Bir süre önce Emniyet Genel Müdürü'ne 'Bu ülkede motosiklet sürücülerinin kask takması yasalara göre zorunlu değil mi? Garibanlar ölmez mi?' diye bir soru sordum.
O hafta yazıma yanıt alamayınca bu konulara çok duyarlı olduğunu bildiğim Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Feyzullah Arslan'ı aradım. ‘Hocam ilgililere bilgi verdim hemen size dönecekler’ dedi. O günden bugüne 'çıt' yok. Feyzullah Arslan'la trafik üzerine birkaç kongrede 'oturum arkadaşlığı' yapmıştık, oradan tanırım, dediğim gibi bu işleri çok ciddiye alır, eminim bir yanıt gelecektir.
Emniyet Genel Müdürü'nden yanıt beklerken Ödemiş İlçe Müdürü Mustafa Saygı aradı. Geçen yıl, Ödemiş'te motosiklet kazası sonucu, kask takmadıkları için sekiz kişinin hayatını yitirdiğini, bu nedenle 'Kask hayat kurtarır' diye bir iletişim kampanyası başlattığını, kasksız asla motosikler kullanımına izin vermediğini ancak, bilinçsiz kişiler tarafından çok eleştirildiğini ve baskı gördüğünü söyledi.
Mustafa Saygı en doğrusunu yapmış. Hiçbir iletişim kampanyasına girişmeden yasaları uygulamaya geçseydi çok daha fazla dirençle karşılaşırdı. Zaten Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de yapması gereken bu. Önce büyük bir iletişim kampanyası ile kaskın niye hayat kurtardığını anlatacak, sonra denetlemeleri sıkılaştıracak ve bir yasa çiğneme ayıbını ortadan kaldıracak.
Mustafa Saygı yılmadan, inatla kasksız motorsiklet kullananlarla mücadeleye devam etmeli. Sadece Mustafa Saygı değil Türkiye'nin tüm il ve ilçe emniyet müdürleri, il ve ilçe trafik denetleme müdürleri Mustafa Saygı'nın mücadelesine katılmalı 'garibanı koruma' adı altında insanların ölmesine izin vermemeli.
İki hafta önce başımdan geçen bir olayı anlatırsam belki ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir. Eskişehir çevre yolunda giderken trafik polisi tarafından durduruldum. 82 km. ile gidiyormuşum. Orası 70'le gidilmesi gereken bir yermiş. Yılda 50 bin km. yol yapan biri olarak ne kadar dikkatli olsam da böyle hatalar yapıyorum. Levhayı görmedim bile. Her trafik işaretinin bir nedeni var, hiçbirini süs diye koymuyorlar ki! Bu durumu 'tuzak' diye tanımlamak doğru değil. Görmem lazımdı, hatalıydım.
Hem denetim bu. Kimsenin trafik işaretlerine uymadığı bir ülkede hız sınırının saatte 50 km. olduğu yerde de hız denetimi yapılır, 30 km. olduğu yerde de. Sürücünün görevi trafik işareti ne diyorsa onu yapmak.
Böyle durumlarda, tartışmaya girmem, cezam neyse yazdırır ve ertesi gün de öderim.
Görev başındaki trafik polisi arkadaşım suçu tespit etmiş, görevini yapıyor. Onun suçu görmezden gelme gibi bir lüksü yok, amiri ne dediyse, genelge ne emrediyorsa onu yapıyor. Ama bir trafik polisi ne hız sınırını aşan bir aracı, ne de o aracın yanından keyifle geçen kasksız motosiklet sürücüsünü görmezden gelmeli! Evet, ben paşa paşa cezamı yerken, hemen yanımdan kask takmayan bir motosikletli keyif içinde yoluna devam ediyordu. Ben niye cezalandırılıyorum o zaman? Amirler ve genelgeleri hazırlayanlar, haksız mıyım?
