Müjde Ülker, müjde Pınar! kardeş geldi: Adı Piyale!

UN? Makarna? İrmik? Pirinç Unu? Hazır çorba? Hangisi? Sizi bilmem ama benim aklıma makarna geliyor. Nasıl gelmesin? Türkiye'nin ilk makarna fabrikasını 1922 yılında kuran kişi Hasan Tahsin Piyale.. 81 yıllık bir markadan söz ediyoruz, anlayacağınız. Tam 81 yıllık bir marka..

Ve bu güçlü marka şimdi Sabancı Grubu'nun elinde. Hazırlıklardan anladığım, Sabancı Gıda Grubu Piyale'yi beş yıl içinde Türkiye'nin öncü gıda markalarından biri yapacak gibi. Yine masaya silah konmuş, üzerinde de eller kenetlenmiş ve and içilmiş... Haydi bu kez hayırlısı!

2002 yılında Türkiye'de gıda ve içecek harcamaları toplamı 42 milyar dolar. Sabancı Holding Gıda Grubu Başkanı Haluk Dinçer'e göre bunun yaklaşık 6-7 milyar doları markalı, ambalajlı ‘modern’ gıda ürünlerinden oluşuyor. Ve Dinçer Sabancı Gıda grubunun 2007 ciro hedefini açıklıyor:

1 milyar dolar.

Müjde Ülker, Müjde Pınar! Bir kardeşiniz oldu: Adı Piyale. Nasıl mı? Bir gıda firması bir milyar dolar ciro hedefine sadece unla makarnayla ulaşabilir mi? Piyale Form, Piyale Piyotto, Piyale Remix gibi alt makarna markaları oluştursa bile ulaşamaz.

Bu yüzden Piyale farklı kategorilere genişleyecek. İlk başta meyve suyu çıkarılmış bile. Sırada bisküi ve kek var. Sonra? Allah ne verdiyse.. Belki çikolata, dondurma, yoğurt, süt, ciklet, kahve, çay, şeker..

Değişime logoyla başlanmış. Yeni Piyale logosunu Pınar'ın da logosunu değiştiren ünlü kurumsal kimlik firması Landor yapmış. Logodaki ressam paleti yaratıcılığı vurguluyormuş ama niye yalan söyliyeyim, ben söylenmeden paleti falan anlamadım. Yazıp vermek lazım. Çiçek cömertliği, açıklığı, pozitifliği, canlı renkler de dinamizm mi temsil ediyormuş. Bunları kabul ediyorum, dinamik bir logo..

Sonra sıra yeni kimliği müşteriye duyurmaya gelmiş. Reklam filmi geçen hafta dönmeye başladı. Reklamdaki kahramanlarımız şimdilik sanal Piyale ürünleri ile yetiniyorlar. Çünkü Piyale daha onları üretmedi. Ama üretince çok şaşıracağız. Çünkü çok farklı lezzette olacaklar. Açıkçası ilk film Sabancı Gıda Gurubu'nun iddiasına uygun bir iddiayı taşımıyor. Tamam bir fikir var ama. Çıkış yapmıyor, istenen duygusallığı geçiremiyor. Piyale'nin tadı şaşırtacak deniyor ama reklamı şaşırtmıyor. Bir de meyve suyu reklamını bekleyelim bakalım. Belki fikrimiz değişir (Reklam Ajansı: Yorum Publicis Rating: * * *)

Not: Yakında Ülker ve Pınar'a bir de Koç'tan 'Tat‘ isimli bir kardeş gelecek. Onu da sırası gelince anlatırız.


AKPdemik özgürlük!


Israrla
yeni üniversite yasası hakkında yazmaya devam edeceğim.

AKP ''Biz değişimden yanayız, tutucu hocalar değişmek istemiyor, çünkü düzenin devamı onların çıkarına‘‘ demeye getiriyor.

