DANIŞTAY’a yapılan saldırı sonrasında "Alparslan Aslan tekbir getirerek ateşledi" iddiasına (ilk üç gün için doğru ya da yanlış olduğu bilinmiyordu) yer vermeyen dinci gazetelere artık "gazete" muamelesi yapmamaya karar verdim. Onlar gazete falan değil...
Onlar "İslamcı propaganda" malzemesi... Siz çok sayfalı ikna amaçlı broşürler de diyebilirsiniz..
Ne demek ikna amaçlı broşür? Eğer bilgi, fotoğraf "davaya, cemaate" hizmet ediyorsa (ya da günah değilse) yer alabilir, değilse görmezden gelinebilir. Ya da "davayı, cemaati" kutsayan her türlü yazı, çizi her gün itinayla bir araya getirilebilir.
Yasak mı broşür basmak... Kesinlikle değil. Din pazarlaması, dini propaganda liberal sistemlerde bir hak... ABD’de, Avrupa’da kilise ve dini kuruluşlar Hristiyanlığı yaymak için milyarlarca dolar harcıyorlar. Pazarlamanın tüm araçlarını dinlerini yaymak, dini müşteri yaratmak için kullanıyorlar.
Örnek verelim en son Evangelistler pazarlamanın "Word-of-Mouth" (kulaktan kulağa iletişim) tekniğini kullanarak üyelerini "sadık tüketici" yapmaya çalışan bir model geliştirdiler. Başarıyla da kullanıyorlar..
Madem "din propagandası"gibi meşru bir şeyi yapıyorlar, niye onları "dinci" olarak damgalıyorum değil mi? Üstelik ben de Allah’a inanıyorum, Müslümanlığımı seviyorum. O halde niye? Çünkü bizimkiler samimi değil sinsi. Tek dertleri laik cumhuriyeti ortadan kaldırmak
Bu amaçla yargıya, orduya, YÖK’e, evrensel ilkelerle "gazetecilik" yapmaya çalışan, laik düzeni savunan herkese saldırıyorlar. Onları yazı, çizi, fotoğrafla "çirkin" gösteriyorlar. Toplumu Müslüman ve Müslüman olmayanlar diye ikiye bölüyorlar. Bölme malzemesi olarak da "türbanı" kullanıyorlar. (Örneğin "domuz eti"nin yasaklanmasını da isteyebilirler ama "domuz eti" dışa dönük dayanışmanın bir göstergesi olamayacağı için öyle bir dertleri yok.)
Bu haliyle de onları gazete olarak görüp Basın Kanunu’na göre ceza vermek yanlış! Dediğim gibi, onlar gazete kılığında broşürler. Tabii olmaları gereken kanun da tüketici kanunu, denetlemesi gereken kurul da reklam kurulu! Hatta belki de onlar için özel bir Dini Reklam Kurulu kurmak şart! Yalanlarına, aldatıcı mesajlarına dur diyecek bir kurul... Samimi, gerçek Müslümanları onlardan koruyacak bir kurul...
Fingirdek kadından kadının her haline
MAGNUM’un Türkiye’deki reklam geçmişine bakarsanız Magnum kadınını hafif "fingirdek" olarak görürsünüz. Dondurmaya ulaşmak için dans etmeler, adamı "fermuarın açık" diye kandırıp elinden dondurmayı kapmalar falan..
Yeni sezon Magnum reklamı ise Magnum’un "duyuları harekete geçiren kendini kaybettiren dondurma" marka özünden taviz vermeden kulvar değiştirdi.
Fingirdek kadına değil kadının her haline sesleniyor. Asi, normal, tutkulu, heyecanlı... İster istemez insan ne oldu bu Magnum’un fingirdek kadınına diye sormadan edemiyor.
Dondurma pazarı 400- 450 milyon dolarlık bir pazar. Yüzde 70’i markalı ürünler, yüzde 30’u ise pastane işi dondurmalar. Algida 1991 yılında pazara girmeden önce pazarın neredeyse yüzde 85’i pastane dondurmalarındaydı. Tek markalı dondurma Panda’ydı, bir de Memo’nun adı geçiyordu.
Türkiye dondurma pazarının gelişmesi, büyümesi, sınıfsız ve kaynaşmış bir ürün olması konusunda Algida’nın çabalarını ne kadar takdir etsek az. Panda da pazarını korumak için iyi bir savaş veriyor. Scholler’i satın alan Ülker’in Schöller’den daha iyi performans gösterdiği ama bir marka karmaşası da yaşadığı ortada..
Nereden biliyoruz? Yaz başlamadan dondurmada marka sıralaması nasıl diye bir bakalım dedik... TNS Piar 18 yaş üstü 2000 denekle "aklınıza gelen ilk üç dondurma markası" diye sordu.
Sonuçları yine TNS Piar’ın 2002 Temmuz’unda yaptığı araştırmayla karşılaştırdık. Henüz dondurma reklamlarının başlamadığı bir dönemde yapıldığı için sonuçlar göreli olarak 2002’ye göre düşük ama yine de "trend" belirleyici.
Ülker 23.6 ile üçüncü sırada, Golf adıyla da 14.7 ile altıncı sırada. Scholler’den akıllarda eser kalmamış. İşte reklamın gücü... Beyin çok nankör. Reklamı kestin mi anında dışarıdasın.
