AKP'nin hedefi: Üniversite Turka!

AKP'nin hazırladığı ‘‘Yükseköğretim Kanunu Taslağı’’ tuzaklarla dolu. AKP'nin amacı üzüm yemek değil. Amaç ‘‘Müslüman Demokrat’’ dünya görüşünü üniversite eğitimine monte etmek.

Böyle tuzakları gizlice Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren bir yasaya yerleştiren AKP'nin ‘‘Değiştim’’ propagandasına nasıl inanılır?

Düşünün kanun yürürlüğe girer girmez beş gün içinde üniversitelerin anahtarı AKP'ye bir törenle teslim ediliyor. Şaka falan değil. Aynen böyle. Okuyun geçici birinci maddeyi.

Bu maddeye göre beş gün içinde Milli Eğitim Bakanı tüm üniversitelerin patronu olup çıkıyor. AKP'li Bakan, rektörlük ya da dekanlık yapmış profesörlerden yedi kişilik bir komisyon kuruyor. Hesapta bu kurul kanuna göre oluşması gereken yükseköğretim üst kuruluşlarını oluşturmaya yardım ediyor.

Hangi üst kuruluşlarmış bunlar: Yükseköğretim Kurulu, Üniversitelerarası Kurul, Bilim Etik Kurulu, Sosyal Konsey ve ÖSYM... Yani yükseltme ve eksiltmede rol üstlenen bütün kuruluşlar.

Niyet açık değil mi? AKP Milli Eğitim Bakanı gözetiminde, üniversiteleri ‘‘turkalaştırmaya’’ yemin etmiş adeta.

Yasa tasarısına göre en kısa sürede üniversitede yönetici ve kurul üyesi sıfatını taşıyan kim varsa kızağa çekiliyor. Tam 25 bin kişi. Tam kıyım...

Hatta bazı rektörler hayatboyu ‘‘yasaklı’’ hale getiriliyor. Zavallılar vakıf üniversitelerinde ‘‘rektör’’ bile olamıyorlar. Buna karşılık yeni kurulacak üniversitelerde ve öğretim üyesi elliden az olan üniversitelerde iki rektör adayını Başbakan Tayyip Erdoğan belirliyor...

Seçimle göreve gelmiş rektörler ‘‘minareli süngülü şiir okumuş gibi’’ yasaklı duruma düşüyor. Şiir okumaktan yasaklı duruma düşüp kalkan Başbakan Tayyip Erdoğan ise bunu unutup, yeni rektör adayları seçiyor.

Geçici üçüncü madde ile üniversite hocalığı ile cami hocalığını birbirine karıştırdıkları için doçentlik ve profesörlük kadrolarına atanmaları engellenenlere hiçbir ölçüt aranmadan bir gecede doçent ve profesör olma yolu açılıyor.

Üniversite sisteminin geleceğini oluşturan araştırma görevlileri merkezi sınavla alınıyor. Doktorasını vererek akademik yeterliliğini kanıtlamış bir bilim insanını yardımcı doçent kadrosuna atamak için, yine utanmadan merkezi bir sınav yapılıyor.

Diyeceksiniz ki, abartma! AKP gider, CHP gelir iş dengelenir. Üniversiteler yazboz tahtası mı? Üniversitede AKP'ye oy veren de olur, CHP'ye oy veren de, TİP'e de MHP'ye de. Ama üniversiteler siyasi iktidarların boyunduruğu altına giremez!

Üniversitenin misyonunu sadece tek yönlü bilgi üretmek, meslek edindirmek, kuru kuru bilim adamı yetiştirmek sananlar yanılıyor. Yeni üniversitenin misyonu daha kapsamlı.

Yeni üniversite genç kuşaklara her şeyden önce yaşam kültürü öğretir, her alanda olgunluğa erişmiş bilgi birikimini, güncel olarak genç kuşaklara aktarır, aklı özgürleştirir. Özgür akla ulaşan genç çağını yaşamayı ve yaşamı etkilemeyi öğrenir.

