Lyra’da adalar manzaralı süper kahvaltı

Bir eğitim nedeniyle yolum Dragos’ta Lyra tesislerine düştü. Öğle yemeği için bahçeye çıktığımda Adalar manzarasına hayran oldum. Yediklerim de oldukça lezzetliydi.Hemen ‘Pazar kahvaltısı var mı burada pazar kahvaltısı?’ diye sordum. ‘Var’ dediler. Öğleden sonra üçe dörde kadar gelebilirsiniz.’ Pazar sabahı soluğu Lyra’da aldım. Kahvaltı açık büfe değil, fix menü. Klasik bir kahvaltı. Küçük domatesler ve soyulmuş salatalıklarla süslenmiş bir tabak, zeytin, peynir, reçel, yağ, kızarmış ekmek. Ortalara doğru küçük doğranmış sosisler ve yanında doğranmış halde haşlanmış yumurta... Masaya gelen her şey lezzetli, servise diyecek yok. Ve o müthiş manzara... Adalar ayaklarınızın altında.Bu pazar ya da bir pazar Lyra’da kahvaltıyı kesinlikle öneririm. Lyra’ya da önerim, ekmek sepetini çeşitlendirmesi. Pazar kahvaltısı dedi mi insan artık biraz simit, biraz kek türü unlu ürünler istiyor. Bir zeytinli ekmek neden olmasın değil mi? (vegarestaurant.com) Barlas’ın da Latife Hanım mektupları varGeçen haftalarda Salih Bozok’un anılarından yola çıkarak Latife Hanım ve Atatürk’ün evliliği üzerine yorumlarda bulunmuştum. Bu konuda Mehmet Barlas, Latife Hanım’ın Sırları ve Türk Sosyetesi isimli yüz on bir sayfalık bir kitapçık yayınladı. Açıkçası kitabın içeriğini biraz özensiz buldum. Latife Hanım’ın Atatürk’e yazdığı mektupların gün ışığına çıkma zamanı gelince, Barlas 1986 yılında Güneş Gazetesi’nde yayınladığı, Latife Uşaklıgil tarafından Vasıf Çınar’a yazılan (Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı ve Moskova Büyükelçisi) mektupları alelacele bir araya getirip yayınlamış. İlk bölümde Latife Hanım’ın mektuplarına sıradan bir anlatımla yer verilmiş. Mektupların içeriği ilginç. Latife Hanım’ın boşanıldıktan sonraki ruh durumunu, pişmanlığını çok iyi ortaya koyuyor. Latife Hanım’ın babasının İş Bankası’nın kuruluşundaki rolü ile ilgili ipuçları veriyor. Bu konuda Barlas’ın tezi şu: ‘Latife Hanım’ın ailesi, kızlarının mutluluğu için Atatürk’ü kendi yaşam tarzlarına, ticaret hayatına çekmek için girişimde bulundu. Ancak Atatürk, Latife Hanım’ın zorla kabul ettirmeye çalıştığı ‘Düzenli Aile Modeli’ne uyum sağlayamadı...’ İlginç bir tez. Keşke daha iyi işlenebilseydi.Barlas kitabın ikinci bölümüne, Latife Hanım’ın ailesi gibi ailelerin köklerini attığı ‘Türk sosyetesinin’ bugünkü davranış kalıplarını özetlemek üzere, 15 ayrı deneme eklemiş. Türk sosyetesinin marka kültüründen dedikodu kültürüne her konuda yazı var. Yazılar hoş. Ancak yazılarla kitabın ilk bölümü arasında bağlantı kurmak için aklın ciddi bir çaba harcaması gerekiyor. İlk bölümle ikinci bölüm arasındaki bağlantılar Mehmet Barlas tarafından kurulsaymış çok daha iyi olurmuş.Latife Hanım ve Atatürk arasındaki evliliğin ayrıntılarını merak edenler! Kusurlarına rağmen Barlas’ın kitabında merakınızı giderecek iyi sırlar var. Kitapçık kısa sürede okunuyor zaten. Bir göz atmanızda fayda var.