Cinderella Man beklediğimden çok daha iyi bir film çıktı. Diğer adaylar belli değil ama şimdiden en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi kurgu ve en iyi kostüm dallarında Oscar’a aday olacağını, hatta bazı dalları da kazanabileceğini söyleyebilirim.
Cinderella Man ilginç bir gerçeklik duygusu yaratıyor insanda. Bu haliyle de başka bir boks öyküsü Million Dolar Baby’den ayrılıyor. Film boyunca birçok duyguyu aynı anda yaşıyorsunuz. Üzülüyor, acıyor, seviniyor, geriliyor, geriliyor, geriliyorsunuz.
Jim Braddock (Russel Crowe), 1920’lerin sonlarında, ABD’de süren ekonomik bunalım esnasında hiç ‘nakavt’ olmamış bir boksör.
Karısı Mae (Renee Zellweger) en büyük yardımcısı ama aldığı yumrukların onun vücuduna verdiği zararı görmemek için de asla maçlarına gitmeyen bir ruh durumunda.
Bir gün Braddock’un eli kırılıyor ve zor günler başlıyor. Braddock iş bulamıyor. Geçici olarak limanlarda çalışıyor. Üç çocuğuyla küçük bir evde zor günler geçiriyor. Ron Howard bu sahnelerde bunalımın etkilerini az da olsa hissettiriyor ama bu sahnelerde asla dövüş sahnelerinde olduğu kadar başarılı değil. Bu sahneler biraz bölük pörçük.
Braddock bir süre sonra yeniden ringlere dönüyor. Bir dizi maçtan sonra da ağır sıklet boks şampiyonluğu için Max Baer’le (Craig Bierko) unvan maçına çıkmaya hak kazanıyor. Max Baer öyle böyle bir boksör değil, güçlü, boğa gibi... Daha önce resmen iki leşi var.
Amerikan kamuoyu unvan maçına kilitleniyor. Ekonomik bunalımla ezilen halk kısa sürede bunalımın kötü yönleriyle Baer’in şeytanlığını birleştiriyor ve Braddock işçi kesiminin ‘kahramanı’ olup çıkıyor.
Braddock ekonomik bunalıma karşı ahlaki standartlarından taviz vermeyen haliyle kahramanlığını pekiştiriyor ve.... Sonuç? Bilemem. Gidip izlemeniz gerek.
Filmin büyük bir bölümünü kapsayan son maçın havasını yaşamak için bu filmi mutlaka görmelisiniz. Kendimi ringdeki hakem gibi hissetttim. Ron Howard’ın başarısı burada. Kaçırmayın.
Cibali’deki yeni keşfim
Galata Köprüsü üstündeki Tasarım Fuarı’nda ‘Tasarım ve Pazarlama’ üzerine konuştuktan sonra Sirkeci yönünde ilerken solda Cibali yakınlarında bir balık lokantası keşfettim. Cibalikapı Balıkçısı. Küçük bir Rum meyhanesi atmosferi. Müzikler Rumca. Yeşillikler Ege yeşillikleri. Deniz börülcesi, radika süper. Közlenmiş kırmızı biber, fava harika. Ege yeşilliklerinden mükemmel salata tadına doyulmaz. Asma yaprağında sardalya başka yerde yok! Arkadaş sohbetleri için Cibalikapı Balıkçısı bulunmaz bir atmosfer. Toplanın bu hafta sonu dört beş arkadaş, doğru Cibali’ye balığın, rakının, Ege otlarının ve de sohbetin keyfine varın. Ne varsa arkadaşlıkta, dostlukta var. Arkadaşlığın, dostluğun tek ilacı da keyifli sohbet. Keyifli sohbet ortamları yaratmak da durup dururken olmuyor. Birinin dürtmesi lazım. Hadii... Ne duruyorsunuz. (cibalikapibalikcisi.com)
Bekar ideal erkek
Çisil’le kitapçı kitapçı gezerken Christine Kerdellant’ın bir kitabını gösterdi: Seviştikten On Dakika Sonra. ‘Okudum çok güzel’ dedi. Eve döner dönmez kütüphane raflarında, kitabı bulup yumuldum. Türkiye’de ilk baskısı 2004’te yapılmış. Kitap bir sardı, bir daha da bırakamadım. Kerdellant, haftalık kadın dergisi Eva’da çalışan 33 yaşındaki Marianne üzerinden 30-40 yaş arası kadınların Bekar İdeal Erkek arama sevdasını o kadar güzel biçimlendirmiş ki, anlatılacak gibi değil. Okunması gerek.