Çağdaş üniversitenin misyonu budur. Çağdaş üniversitenin misyonu, yeni nesillere ‘‘büyük resmi’’ her yönüyle göstermektir. Her kim üniversitede reform yapacaksa önce bunu anlamalıdır.

AKP'nin bu misyonu anlamadığı çok açık. AKP üniversite eğitiminde reform falan istemiyor. Küçük hesaplar peşinde bir kan davasını sürdürüyor. Bu kan davası bizi götürse götürse ancak ‘‘Üniversite Turka’’ya götürür.

‘‘Üniversite Turka’’da bizi çağdaş bir dünya ülkesi olmaktan çok uzaklaştırır. Aynı Cola-Turka'nın Ülker'i dünya markası olmaktan uzaklaştırdığı gibi..

Not: Haftaya yasa tasarısındaki diğer ‘‘turkalıkları’’ anlatacağım. Yardımcısını seçemeyen rektöre rektör mü denir allahaşkına!


Yiğit Şardan'a yanıt


‘‘SÜTAŞ reklamlarında inek görmekten böö geldi’’
yazımda ‘‘Sütaş reklamlarında kullanılan inek yoğunluğu tahriş edici boyutlara geldi, dikkat edin’’ demek istiyorum. Benim görevim de bu. Erken uyarıda bulunmak.

Milka reklamlarındaki ‘‘Mor İnek’’ hiçbir zaman bu kadar yoğun ve bu kadar ‘‘inek’’ olarak kullanılmamıştır. Sütaş televizyon reklamları hiçbir zaman bizi Sütaş ineğine götürmedi ki, Sütaş reklamlarında bir Sütaş ineğinden söz edemeyiz ki!

Sütaş reklamlarında sadece salya, sümük, memeleri sallanan ‘‘inekler’’ vardır. Sadece karikatürlerde Sütaş ineğinden söz edebiliriz. Zaten bu yüzden de bu uygulamalara itiraz etmedim. Eğer ineğin televizyondaki hali artık ‘‘itici’’ duruyorsa iletişimde tutarlılık diye de ‘‘inek’’ de ısrar etmenin bir anlamı var mı?

Üstelik reklam iletişiminde tutarlılık ve süreklilik bir paradigma. Diğer paradigma sıfır tabanlı iletişimdir. Yani öz aynı kalsın her yıl uygulamayı yerle bir et! Coca Cola'nın bir yaptığı iş diğerine benziyor mu? Benzemiyor. Ama Coca-Cola hep farklı şekilde aynı şeyi söylüyor. Keyif veren anların içeceği!

Ben hálá ısrarcıyım. Sütaş inekten ‘‘böööö’’ getirtmeyecek başka bir uygulamaya geçmeli. Ama bunu yaparken de şu ana kadar yaptığı ‘‘inek yatırımının’’ mirasını korumalı, ileriye taşımalı. Sütaş ‘‘ineği anımsatmaya’’ tutarlı bir şekilde nasıl devam eder onu bilemem. Açıkhava ve karikatürler televizyona nasıl uygulanır o benim işim değil. Bu zaten iletişim sorununun kendisi ve reklam ajansının çözmesi gereken sorunun aslı bu.

Sütaş markasını bugüne getiren sizlerin bu sorunu da çözecek iletişimci becerisine sahip olduğunuza inanıyorum. Eğer araştırmalar, satışlar, pazar gerçekleri varsayımlarımı doğrulamıyorsa, ‘‘Böyle bir sorun yok’’ diyorsa yazımı çöpe atar, inekleri bütün heybetleriyle televizyonda canlandırmaya devam edersiniz. Olması gereken de bu değil mi?


Kek gibi durmayın!