(*) Mehmet Barlas, Latife Hanım’ın Sırları ve Türk Sosyetesi, Birey Yayınları, 2005CanavarnanaVizyona bir hafta önce giren Jane Fonda’nın filmine kim ‘Vay Kaynanam Vay’ ismini koymuşsa kutlarım. Sayesinde 70’li yıllardaki Türk seks filmlerini anımsadım. Beş Atış Yirmibeş, Beş Tavuk Bir Horoz, Parçala Behçet. Monster In Law’ın birebir çevirisi Canavarnana. Birebir çeviri iş yapmazdı, kabul ediyorum. Ama filme de ‘Vay Kaynanam Vay’ ismini koyup, 15 yıl sonra film setlerine dönen Jane Fonda’yı ayağa düşürmenin bir alemi olmadığını düşünüyorum. Bizim sinema yazarlarından Ömür Gedik’in önerdiği gibi Canavar Kaynana çok daha uygun bir isim olabilirmiş.Vay Kaynanam Vay, hoşça vakit geçirilen bir film. 15 yıldır sadece haberlerde gördüğümüz Jane Fonda’yı 15 yıl sonra tekrar kamera karşısında görmek, filmin en ilgi çekici yanlarından biri. Jane Fonda, canavar kaynana Viola rolünde mükemmele yakın oynuyor. Filmi izlerken Jane Fonda’nın nasıl yaşlandığını görüp irkilmemeniz işten bile değil. Yakın planlara izin verip yılların izlerini sergilemekten korkmayan Fonda’yı takdir etmek lazım.Filmin diğer ilgi çekici yanı tabii ki gelin rolündeki Jennifer Lopez ve poposu. Lopez gelin Charlie rolü için biraz kaşar kalmış. Zaten doğru dürüst oynayamıyor da. Belki biraz poposundan söz etmek lazım. Bu kadar büyük bir popoya sahip bir kadın, 90-60-90 fetişinin yaşandığı bir dünyada, nasıl olur da ‘ilahe’ olur onu anlamak mümkün değil. Sesine bir şey demiyorum, sözünü ettiğim görüntü.Filmin en başarılı oyuncusu Viola’nın yardımcısı Ruby rolündeki Wanda Sykes. Sykes her kadraja girdiğinde filme bir eğlence, bir neşe, bir hareketlilik geliyor. Skyes çok fazla sahnede görünmese de iyi oyunuyla filme damgasını vuruyor. Dramatik örgüye gelince... Yönetmen Robert Luketic’de sorun yok. Evrensel gelin-kaynana çatışmasını ‘Evde Tek Başına’ tadında sunuyor. Senaryo için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Anya Kochoff’un metninde ay taşı düşmüş gibi boşluklar var. Film bittiğinde de yüzeysellik insanda tatminsizlik duygusu yaratıyor. Jennifer Lopez ve Jane Fonda arasındaki itişme kakışma çeşitlendirilebilse çok daha iyi olurmuş. Gidelim mi? Tabii ki... Yine de çok eğlenceli. Kaçırmayın. CUMA İTİRAFInerumuzuyau; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 41; İl: İstanbul Evlilik dışı bir ilişki yaşamış, sonra bunu onurlu davranarak eşinize itiraf etmiş ve evliliğinize kaldığınız yerden devam etmişseniz... 1) Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gayet iyi bilirsiniz. Yine de her şeyi eskiye döndürmek için müthiş bir baskı görürsünüz. 2) Konusu evlilik dışı bir ilişki olan hiçbir filmi evde huzur içinde seyredemezsiniz. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin sessiz bir gerginlik olur. 3) Belli isimleri (!) asla telaffuz edemezsiniz. O isimde başka birinden bahsederken eşiniz gözünüzün içine bakarak adeta kafanızdakileri görmeye çalışır. 4) Çocuklarınıza daha da bağlanırsınız. Onları mutlu etmek için kafayı sıyırırsınız. Ama yumurcaklar gene de evde olan biten her şeyin farkındadır.Yorum: Buradan ne anlıyoruz? Ya asla yapmayacaksın ya da asla söylemeyeceksin.CUMA TAKINTISIAtaşehir’de ana caddede dolaşırken Turyap’ın üstünde arada bir yerlerde Nesrin’in Sofrası diye bir yazı gördüm. İki dakika sonra merdivenleri çıkmış, küçücük lokantanın içine girmiş, yemek ısmarlıyordum. Kuru fasulye, pilav... Yeme de yanında yat! Nesrin Hanım ve eşi iki emekli. Yanlarında oğulları da var. İtalyan usulü küçük bir aile lokantası yaratmışlar. Her gün menü değişiyor. Karnıryarık, dolma, İzmir usulü köfte, zeytinyağlı fasulye... Evde ne pişiyorsa ‘Anne’ kalitesiyle Nesrin’in Sofrası’nda var. Bu hafta sonu yolunuz Ataşehir’e düşerse Nesrin’in Sofrası’na takmanızı öneririm. Fiyatlar da ‘aile’ işi.CUMA LAKIRDISIEmeklilik, anladığımız kadarıyla eğer meşgul, zengin ve sağlıklı iseniz iyi bir şey. Ama bu şartlar altında çalışmak da çok iyi bir şey. (Bill Vaughan)
Yazarın Tüm Yazıları