Bu söylem karşısında da üniversite hocaları ne deseler ‘‘statükoyu korumaya çalışıyorlar’’ damgasını yedikleri için kamuoyu önünde inandırıcı olamıyorlar. O halde ısrarla onları savunmak gerekiyor. Çünkü üniversite sesini duyuramıyor.

Ben de mi tutucuyum? Güldürmeyin beni. Üniversite konusundaki hayallerimi anlatsam buradan köye yol olur. Sadece şunu söyleyeyim. Bugünkü üniversite sistemimizin Türk insanının eğitim gereksinimlerini karşılamaktan çok uzak olduğunu düşünüyorum.

Türkiye'de çalışan birçok insan yüksek lisans yapmak istiyor. Hani nerede fırsat? Türkiye birçok yetişkin sadece merakları için sosyoloji, psikoloji, tarih, arkeoloji öğrenmek istiyor. Hani fırsat?

‘‘Biz daha lise mezununa okul bulamıyoruz nereden çıkardın yetişkini metişkini diyorsunuz’’ değil mi? Bir yerden çıkarmadım. Türkiye'de her yaştan insanın eğitim gereksinimi var ve çoğu insan bu gereksinimlerini karşılayamadan ölüyor!

Eğer ‘Vizyon'unuz varsa, üniversite sorununa geleceğin üniversitesini yaratmak penceresinden bakıyorsanız başlayacağınız nokta ‘‘eğitim gereksinimleridir’’.

Yok, ‘‘Bize ne eğitim gereksiniminden meğitim gereksiniminden, bu sistem kendini yeniden üretiyor, biz saadet zincirini kırmazsak hiçbir zaman bizim gibi düşünenler üniversitede kendilerine yer bulamazlar’’ diye düşünürseniz, uğraştığınız şey sadece araştırma görevlisi alımları ile yardımcı doçent atamaları olur.

Hatta onlar da kalmaz, işi sağlam tutmak için bir de YÖK'ü iktidarın emrine verir, çaktırmadan Milli Eğitim Bakanı'nı da üniversitelerin tek hakimi yaparsınız.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik istediği kadar yeni Üniversite tasarısının ‘akademik özgürlüğü' teminat altına aldığını savunsun. İktidarın eli üniversitenin üzerinde bu denli olduğu sürece sözü edilen akademik özgürlük değil'AKPdemik Özgürlük'tür. İktidar değiştikçe de 'CHPdemik özgürlük', 'DYPdemik' özgürlük gibi değişik çekim hallerini görebiliriz (GPdemik halini düşünmek bile istemiyorum!)


Kadınlar bu gezegenden olamaz!


Kadınlar
kesin Mars’tan falan değil güneş sistemi ötesi bir yerlerden geliyorlar. Siz hiçbir erkeğin ‘‘Bir yerlerden duydum sentetik parke kanserojenmiş, hatta yakında ithalatını yasaklayacaklarmış, hemen parkeleri değiştirmemiz gerek’’ diyebileceğini düşünüyor musunuz?

Hayatta düşünemiyorum. Erkek bir duyum üzerine bu kadar çabuk harekete geçmez, milyonlarca liralık parke değiştirme kararı veremez. Üstelik kimsenin kafasının etini yemez, değiştireceği varsa da gider değiştirir.

Ecmel tam bir haftadır kafamın etini yiyor. Kafam da et de kalmadı, sanki kalan etleri sıyırıyor. Ben haliyle daha makul erkek ‘sorular’ içerisinde kıvranıyorum: ‘‘Kimden duydun? Yerli parkeciler uydurmuş olmasınlar? Kanserojense de yerdeki parke bize desin? Hem biz Türk değil miyiz, niye bizi bir şey olsun? Kapı gibi nüfus kağıdımız yok mu?’’

Ecmel
sorularımdan çok etkilenmişe benzemiyor. Gözleriyle bir noktayı hedefliyor, donuk gözlerle oraya bakıyor, sonra gözlerini parkelerde gezdiriyor ‘‘Bilseler de yasaklamaz bunlar, nasıl içirdiler radyasyonlu çayları, kesin biliyorlar, yasaklamıyorlar’’ diye mırıldanıyor, sonra birden bakışları yine donuklaşıyor.