BİSKÜVİLER
, kekler, krakerler gibi unlu mamuller pazarının yıllık değeri yaklaşık 400 milyon dolar. Bunun % 10'unu ‘‘tek yemelik kekler’’ denilen kekler oluşturuyor. Eti'nin Topkek'i kategoriyi yaratan marka. Bu kategorideki diğer Eti markaları Popkek, Browni, Dilim Kek, Turti ve Cimtart.

Reklamlardan öğrendik. Eti ayda 10 milyon adet Topkek satıyormuş. Topkek'in fiyatı bizim bakkalda 275 bin lira. Hadi fabrika çıkışı 125 bin lira diyelim. Bu, yılda 10 milyon dolardan fazla ciro demek. Bir de Allah'ın keki dersiniz! Elin oğlu bir Topkek'ten yılda 10 milyon dolardan fazla ciro yapsın sizde hálá orada kek kek oturun, ya da devlet kapsında sürünün.

Ülker ise Topkek'e karşı Dankek'i markalaştırmış durumda. Kategorideki diğer Ülker markaları Kekstra, Dandini, Denkek Pöti. Eti'nin bu pazardaki payı % 55, Ülker'in ise % 40. Anlayacağınız Eti'nin kek cirosu 10 milyon dolarla da kalmıyor. Ülker'in gözü Eti'nin Topkek müşterisinde, aylardır Dan Kek Dan Kek deyip duruyor.

Topkek reklamlarını başta sevmedim. Sonradan anladım ki Eti, Ülker'in aylar süren başarılı ‘‘Dan’’ ve ‘‘Kek’’ saçmalığına ‘‘Top Keeeeek’’ saçmalığı ile yanıt veriyor.

Dan ve Kek reklamları saçma konseptiyle Türk reklam tarihine altın harflerle yazıldı. Topkek kategori liderliğini kaptırmamak için saçmalamaya eşlik ediyor. Bağır Hüseyin bağır. Sesin kısılana kadar bağır: Topkeeeeeeek... Dinsizin hakkından imansız gelir. (Reklam Ajansı: DDA Rating: * * *)


Yazma çocukların var!


CUMA
günü Gila Benmayor'un köşesinden öğrendim ki İstanbul Akmerkez 10. yılında kutlama etkinlikleri yapacakmış. Bir etkinlik de ben önereyim. Park yeri ıslahı projesi. Dört kat inip dolanıp, dolanıp yer bulamayıp dışarı çıkınca deli oluyorum. Yok mu elektronik bir sistem kaç araçlık yer kaldığını dört kat inmeden bize söyleyecek!

UZANLAR bir bilim adamı olarak yer aldığım AGB denetim projesinde bana da AGB'ye de çok çektirdiler. Uzan Grubu, siyasete girdikleri için kanallarının ratinglerinin düştüğüne bir türlü inanmak istemedi. Günlerce, yaptıkları yayınlarla akademik kişiliğime yönelik dayanağı olmayan imalarda bulundular. VCD'ler hazırlayıp reklamverenlere aleyhte kampanya yaptılar. AGB ölçümlerinin yanlış olduğuna yönelik bilim ve akıl dışı iddialar ortaya attılar. İşin ilginci ne biliyor musunuz? Sektörde aracılık görevini üstlenen bir büyüğümle konuyla ilgili yaptığım bir telefon konuşmasında ‘‘Doğruları yazacağım’’ dediğimde bana ‘‘Yazma çocukların var!’’ diye uyarıda bulundu. Geçen çarşamba Ertuğrul Özkök, ‘‘Tanık Olduğum Dehşet Olaylar’’ başlıklı yazısında benzer bir olaydan söz etti. Ben de bu olayı anımsadım, Vahap Munyar'ın cuma günü akıl dolu yazısında dile getirdiği ‘‘1'nci Entelektüel'le’’ paylaşayım dedim.


Çekirgelik


Kurbağa kendi bataklığından çıkamamışken, ben ona nasıl denizden söz edebilirim. Bilge kendi öğretisinin tutsağı ise ona nasıl yaşamdan söz edebilirim?

(Chu-ang Tse)
Yazarın Tüm Yazıları