Paylaş
Cumhurbaşkanı’na refakaten Ankara-Bakü-Galler hattındaki uçuş deneyimim sırasında, uzun uzun gözlem yapma fırsatım oldu.
VIP filosuna yeni katılan ‘The uçak’ın, ‘ANA uçağı’ndan farkına ve üstünlüklerine dair bu gözlemlerimi, etraftaki yoğun meraka iyi gelmesi için sizlerle paylaşıyorum.
Bilhassa ‘Koşturan ve terleyen bir cumhurbaşkanı’ tarifini hatırda tutarak okunması halinde, içerdiği meraka faydalı bilgilerden azami istifadeyi sağlayabileceği kanaatindeyim.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı yeni uçak, ‘Turkey’ kelimesinden bir kısaltma olarak TC-TUR adını taşıyor.
Airbus 330 tipi bir jet ve toplam 103 yolcu kapasiteli. TC-ANA ise A319 tipiydi ve en kabadayı 38 yolcu alabiliyordu.
Kokpitten hemen sonraki ön kısımda iki göz bir odası var; bir gözü çalışma, bir gözü dinlenme için. Yatak ile masa-koltuk takımına ilaveten, bir de lavabo müştemilatından ibaret.
Onun arkasındaki bölmede first class ayarında 10 kişilik, ‘kirli beyaz’ tabir edilen renkte bir oturma grubu göze çarpıyor. İkisi dörderli ve biri ikişerli olmak üzere, aralıklarla yan yana dizili üç masa düzeninden oluşuyor bu grup.
Onun da arkasında, Cumhurbaşkanı’nın bizlerle görüştüğü, 8+1 kişilik uzun toplantı masasının da bulunduğu bölme geliyor. Puf desteğiyle masanın etrafında oturanların sayısı 12’ye kadar çıkarılabiliyor. Koltuklar ise yeşil renkte...
Ve daha arkada, heyetin geri kalanı için, business ile ekonomi sınıfları arası 3 tane daha yolcu kompartımanı yer alıyor.
Bu bölümlerde koltuk konfigürasyonu, ticari uçuşlardakine benzer. Ortada üçlü ve yanlarda ikili sıra koltuk düzeni.
***
Bir diğer hususiyeti de, anlaşılacağı üzere ‘The uçak’, ANA uçağının aksine çift koridorlu. En önemli özelliklerinden biri bu.
Koltuklar bej renkte bir deriyle kaplanmış. ANA uçağında koltuk döşemelerine turuncu renk hâkimdi ki bejin bu tonunun kabine daha iyi gittiğini, çok daha klas bir hava verdiğini söyleyebilirim. Aynı zamanda spor görünümden neoklasiğe doğru bir tarz değişikliği...
Ekran çerçeveleri, koltuk kenarları ve masalar dahil uçaktaki ahşap işlerin tamamı, çizgileriyle hafiften koyu kahverengiye çalan siyah abanoz ağacından.
Renk ve malzeme kullanımı için doğru tanımlar arıyorum, galiba ‘uyum, asalet ve zarafet’ olacak...
Yerinde seçimler olmuş, gözü yormuyor. Sönüklük, matlık ne kelime, ayna gibi parıldıyor abanozun cilası. İçerideki renk karmasını yansıtan iri puntolu halıyla da pek yakıştıklarını belirtmeliyim.
***
Baştan sona fonksiyon ve ihtiyaç planlamasına göre tasarlanmış.
Havada kablosuz internet bağlantısı da buna dahil. Ki büyük kolaylık sağladığını itiraf etmeliyim, ciddi iş gördü.
Aşağıdaki hayattan kopmadan uçmak, zamanı verimli kullanma imkânının yanında büyük bir rahatlık da getiriyor.
Yine de hâlâ ‘Tasvirli anlatım beni doyurmaz, illa görüntü’ diyen obur iştahlılar varsa, buyursun, bir de yerden 20 bin feet yukarıda çekilmiş şu fotoğraf karesini büyütece alsınlar.
Yine havada maksimum 7 saat kalabilen ANA uçağıyla kıyaslandığında, ‘The uçak’ın ciddi bir menzil üstünlüğüne sahip olduğunu da unutmayalım. Dünyanın her kıtasına in-kalk yapmadan uçabiliyor. Hakkı verilecek olduktan sonra, bugünün şartlarında ihtiyaçtan öte bir zaruret...
İkrama gelince, Başbakanlık uçuşlarından kalma first class servis standardı uçağın tüm kompartımanlarında eksiksiz sürdürülüyor, gurmelerimiz müsterih olsun. Kabin ekibinde de bir değişiklik yok.
***
Son bir not; bu yazıda dekorasyon ve dizayn yönünden bir kritik yapma amacı güdülmemiştir.
Amaç, ‘The uçak’ı zihninde canlandırabilmesi ve niçin alındığıyla neye yarayacağı hususlarını irdeleyebilmesi için okura minik bir katkıda bulunmaktır.
Ayrıca gazeteci kısmının, devlet büyüklerinin gezilerinde yiyip içtiklerinden okuru haberdar etmesi, mühim bir gelenek olmuştur. Bu vesileyle âdetin yerine geldiğini de dikkatlerinize sunmak isterim.
Noksanlıklar benden, boşlukları süslemek de artık sizden...
Paylaş