Ben bu bakışları bir yerlerden anımsıyorum. Nereden anımsıyorum? Nereden? Nereden? Buldum. İki yıl önce de ‘‘Bir yerlerden duydum yağlıboya kanserojenmiş, hatta Kanada'da ev içlerinde yağlıboya yapmak yasakmış’’ diye başlamıştı da, donuklaşmasının üzerinden iki gün geçmeden evi su bazlı, az nazlı boyalarla baştan aşağı boyamıştık. Ben bu bakışlardan korkuyorum. Ne olur bilen varsa söylesin. ‘‘Sentetik parkeler kanserojen değildir’’ desin. ‘‘Yağlı boya işinde de hatta etmişsiniz’’ desin. Ne olur. Acele edin, yoksa evde taş üstünde taş kalmayacak!


Bende mi bir sorun var?


TARAFTAR
reklamlarını izlemişsinizdir. Spor Toto'nun yeni oyunu Taraftar'dan söz ediyorum. Hani logosunda yeşil zemin üzerinde kaşkollu, şapkalı bir fok var ya, o Taraftar işte. Logoyu beğendim. Çok şirin olmuş. Hatta Spor Toto'yu biraz açmış. Öğrendim ki aşması da gerekiyormuş çünkü Spor Toto yenileniyormuş, bu proje de yeniliğin ilk ayağı imiş. Bir de Taraftar'ın nasıl oynandığını anlayabilseydik. Haftalardır izliyorum reklamı. Bir şey anladıysam arap olayım. Bende mi bir sorun var acaba? Gidip bir bayiye sorsa mıydım? Niye? Merak da duymuyorum ki? (Reklam Ajansı: Ekol Rating: * *)


Ohaa... de bana, de bana.. ohaaa...


GARANTİ
Bankası yine ‘12 Dev Adam'ın sponsoru. Sponsorluğun duyurulduğu reklamda bu kez basketbol halkın arasına ‘karpuz ve karpuzcularla' indiriliyor. Ancak reklamın her şeyiyle ilk filmi andırdığı için ilki kadar gönül telimizi titretmiyor, maçları izlemek için ilki kadar isteklendirmiyor.

Müzik aynı tutulup konsept mi değiştirilseydi ne! Aslında uygulama da çok başarılı değil. Hele Mirsad'ın ‘Ohaaa'sı kahretti beni. Bu ‘Ohaaa' hiç basketbola yakışıyor mu? Küçük himini bir keresinde ‘Ohaaa..' dedi diye onunla iki gün konuşmamıştım. Şimdilerde evde 12 dev adam müziği eşliğinde 'Ohaa..de bana, de bana..Ohaa..' diye dolaşıyor. Bravo valla size. (Reklam Ajansı: Y&R Reklamevi Rating: * *)


2173'te İstanbul mu kalacak?


YENİ
Sana reklamı 2173'e kadar gidip o zaman ki modern İstanbul'u gösteriyor. Bu reklamı çekenlerin fay hattının nereden geçtiğinden falan haberleri yok galiba? Reklamı sevdim ama..Biz çocukken ‘‘Bir gün gelecek, yiyecek-içecek hap olacak’’ diye konuşulurdu. Bu yaygın inançtan yola çıkılıp, bugüne geliniyor ve ‘‘Vakit varken lezzetli sana yemeklerini kaçırmayın’’ denip, Sana markası, mizah kullanılarak annemizin margarini olmaktan tamamen kurtarılmaya çalışılıyor. Luna da uyuyor. (Reklam Ajansı: Ogilvy Mather Rating: * * * *)


Çekirgelik


Hiç kimse kalabalığa arkasını dönmeden orkestrayı yönetemez.

(Thomas Jefferson)
Yazarın Tüm Yazıları