Harry Potter Türkiye'de 4 trilyon liraya ulaştı!

‘‘Kitabın pazarlaması mı olur? Bu ne getirir, ne götürür’’ diye tartışanların Harry Potter örneğini iyi incelemelerini öneririm.

Potter'in ilk baskısı İngiliz yayıncı Bloomsbury tarafından 1997 yılında yapılmış ve standart çocuk kitapları gibi sadece 500 adet basılmış. Kitabın yazarı J.K Rowling'e ödenen para ise sadece 3640 dolar.

Sonuca bakalım: 2002 yılında artık Harry Potter kitabından değil Harry Potter ‘‘sektöründen’’ hatta global bir ‘‘Harry Potter’’ karakterinden söz ediyoruz. Tüm dünyada 42 dile çevrilen Harry Potter sadece kitap olarak 100 milyon adetten fazla satmış durumda. Warner Bross 200 milyon dolar harcayarak film yaptı, 70 milyon dolara da filmin TV'de ilk gösterim hakkını satın aldı. Coca-Cola 138 milyon dolarlık hediyelik eşya anlaşması imzaladı. Yazar Rowling de bugüne kadar 36 milyon doları kitap hakları, 58 milyon doları da ‘‘franchise’’ haklarından olmak üzere 95 milyon dolar kazanmış durumda.

Harry Potter'ın elde ettiği başarıda, pazarlamanın başarısı çok büyük. Bir kere ‘‘ürün’’ün kendisi mükemmel. Çocukları dışarda tutmuyor, içine çekiyor, ‘‘sihirli güçlere nasıl sahip olunur’’ onu öğretiyor. Her çocuğa sen de ‘‘Harry Potter olabilirsin’’ mesajı veriyor. Bu özelliğiyle de ‘‘kulaktan kulağa iletişim’’ aracılığıyla hızla yayılabiliyor.

Yayınevinin başarısı potansiyeli olan bir ürünü görüp ona hızla gerekli pazarlama desteğini vermesinde. Örneğin kitabı yetişkinlerin de okuduğunu görünce kapak tasarımı üzerinde oynamış, ailelerin kitaba sahip çıktığını gördüklerinde onların desteğini almak için iletişim faaliyetlerinde onlara yer vermiş, yeni kitabın baskı tarihini son dakikaya kadar gizleyerek reklam kampanyalarıyla bunu bir oyun haline getirmiş ve ABD, Almanya ve Japonya pazarlarına girebilmek için Frankfurt kitap fuarını çok iyi kullanmış.

Yazar Rowling ise Potter'in uçurtmasından saatine, bigisayar oyunundan çizgi romanlarına kadar her türlü ‘‘sürüm’’ malzemesinin piyasaya çıkması için ‘‘franchise’’ işiyle bizzat kendisini ilgilenmiş..

Türkiye'ye bakarsak durum daha ilginç.. Kitap dağıtıcıları ile görüştüm. 2000 yılının ortalarında Ankara'daki Dost kitabevi tarafından basılan ilk iki Harry Potter kitabı yetersiz pazarlama desteği nedeniyle 10 bin adet bile satamamış. Potter'lar Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmaya başlanınca işin rengi değişmiş. Şu anda Potter'ın kitap satışı 650 bin adedi, yani 4 trilyon lirayı geçmiş. Sadece Çarşı Mağazaları'nda 60 binden fazla Potter satılmış. Coca-Cola 30 bin adet promosyon nedeniyle almış, geri kalan satışı da 15 kitap dağıtısı gerçekleştirmiş.

‘‘Dost Kitabevi'nde de basılsa Potter'in global rüzgarı Türkiye'deki satışları 10 binlerde kesinlikle bırakmazdı’’ diye düşünebilirsiniz. Bu doğrudur. Ama bir, bir buçuk yılda 4 trilyon liralık bir satışa da getiremezdi. Yapı Kredi Yayınları planlı pazarlama faaliyetleri ile Potter satışlarını tetiklemiştir. Son bir yılda kaç Harry Potter afişi gördünüz bir anımsayın...


İki sorum var


MÜZEYYEN ve Talat'ın İstikbal reklamlarındaki ‘‘Trendy’’ maceraları devam ediyorken birden Yataş'ın ‘‘Trendy&Friendly’’ reklamları başladı. Her ikisi de ‘‘genç odası’’ satmaya çalışan reklamlara dayanarak bir şeyi anımsatayım. Bir şeyin üstüne ‘‘Trendy’’ yazmakla, o şey ‘‘Trendy’’ olmuyor. ‘‘Trendy’’ görünmek için müzikle, giyimle, hareketlerle, tiplemelerle ‘‘trendleri’’ yansıtmak gerekiyor. Siz söyleyin bakalım şimdi hangisi daha trendi? Yataş reklamı mı, İstikbal reklamı mı?

İSTİKBAL'in ‘‘trendy’’ reklamının yönetmeni de, Yataş ‘‘trendy’’ reklamının yönetmeni de aynı: Sinan Çetin. İşlerin her ikisi de ajans işi. Farklı ajanslar tabii ki. Birinde Çetin'i özgür bırakmışlar reklama kendi ‘‘ruhunu’’ yansıtmış, diğerinde Çetin'in elini kolunu bağlamışlar ‘‘ruhunu teslim etmiş!’’ Bilin bakalım Çetin'in ruhunu teslim ettiği reklam hangisi?

NOT: ‘‘Alem Buysa Kral Sinan Çetin’’ başlıklı yazıma okurlarımdan, reklam sektörünün içinden dışından,çok sayıda mesaj aldım. Reklamcılar Derneği de bir yanıt gönderdi. Haftaya bu mesajlara yer vereceğim.


