meraklananlara öyküyü de anlatayım: Mort Rainey ünlü bir gerilim romanı yazarı. Filmin en korkunç tipi John Shooter, Rainey’i ziyarete geliyor ve ‘Niye Gizli Pencere isimli öykümü çalıp kendi ismini koydun’ diye hesap soruyor. Ancak Rainey’in öyküyü bastığı tarih iki yıl önceye rastlıyor ve bu tarih Shooter’ın öyküyü ‘Ben yazdım’ dediği tarihten önceki bir tarih. İzleyenlerin kıllanmaya başladıkları yer de tam burası. Rainey, öyküyü kendisinin yazdığını ispatlayacak ama öykünün basılı olduğu dergi boşandığı eşinin evinde kalmış, ispatlayamıyor. Shooter, Rainey’e üç gün veriyor ve ciddiyetini ispat etmek için de Rainey’nin köpeğini öldürüyor. Film boyunca tek doğru dürüst şiddet sahnesi burası. ‘O da olmasaymış olurmuş, hiç olmazsa köpeciği kurtarırdık’ demeden geçemiyor insan! Film boyunca Johnny Depp’in geliştirdiği ve her karede daha da paranoyak hale gelen Mort Rainey karakterini izlemek zevkli. İnsanın Karayip Korsanları’ndaki Johnny Depp’le Gizli Pencere’deki Johnny Depp’in aynı kişi olduğuna inanası gelmiyor. Sinema oyunculuğu da böyle bir şey galiba. Kendini tekrar etmeyeceksin, her rolün hakkını vereceksin. Gidilebilir mi? Hálá gitmediyseniz öneririm.
Pop-Trinam: Bu Kedi hit olur
Londra’dan dönüşte, uçakta Times gazetesi okurken ne göreyim, neredeyse yarım sayfaya yakın Candan Erçetin fotoğrafı ve altında da 2 Temmuz’da Londra’da yapılacak Candan Erçetin konseri ile ilgili haber. Şimdi sıkı durun. Haberde Candan Erçetin nasıl tanımlansa beğenirsiniz? Nasıl? Hayatta tahmin edemezsiniz. Söyleyeyim: Türkiye’nin Kylie Minogue’u! İnanamadım. Bu tanımlamayı yapan ya Candan’ı görmemiş ya da Kylie’yi. Ya da bir alternatif daha var: Haberi yapanın oran ve orantıdan haberi yok!
‘Candan’dan nasıl Kylie olur?’ diye düşüne dururken arabama binip Candan Erçetin’in yeni albümünü dinlemeye başladım. Beni tanıyanlar sıkı bir Candan Erçetin fanatiği olduğumu bilirler. Her Candan albümünü ilk kez dinlemek benim ayrı bir heyecan, ayrı bir ritüeldir. Melek’i de böyle bir ritüel havasında dinledim ve daha ilk dinlemede çok sevdim. Melek’te asla kendini tekrar etmemiş Candan Erçetin. Biraz tribünlere oynamış, biraz ‘piyasa’ kaygısı gütmüş ama asla sıradan olmamış. Candan Erçetin kesinlikle Melek’te çizginin üstüne çıkmış. İki şarkıyı çok beğendim, biri Kedi. Kesinlikle bu albümün hit parçası olacağını düşünüyorum. Diğeri ise, Şehir. Şehir rap-pop karışımı ilginç bir şarkı olmuş ve Cihan Güçlü’nün yazdığı sözleri çok beğendim:
senin için yazılmış her şiir bu bedenin olsa keşke
bak bir ömrü vericem işte
bu şehir benim bir demir atmış ki gönlüm yosun tutmuş
limanda kalmış toprağında servetim var
anılarım, çocukluğum ve geleceğim
bağlamış elimi kolumu
ne kadar uzağa gitsem de kopamadım
ne kadar yakınsam ona
ben o kadar uzağım ondan
her taraf uzak her bir yer yalan tutulmamış ki hiçbir söz
hep yalan dolan var...
bu şehir insana tuzak kuruyor
bu şehir insanı uzak kılıyor
bu şehir insanı hayli yoruyor
bu şehir insanı hep kandırıyor
Melek’i dinleye dinleye otele geldim. ‘Candan Erçetin’le yeni albümü üzerine bir söyleşi yapayım’ diye düşünerek, kulaklarımda ‘Bu şehir insana tuzak kuruyor’ sözleri ile uyudum. Uyanıp kahvaltıya indim. ’Ana! Bir de baktım, Candan Erçetin karşımda kahvesini yudumluyor. Hemen sohbete giriştik. Beyaz’la birlikte Fanta konserleri için dolaşıyorlarmış. ‘Melek’in sözlerini kimin için yazdın’ diye sordum. ‘Belirli biri için değil, hayatının bir anında yardım alıp hayatı değişen herhangi biri olabilir’ dedi. Times’taki haberi gösterdim, çok güldü: ‘Kylie benim yarım kadar ya’ dedi. Söyleşi için sözleştik. O günden beri sadece ‘Melek’ dinliyorum. Size de şiddetle öneririm. Bu hafta sonu severek dinleyeceğiniz bir albüm. Kendinizi bu zevkten mahrum etmeyin.