Asmalı Konağın tek rakibi: Bir İstanbul Masalı
AGB denetçiliği nedeniyle tarafsız olmam gerekiyordu. Bu nedenle de televizyon eleştirisi yazamıyordum. Bu görevi bırakalı epeyce oldu. Artık özgürüm, bu nedenle de size televizyon programları ile ilgili de bir takım 'tüyolar' verebilirim.
10 yıldan fazla televizyon ölçümleri ile haşır neşir olunca insan ister istemez bu ülkenin insanları neden hoşlanır neden hoşlanmaz, kare kare ne rating alır ne almaz, bir bakışta anlama yeteneğine kavuşuyor. Bu yeteneği boşa harcamamak, sizlere yararlı işlerde kullanmak lazım. İşte kullanıyorum.
Geçen televizyon sezonu bildiğiniz gibi Asmalı Konak fırtınası ile geçti. Asmalı Konak izleyicileri bu televizyon sezonunun başlamasıyla da kendilerini ciddi bir boşluk içinde buldular, izleyecek bir şeyler arıyorlar. Gerçek şu: Bu sezon tam anlamıyla Asmalı Konak kadar izleyici çekebilecek bir dizi yok.
İkinci gerçek de şu: Bir İstanbul Masalı, Asmalı Konak'ın büyük miktarda izleyicisini çekebilecek, ABC1C2'de lider olma potansiyeline sahip tek dizi. Bunun en önemli nedeni konu örgüsü (Gaye Boralıoğlu, Neşe Şen, Sertaç Engin, Gökhan Horzum, Aydın Üredi sinema tarihinin iş yapan bazı filmlerinden sıkı bir örgü yapmışlar) ve yapım-yönetim kalitesi (Ömür Atay).
Daha sonraki neden ise Mehmet Aslantuğ, Ozan Güven, Çetin Tekindor, Arsen Gürzap, Altan Erkekli, Vahide Gördüm, Yasemin Çonka gibi tanıdık yüzler, değişik nedenlerle keyif veren oyuncular. Bu unsurlar kuşkusuz bir dizinin tutmasında birlikte çalışacak unsurlar ama oyuncu seçimi iyi olsa da, yapımcı kalitesi iyi olsa da dramatik örgüde çekicilikten sapılırsa böyle bir dizinin tutması mümkün değil.
Bir İstanbul Masalı, konu örgüsü açısından iyi başladı. İstanbul'da zengin bir aile. Mekan kocaman bir malikane. Çetin Tekindor baba. Arsen Gürzap anne. İki oğulları var, büyük oğlan Mehmet Aslantuğ ve küçük oğlan Ozan Güven. Tekindor'un 30 yıllık şoförü Altan Erkekli, onun karısı Vahide Gördüm mutfaktan sorumlu kahya. Evleri malikanenin içinde. Tam bir aşağıdakiler yukarıdakiler durumu yani. Kızları Ahu Türkpençe Ozan Güven'e aşık. Baba Tekindor sıkıntılı. İşi büyük oğlana bırakıyor. Öğreniyoruz ki bunun nedeni ortada bir 'çıtır' olması. Anne Gürzap 'çıtır'ı hissediyor, Erkekli kızının Ozan Güven'e aşık olduğunu öğreniyor, derken işler karışıyor.