Türk reklamcıdan Yunanlılar'a kriz dersi


REKLAM sektörünün duayenlerinden Pınar Kılıç'ın yüzü batıya hep dönük olmuştur. Bu nedenle 1980'li yıllarda sahibi olduğu Pars reklam ajansını, McCann Ericson'la evlendirerek dünyaya açan ilk reklamcılarımızdan biridir. Bu nedenle pazarlamaya ve bilimsel yaklaşımlara son derece prim verir. Bu nedenle 2000'li yıllara gelindiğinde kurucusu ve halen başkanı olduğu McCann Erickson Group/İstanbul, iletişim sektörünün en yüksek gelire sahip iletişim gruplarından biridir. Bu nedenle Kılıç'ın Uluslararası Reklamcılar Derneği'nin dünya örgütlenmesinde ciddi bir yeri vardır. Bu nedenle her türlü ayak oyunlarına rağmen bu derneğin ilk Türk Avrupa Direktörü seçilmiştir. İşte bu nedenle Yunanlı reklamcılar, reklamverenler ve medya planlama şirketleri tarafından ‘‘Gel bize krizde nasıl davranacağımızı öğret’’ diye, Yunanistan'a konuşma yapmak üzere davet edilmiştir. Geçen hafta Yunanistan'a giden Pınar Kılıç, Boussias Communications Group tarafından çıkarılan ‘‘Marketing Week’’ dergisinin düzenlediği ‘‘Pazarlama ve Reklamcılık Konferansı'nda’’, 350 Yunanlı'ya, dünyadaki örneklerinden yola çıkarak ‘‘ekonomik durgunluk dönemlerinde nasıl ve ne kadar reklam yapılmalı’’ konusunu bir güzel öğretmiştir. Daha ilginci yaşadığımız krizde bugüne kadar Türkiye'den bir Allahın kulu (ya da kurumu) çıkıp da Kılıç'a ‘‘bize şunu bir anlat’’ diye başvurmamış olması. Hani şu fıkrayı biliyorsunuz değil mi? Cehennemde ülkelere ait kazanlar kaynamakta imiş, Türkiye kazanının dışında hepsinin başında biri duruyormuş....


Enayi miyiz?


SULTANS of the Dance'ın lansmanı yapılırken ‘‘İki üç gösteri sonra Amerika'da Broadway'deyiz şekerim’’ şeklinde bir açıklama gazetelere yansımıştı. Yeterince gaz verilip, koltuklar doldurulunca, Broadway sözünü verenler verdikleri sözü unuttular. Sonradan da ‘‘11 Eylül’’ bahanesiyle ‘‘Amerikalı şimdi yas tutuyor, çok ayıp olur’’ diye çamura yattılar. Ama‘‘Broadway'de oynayacakmış’’ diye gösteriye gidenler verilen bu sözü unutmadı. Hálá içlerinde enayi yerine konmamış olabileceklerinin umudunu taşıyorlar. Ne de olsa karşıdaki muhatap delikanlı dostları! Kim mi? Bildiniz. Yılmaz Erdoğan.


Bir çuval incir reçel oldu galiba


HATIRLAYACAKSINIZ Akbank'ın Axess kartının piyasaya giriş reklam kampanyasına, ‘‘makası’’ kullanarak ürünün vaadini çok iyi anlattığı ve çok iyi konumlandırma yaptığı için beş yıldız vermiştim. Bu kampanyadan sonra yayına giren iki Axess kart filmi de ne yazık ki ilk filmin başarısını yakalayamadı. Haltercinin kullanıldığı üçüncü film göreli olarak biraz daha iyi ama bu reklamda da oyuncuların yapaylığı iknayı gölgeliyor. Üstelik, ‘‘makas’’ her nedense sonraki reklamlarda süreklilik ögesi olarak kullanılmayarak, bir çuval incir reçel yapılıyor.


Orhan Pamuk'u kutlarım


ORHAN Pamuk'un son üç haftada gitmediği gazete, çıkmadığı televizyon kanalı kalmadı. Gittiği her yerde de aynı şeyi tartışmaya açıyor: ''Kitabın pazarlaması reklamı olur mu?'' Belli ki Pamuk'un iletişim danışmanları ‘‘Kar’’ isimli yeni kitabının mesaj stratejisini ‘‘Kitabın pazarlaması, reklamı olur mu?’’ konsepti üzerine kurmuşlar. Bence çok zekice, Pamuk'u ve yol arkadaşlarını kutlarım. * * * * *

KİTABINI pazarlamak istemeyenlere yazarlara bir önerim var: Önce kendinizi bir odaya kapatın, sonra yazmaya başlayın. Yazarken okunur mu okunmaz mı hiç önemsemeyin. Kapının altından yazdıklarınızı parça parça atın. Kimse sizi görmesin. Kitabınıza kapak da yapılmasın, üzerine isminiz de yazılmasın. Kitabınızın bir fiyatı da olmasın. Kitabınız basıldığı yerde öylece dursun, dağıtılmasın. İçine kitap yazdığınız bir şekilde doğan kişi, sizi arasın, siz de ‘‘Git şu matbaadan bedava al’’ deyin. Var mısınız? Yoksanız, bunun tersi her durum pazarlamadır, reklamdır.


Çekirgelik


İhtiyarlamış köpek yeni numaralar öğrenmeyi bırakmış köpektir.

(ABD, Anonim)
Yazarın Tüm Yazıları