Televizyonda da, internette de değişik türlerine rastlandığı için, ‘delikanlı medyacı’ demek daha doğru. ’Delikanlı medyacılar’ da tep tip değil kuşkusuz. Kravatlı delikanlı medyacılar var. İlk gördüğünüzde delikanlı izlenimi vermiyorlar ama ‘Heyyyyt havada kartal, karada aslan, var mı bana yan bakan’ diye bir yazmaya, ya da konuşmaya başladılar mı, delikanlılıklarından geçilmiyor.
Bir de halk tipi delikanlı medyacılar var. En güzel örneği Savaş Ay. Savaş Ay ekrana çıktı mı, ‘delikanlı medyacı’ olduğunu anlamak için konuşmasını beklemek gerekmiyor. Onun delikanlılığı doğuştan... Rol yapmasına gerek yok.
Beklenen, delikanlı medyacıların her konuda delikanlı gibi davranmaları. Örneğin medya işinde bir yerden bir şey aktarıyorsan, aktardığın yeri kaynak olarak göstermek delikanlılık. Göstermezsen racona ters!
Cumartesi gecesi Savaş Ay’ın ATV’deki yeni programında ilk konu, geçen hafta Kelebek’te yer alan ‘Hülya Avşar Manukyan’ı oynayacak’ haberiydi. Görüntüye önce haber geldi. Bir sürede ekranda kaldı. İnatla haberin kaynağı (yani benim ismim) gizlenerek. Savaş Ay daha sonra neredeyse 40 dakika bu haber üzerine programını çeşitlendirdi. Olacak iş mi bu? Kalk sen birinin haberi üzerine 40 dakika program yap ama iki saniye adını gösterme! Nerede kaldı delikanlılık! Yoksa Savaş Ay’ın delikanlılığı tatlı su delikanlılığı mı?
Türkü fanatiği oldum çıktım
Kanal D’de pazar Günü saat 16.30’da Bu Toprağın Türküsü’nün sekizincisi yayınlandı. Kağan, Gülseven, Ünal, Fatih, Şeyda gelecek pazar günü bizlerle... İsmail, Emre ve Dursun Ali ise hafta boyunca oylanacak, kim en az oyu alırsa o yarışmacı haftaya yok! İsmail’in elenmesini istiyorum. Karizması çok iyi, ama sesinin bu toprağın türküleriyle buluşmasında sorun olduğunu düşünüyorum.
İki aydır türküyle kavrula kavrula, türkü fanatiği oldum çıktım. İstemiyorum İsmail’i, sesi türküyle buluşmuyor. Dursun Ali, Karadeniz türkülerini cıvıtmadan okuyor. Gülseven’in sesi Allah vergisi, Şeyda türkü starı olmaya aday...
Tabii ki daha önce de bu ülkenin topraklarında doğup büyüyen biri olarak sağdan soldan, yandan ortadan kulağıma taarruz eden türküler vardı. ’Çarşambayı Sel Aldı’ gibi babamdan, ‘Oy Mehmedim Mehmedim Sana Küstüm Demedim’ diye annemden dinlediğim türküler vardı. Ama hiç bu kadar türküyle içli dışlı olmamış, hiç bu kadar bu toprağın türkülerini anlamayı arzulamamıştım...
Bu Toprağın Türküsü’nü kim ya da kimler düşündüyse, jüri üyesi olarak kimin aklına geldiysem, ona ya da onlara tüm kalbimle teşekkür ediyorum.
Kanal D’nin başarılı CEO’su Arzuhan Yalçındağ Doğan’a da, uzun yıllar rating işine birlikte kafa patlattığımız sevgili Murat Saygı’ya da, yapımcı Oğuz Koloğlu’na da Bu Toprağın Türküsü’yle bana ve yüz binlerce kişiye türkü virüsü bulaşmasına ön ayak oldukları için, teşekkür ediyorum. Kolay değil böylesine bir televizyon rekabeti içerisinde, dizi ve film furyası içinde türkülere sahip çıkmak!
İlan ediyorum; Artık televizyonlarda bu toplumun değerlerine, türkülerine, müziğine, ailesine, diline, kültürüne sahip çıkmak cesaret istiyor.
Anaokullarında Cadılar Bayramı kutlamalarının yapıldığı, hip-hopçuların reklamlara bile hükmettiği bir ülkede, bu halkı halka yapan müziğe sahip çıkmak, acılarını mutluluklarına dillendirdiği müziğe zaman ayırmak, Dursun Alilerine, Emrelerine, İsmaillerine, Şeydalarına şans vermek mangal gibi yürek istiyor.
İşte bu nedenle kutluyorum Kanal D yöneticilerini. Mangal gibi yüreklere sahip oldukları için.
Bu arada ‘Niye kendi gazetemde bir tane bile Bu Toprağın Türküsü haberi bile yok’ diye kızıyorum. Oysa Almanyalı İsmail’in öyküsü yok mudur? Almanyalı güzel Aysel geçen hafta elendi. Şimdi nerede bilen var mı? Dursun Ali nasıl bu kadar güzel Karadeniz türküsü söylüyor merak eden yok mu? Kağan’ın inşaatçı babası, Emre’nin öğretmen annesi, her yarışmada yanlarında. Niye bu kadar çocuklarının türkü söylemesini destekliyorlar merak eden yok mu?
Söyleyin gerçekten türkücülerden popçular kadar öykü çıkmaz mı? Türkücülerin dansçılar kadar yolu yok mu?
Hülya Avşar ve Okan Bayülgen’den marka
Hülya Avşar ve Okan Bayülgen yine Marka Konferansı’nda konuşacaklarmış. Hülya Avşar’ın ve Okan Bayülgen’in marka konusunda dişe dokunur bir şey söyleyemeyeceklerini herkes biliyor.
Olayın bir PR etkinliği olduğu ortada. Ayşegül Yürekli konferansa olan farkındalığın artması için, Hülya Avşar ve Okan Bayülgen’i yem olarak kullanıyor.
Avşar ve Bayülgen günler önceden basında, haberle, röportajla yer alıyor. Konferans gündeme geliyor. Böylece daha fazla koltuk satılıyor. Bu konuda Ayşegül Yürekli’yi kutlamanın anlamı yok. O işini olması gerektiği şekliyle yapıyor. Benim kutlamak istediğim marka konferansına Hülya Avşar’ı ve Okan Bayülgen’i dinlemek için gidenler... Marka konusunda trendleri öğrenmek için... Hülya Avşar’dan... Okan Bayülgen’den...
Kutluyorum... Valla çok kutluyorum. Ben de niye Türkiye’de bu kadar az adam marka işinden anlıyor diye, merak ediyordum!
Okan Bayülgen olmasa
Okan Bayülgen Zaga’ydı. Zaga ömrünü doldurdu. Bayülgen Televizyon Makinası’na başladı. Televizyon Makinası Bayülgen değil. Hakkı Devrim var, çok sayıda konuk var ve konuk performansları var. Bayülgen tek başına çekilmediğinin farkında galiba... Hatta Bayülgen olmasa Televizyon Makinası daha mı çok çekilir ne!