Birçok kadın gibi ruh eşini arayan bir seyahatte karşısına polis çıkıyor, çocukluk arkadaşı çıkıyor, patronu çıkıyor... İlişkiler yaşıyor. Kitap bu ilişki örgüsü içinde bir yandan kadın dergilerinin ağdalı, selülitli dünyasında yolculuk yapıyor, bir yandan da Marianne’nin ‘Bekar İdeal Arama’ seyahati içerisinde kadın ve erkeğin dünyalarına nefis esprili bir bakış atıyorsunuz.
Marianne’in kadın erkek ilişkisi üzerine yorumları kaçırılacak cinsten değil. Bir gece kilübünde tanıştığı polisle aynı gece yatağı paylaşıyor, polis sevişme sonrası soğuma sendromu içinde hemen ortalıktan toz oluyor. Marianne’in bu konudaki yorumu şöyle:
‘Ah, erkeklerin seviştikten hemen sonra tüymeleri... Uzun zaman önce kendimce bir mantık geliştirdim. Hatta bir tipoloji. Öncelikle, bir kez kendilerine geldikten sonra sadece kendilerini neyin beklediğini düşündükleri için kaçanlar var (eve girdiklerinde kopacak olay, hálá ayakta olan ve endişelenmiş eş), sonra tenha ve geniş yataklarının dışında bir gece geçiremeyecek kadar egoist olanlar, en sonunda da yaptığı hareketten şimdiden pişman olmuş olanlar. Eğer bunu bir hareket olarak adlandırabilirsek tabii ki.’
Eğer okumadıysanız bu hafta sonu Seviştikten On Dakika Sonra’yı şiddetle öneriyorum. Kadın ya da erkek fark etmez herkese. Eğer seviştikten ilk on dakika sonra eşinize büyük bir sevgiyle sarılı halde kalabiliyorsanız bu kitap size göre değil, onu da bilin. (Everest Yayınları)
CUMA İTİRAFI
die katze; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 21; İl: İstanbul
Üniversitede okuyorum. Hafta sonları marketlerde stand hostesliği yapıyorum. 1) Size ikram ettiğimiz yiyecek ve içecekler tadımlık. Karnınızı doyurun diye değil. Ya da ‘beğenirseniz bir tane daha isteyin’ diye değil, ‘beğenirseniz alın’ diye. 2) Aldığınız ürün karşılığı hediye veriyorsak ikişer üçer istemeyin. Rapor tutuyoruz, bizi uyuz etmeyin. 3) Tanıttığımız ürünü ayıp olmasın diye alıp, diğer reyonlara bırakmayın. 4) Çocuklarınıza paylaşmayı ve Türkçe’yi doğru konuşmayı öğretin. 5) Bize sulanmayın, laf atmayın, oğlunuza istemeyin.
Yorum: Ersan Özer iyi ki bu itiraf.com’u yarattı. Yarattı da Türk kültürünün güncel yönlerini çok yakından izleyebiliyoruz. Biliyorsunuz sevgili Ersan acayip zeki öğrencilerimden biriydi. Sürekli en arka sıralarda oturur ve ders boyunca sürekli itiraf modunda konuşurdu. Ah eski öğrenciler ah! Ne güzeldi o günler... Her neyse... Görüyor musunuz Türk annelerinin halini! Semra’nımlar nereden çıkıyor diye boşuna düşünmeyin. Ya da Atalar niye ölüyor diye. Stand stand dolaşıp oğluna kız arayan anneler olduğu sürece çok Semra’nım çıkar bu televizyonlardan. Ya da... Promosyoncu kızlara sulanan sapıkları yorumlayamıyorum bile. Bu magandalar ellenmedik kız bırakmayıp daha sonra kız kardeşine yan bakıldı diye adam öldürürler! Çok zor şey şu Türkiye’de kadın olmak. Gerçekten...
CUMA TAKINTISI
Mangalda pastırmalı kurufasulye... Gözlerinize inanamadınız değil mi? Hem kurufasulye, hem pastırmalı, hem de mangalda. Balat taraflarında görünce ben de inanamadım. Lokantanın ismi Çanak. Küçük iki katlı bir yer. Ama ne fasulye... Ama ne fasulye. Bu hafta sonu mutlaka denemelisiniz. Yanında pilav ve ayran önerim. Ve sonunda irmik helvası. Kilo almak istemiyoruuuummm. Ama bu Türk mutfağının güzellikleri beni öldüreceeeekkk. mangaldakurufasulye.com’a girin, nerede bu kurufasulye cenneti görün.
CUMA ALINTISI
‘Birlikte yaşamak için yaratılmamışız. Sevmek her zaman yeterli olmuyor.’ (Joe Dassin’den)