Paylaş
“Aksaray meydanında halka diyeceklerimi diyeyim, sonra öldüreceklerse de öldürsünler beni razıyım” sözleri, kulağıma biraz ajitatif, bir parça hamasi gelmişti.
CNNTürk’te, cuma akşamki ‘Baştan Sona’ programının başlarında geçen bir konuşmaydı...
Urla olayından sonra Ordu’da HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü saldırıya uğramış, üstüne de Aksaray’daki seçim büroları benzer bir tehlike atlatmıştı.
Sırrı Süreyya Önder’e, “İnşallah en kısa zamanda Aksaraylılarla buluşur, medeni bir şekilde birbirinize söyleyeceklerinizi söylersiniz. Ama ne olur şu ölüm lafını ağzınıza almayın bir daha” demiştim.
Sonra Fethiye’ye sıçradı bu ‘nefret dalgası’...
Ve ben ancak, HDP bürosuna yapılan saldırıları televizyondan izlerken o feveranın neden boşuna olmadığını anladım.
Seçim günü, sandıklar yerine tabutlarla bizi yüzleştirmek isteyenler vardı.
Sırrı Süreyya’yı anladım ve korktum!
* * *
HDP, giderek artan biçimde irrasyonel bir nefret dalgasının hedefi oluyor.
İrrasyonelliği şuradan; Kürt siyasi hareketinin bir bölgeye hapsolmaktan çıkıp tüm Türkiye’ye açılma projesidir HDP.
Türkiye’nin her yerinde kampanya yürütme gayretinin başka nasıl bir anlamı olabilir ki?
İç Anadolu’da, Akdeniz’de, Karadeniz’de ne arar aksi takdirde bir bölge partisi?
Kaldı ki BDP’nin Kürt partisi imajından kurtulmasını en çok Öcalan itekliyor.
HDP, kuruluş felsefesiyle Türkiye’nin ayrılığına gayrılığına değil bir aradalığına katkı yapacak...
Çözüm sürecinde, BDP ile birlikte elini taşın altına sokmuş bir çatı partisinden söz ediyoruz. Programını beğenirsiniz beğenmezsiniz, adaylarına oy verirsiniz vermezsiniz ayrı mesele.
HDP’ye yönelik nefret söyleminin, gördüğümüz şiddet eylemlerinin zaten haklı bir mazereti olamazdı. Her türlü nefret söylemiyle her çeşit şiddet eylemi, en başta insaniyet namına reddedilmek zorunda olduğu için...
Fakat daha ötesi şu; velev ki demokratik ve barışçıl olsun, HDP ‘bölücü’ diye infiale kapılacak ne var elde? Aksine delil çokken, bu saldırılar bizzatihi bölücülüğe yaramıyor mu?
* * *
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun Rize’de karşılaştığı tepkiyi de, MHP ve AK Parti kampanyalarında yaşanan şiddet hadiselerini de dahil edelim.
Hepsi demokratik olgunluğu, seçim güvenliğini, huzur ortamını ve siyaset yapma özgürlüğünü sabote ediyor.
Fakat kabul edelim ki, HDP’nin karşılaştığı nefret dalgası en vahimi.
Bu ateşi büyümeden söndürmek için bugünden tezi yok bütün siyasi partiler etkin sorumluluk almalı.
Tabanlarını ve teşkilatlarını sokak olaylarından uzak tutacak ortak iradeyi bugün geliştirmezlerse yarın çok geç olabilir.
Geç... Yani ‘nahoş’la, ‘tatsız’la başlayıp ‘istenmeyen’ ve ‘arzu edilmeyen’ hadiselere kadar giden naif siyasi tabirler lügatımızın kurtarmakta maazallah yetersiz kalacağı vaziyet.
Paylaş