Algida’nın en başarılı markası Max (yüzde 15.1), sonra Magnum geliyor (yüzde 7.9). O kadar yatırıma Cornetto yüzde 7.8’e düşmüş, "Tatlı niyetine dondurma" Carte Dor ise yüzde 2.1 ile anımsanmamakta direniyor. Niye Carte Dor bu kadar az anımsanıyor acaba? Dondurma olarak algılanmıyor olabilir mi?
Avea iki arada bir derede
AVEA’nın "Oh Be" kampanyası çok ilginç yönler içeriyor. Levent Semerci’nin çektiği reklam filmine diyecek bir şeyimiz yok. Prodüksiyon kalitesi açısından mükemmel. Mario türü yaratıklar Avea evinden çıkıp "Oh be" diyene kadar da mesaj açısından sorun yok...
Avea’nın yeni Genel Müdürü Cüneyt Türktan’ın Avea’nın "ucuzcu" algılamasını silmek istediği çok açık. Doğru strateji. Ancak reklam filminin ikinci kısmı ve "Oh be" diyen basın ilanları her türlü "prestij" yükseltme çabasına rağmen iki arada bir derede kalmış... Hem prestiji kurtaralım hem de "tarife ucuzluğumuzun dayanılmaz ağırlığını" vurgulayalım kaygısı iki arada bir derede kalmışlığının temel nedeni... Tabii ki Sinan Çetinvari bir pack-shot’ı da unutmamak lazım.
Yine de Vodafone tam anlamıyla Türkiye GSM pazarına yüklenmeden Avea’nın kampanyasını iyi bir geçiş dönemi kampanyası olarak görebiliriz. Mario türü yaratıkların Avea’yı nereye götüreceğini de hep birlikte izleyip, burada yorumlayacağız. Henüz bu konuda konuşmak için erken...
Bu arada Turkcell’in eski ajansı Y&R Reklamevi’nin şimdi Avea için çalıştığını da vurgulayalım. Turkcell’in eski ajansı Y&R, eski Y&R’li Serdar Erener’e karşı anlayacağınız... Turkcell Avea’nın bu saldırgan kampanyasına nasıl karşılık verecek bakalım.
HSBC değil Fortis FORTİS’in Kurumsal İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Murat Ermet’ten aşağıdaki mesaj geldi:
"Sevgili Hocam, geçen pazar günkü İdeal Kart’tan HSBC’nin kartı diye bahsetmişsiniz. Doğrusu, sizin de bileceğiniz gibi, Fortis İdeal Kart olacaktı.
Bir an için ’acaba markanın bilinirliği ile ilgili bir sorun mu var’ diye düşündük ama, yaptırdığımız pazar araştırmaları ile de kanıtlandığı gibi, Fortis’in bilinirlik oranları beklenilen değerlerin de çok üstünde seyrediyor.
Fortis, şu an itibariyle, kendine belirlediği hedef kitle nezdinde, tüm markalar liginde TV reklamları spontan olarak en çok hatırlanan 4. marka olarak çıkıyor.
Fortis’in önünde yer alan 3 reklamveren ise çok uzun yıllardır iletişime yatırım yapan ikisi Türk biri yabancı bir marka... (İlk üç Turkcell, Coca-Cola, Ülker..)
Bankalar Ligi’nde ise Fortis, spontan reklam hatırlanmasında 1. sırada. Üstelik, sadece reklam hatırlanırlığında değil, marka bilinirliğinde de büyük bir başarı yakaladı. Araştırma sonuçları, Fortis’in bankalar arasında en çok bilinen 5. marka haline geldiğini ortaya koyuyor. (İlk dört Akbank, Yapı Kredi, İş, Garanti..)
Yapılan iletişim faaliyetleri yalnızca marka bilinirliğini sağlamakta değil, markaya yönelik olumlu tutum yaratmakta da etkili oldu. ’Reklamlarını gördüğünüz Fortis hakkında ne düşünüyorsunuz’ sorusuna yüzde 88 oranında ’Markaya olumlu bakıyorum’ yanıtı verildi.
Değinmek istediğim bir diğer konu da ’Kadir Çöpdemir’li Fortis İdeal Kart’ reklamları. Yazınızda geçen ’Hem Turkcell hem İdeal Kart reklamlarında oynayan Kadir Çöpdemir’ ifadesine katılmamız pek mümkün değil. Çünkü Kadir Çöpdemir’in Turkcell reklamları bittikten sonra İdeal Kart reklamları başladı."
Yorum:Murat haklı. Klavyem sürçmüş, Fortis ideal yerine HSBC İdeal yazmışım... Ancak yine de niye İdeal’i diğer bir yabancı bankanın malı yapmışım o da ilginç! Aynı "muhafazakarlık" seviyesinde iletişim yapıyor olabilir mi? Bu arada Murat Ermert’i de kutlayayım. Fortis’in Belçika’daki merkezinde bulunan "Global Markalama ve İletişim Yönetimi" konusundaki kurula seçilmiş. Yurtdışındaki bu tür iş hayatı kurullarına Türk temsilcilerin atanması Türkiye’nin yurtdışında kendini iyi ifade edebilmesi için büyük şans.