Şu ana kadar konu örgüsü içinde izlemeyi olumsuz etkileyebilecek tek yumuşak karın 'çıtır' meselesi. Bu 'çıtır' meselesi eğer izleyicinin hoşuna gidecek şekilde kotarılamazsa, 'itici' bir hal alırsa dizi izleyici 'biriktirmeyi' bırakabilir. Dakika dakika ratinglere iyi bakmak, kim gelmiş, kim gitmiş iyi incelemek lazım. Benden uyarması. (Perşembe ATV 21.30, kaçırmayın)
Utanmaz bile az
Önce bir olay tanımlaması yapayım. İstanbul'da çevre yolunda, en sol şeritte aracınızla gıdım gıdım ilerliyorsunuz. Birden arkanızda 'dara diri' bir ambulans beliriyor. Daha doğrusu ambulans yardırarak geliyor. Önünüzdeki araçlarla birlikte siz de çil yavrusu gibi sağa savrularak ambulansa yol veriyorsunuz. Tam yeniden sola geçeceksiniz ki birden gördüğünüz manzara karşısında 'Anaa!' deyip kalıyorsunuz. Manzara şu: Bir iki uyanık, ambulansın arkasına takılmış onun açtığı yoldan ilerlemeye çalışıyor! Fırsatçılığa, saygısızlığa, kültürsüzlüğe, utanmazlığa bakar mısınız? Canını kurtarmak için hastaneye yetiştirilmeye çalışan birinin sırtından avantaj sağlamak utanmazlık değil de nedir? Rezillik mi?
Zarakol 'nitelikli eleman' diyor
Halkla İlişkiler yazılarıma ara verdiğimi sanıp sevinenler 'Oh! Bizi unuttu galiba' diye düşünenler boş yere umutlanmasın. Bu köşede, halkla ilişkiler yazıları bitmez. Halkla ilişkiler sektöründe yeni oluşumlar var, yeni toplantılar var, 'cüce' beyinli oldukları için beni sektör düşmanı olarak göstermeye çalışanlar var, 'tetikçilerini' üzerime salanlar var. Bunların durulmasını ve kaostan, yeni bir düzene geçilmesini bekliyorum. Yeni düzenin şartlarına göre de yazmaya devam edeceğim. Bugün yine halkla ilişkilerden söz etmemin nedeni sevdiğim, saygı duyduğum bir halkla ilişkiler duayeni Necla Zarakol'dan bir mesaj almam. Necla Zarakol bir süre önce yazdığı bir yazıyı göndermiş. Zarakol halkla ilişkiler sektörünün ancak ve ancak nitelikli elemanlarla geleceğe hazırlanabileceğini bakın nasıl anlatıyor:
'Günümüzde bir iletişim profesyoneli herhangi bir sektörde iş yapan müşterisinin işinin niteliğini, iş hedeflerini pazarlama ve satış yöntemlerini, kurum kültürünü doğru tanımlamak zorundadır. Bu müşterisinin etkileşim alanında bulunan kişi ve kuruluşların, bu kurumun hangi düşünce, açıklama ve eylemlerine ilgi göstereceğini anlamak zorundadır. Bu açıklama ya da eylemlerin hangi mecrada ne ölçüde haber değeri taşıyacağını bilmek zorundadır. Bu haberlerin hedef kitle üzerinde nasıl bir etki bıraktığını, iletilen mesajların nasıl bir algılamaya yol açtığını kavramak zorundadır. Müşterisinin ya da kendisinin faaliyet alanına giren yeni teknolojileri anlamak ve izlemek zorundadır'.
Zarakol'a tüm kalbimle katılıyorum. Halkla ilişkiler sektörünün geleceği 'küresel dünya ile başa çıkabilecek, en az bir yabancı dile hakim, sosyal çevresi olan, kültüre, sanata, spora yatkın, ileri derecede okur yazar, bilişim tekonolojisine yatkın, gönüllü çalışmaya duyarlı' insan kaynağına bağlı. Ama sormadan da edemiyorum. Bu niteliklere sahip bir kişi şu andaki maaşlarla bir halkla ilişkiler şirketinde niye çalışsın? Halkla ilişkiler sektörünün dengeleri toptan değişmek zorunda.
Cuma LAKIRDISI
Tanrı’yı güldürmek istiyorsan ona geleceğe ait planlarından söz et!
(Woody Allen)
Cuma Takıntısı
Bu hafta size kiremitte kaşarlı palamut öneriyorum. Mantarı, soğanı, kaşarı nefis. Beykoz-Çubuklu arasında Taç restoranda. Taç alçakgönüllü bir mekan, ucuz da... Çıstak, çıstak müzik de var. (216)331 00 51