Aşk nesillerin devam edebilmesi için üzerimizde oynanan kirli bir oyundur
(W. Samerset Maugham).
CUMA TAKINTISI
Bu haftaki takıntımız iki tane ve ikisi de Eskişehir’den. Eğer yolunuz Eskişehir’e düşerse mutlaka uğramanız gereken iki yer. Birinin adı Köyüm. Eskişehir-Kütahya yolu üzerinde, Eskişehir’den çıktıktan iki üç kilometre sonra sağda bir kır bahçesi. Pazar kahvaltıları için birebir. Lavaş eşliğinde peynirler, zeytinler, sucuklu yumurtalar, salatalar çok leziz. Menemeni mutlaka denemelisiniz. Parmaklarınızı yiyebilirsiniz dikkat edin, gerçekten şahane. Her yerin çayı da içilmez, Köyüm kahvaltı, çay işini de iyi beceriyor. İkinci mekanımız Göksu. Eskişehir’in merkezinde dillere destan ev yemekleri yapıyor. Sarmalar, ciğer tavalar, ciğer sarmalar, pilavlar, makarnalar, bu mevsimde özellikle cacık. Susamlı kaşarlı pidesini de özellikle tavsiye ederim. Göksu’dan çıkınca insan annesinin mutfağında iki kap yemiş de çıkmış kadar mutlu oluyor. Bu mutluluğu tatmak için öğle saatlerinde Göksu’ya bir uğrasanız iyi olur.
Kadın Avcıları mı?
Kadın Avcıları ismini okuyunca daha ‘flörtöz’ bir filmle karşılaşmayı ummuştum. Kadın Avcıları üçüncü sınıf bir soygun komedisi çıktı. Tom Hanks’i hiç sevmem. Filmle ilgili görüşlerimde bu hoşlanmama duygusunu frenlemeye çalıştığımı söyleyeyim. Filmde güya Tom Hanks komedi oynuyor ama güldürdüğü falan yok. Filmde Hanks’tan başka herkese gülmek mümkün. Coen Kardeşler’in espri anlayışını seviyorum ama Tom Hanks donuk oyunculuğuyla Coen Kardeşler’in esprilerine resmen set çekmiş! Ladykillers 1955 yılında İngiltere’de çekilen ilk versiyonundan uyarlanmış. Öykü de oldukça basit : Film G.H Dorr isimli sahte profesörün (Tom Hanks), Mississippi Nehri üzerindeki yüzer bir gazinoyu soymak için bir ‘uzmanlar grubunu’ bir araya getirmesiyle başlıyor. Soygunu perdelemek için de yaşlı ev sahibi Marva Munson’un evi kiralanıyor. Dorr ve arkadaşlarının düşüncesi, Munson’un evinden doğrudan tünel kazıp gazinoya ulaşmak. Başarılı oluyorlar da. Soygun gerçekleşiyor. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor, yaşlı teyze evdeki tezgahın farkına varıyor. Soyguncular da yaşlı teyzeyi öldürmek için seferber oluyorlar. Öldürebiliyorlar mı? Söylemeyeceğim, merak eden gidip baksın. Kadın Avcıları’nda hiçbir karakter tam olarak öne çıkmıyor, karakter gelişimini tamamlayamıyor, filmden hiçbir duygu geçmiyor. Coen Kardeşler’in akıcı ve zeki anlatımı sayesinde film izlenir hale gelmiş. Gidelim mi? Gidilebilir. Gitmişken de kadın kalçaları uzmanı siyahi gence dikkat etmeyi unutmayın. Filmi izlenir kılan oyunculardan biri de o. Yeri gelmişken, ‘Ladykillers’ı ‘Kadın Avcıları’ diye çevirmek kimin aklına geldiyse bravo yani. Ladykillers ‘Kadın Avcıları’ ise ‘Woman Hunters’ı nasıl çevireceğiz?
CUMA İTİRAFI
‘çilek’ Cinsiyet: Kadın, Yaş: 28, İl: İstanbul
‘Sevgilimle şömine karşısındayız. Etraf sadece yanan ateşin ışığı ile aydınlanıyor. 3-4 tane de mum yakıp ortamı iyice romantik hale getiriyorum. Ellerimizde içkilerle sarmaş dolaş oturuyoruz. Sevgilim anlamlı anlamlı suratıma baktıktan sonra, ‘Şimdi bu ateşte ne patlıcan közlenirdi di mi?’ deyip bombayı patlatıyor! İçinde magma geçen itiraf yazmamak için direniyordum ama bu gerçekten de magmalık.’
Yorum: Bence ‘çilek’ kardeşim bu olayımızda sevgilisinin ciddi ciddi hakkını yemiş. Hanzo durumuna düşürülen arkadaşımızın ‘patlıcan közlemekle’ neyi ifade ettiği çok açık. Geçen haftaki orgazm ve kahve arasında bağlantı kuran itirafçı olsa durumu anında çözer ve patlıcanı o dakka közlerdi. Haksız mıyım?