Paylaş
Neyse ki bir galiz küfür altyazıdan çıkarılınca sulh yolu bulunmuş da festival kurtulmuş.
Bu yapay krizlerin, bu düzmece sansür alarmlarının, bu sahte çıngarların tekrarını önleyecek bir teklifte bulunacağım festival idaresine.
Evvela, sansür çığırtkanlığını geçim kapısına çeviren, sanatı siyasallaştıran istismarcılara festival jürisinin kapıları tamamen kapatılsın artık.
Halihazırda, içeride ayrı dışarıda ayrı olmak üzere ikili oynayarak krize yol açan belgesel ön jürisi de derhal festivalden atılsın...
İkinci ve kalıcı tedbirimse şu; Cannes film festivalinin ulusal boyutu mu var Allah aşkına. Altın Portakal da uluslararası bir festival olarak yoluna devam etsin.
Bütün bu küçük ayak oyunları, dar alanda siyasi paslaşmalar, bu ucuz kahramanlık numaraları hep festivalin ulusal ayağından çıkıyor. Zaten bir kerametini de görmedik şimdiye kadar, boş teneke gürültüsünden başka ne kattı sinemamıza! Yekten iptal edin, herkes rahatlasın...
* * *
Bu yıl 51’incisini yaptığımız Altın Portakal, çirkin bir sabotaja kurban gitmek üzereymiş meğer.
‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ adlı Gezi belgeseli, güya ön jüriden geçtiği halde festival yönetimi tarafından yarış dışı bırakılmıştı...
Yönetmen Reyan Tuvi’nin duyurusuyla öğrendik ki olay, İngilizce altyazısındaki bir küfürden kaynaklanmış. Reyan Tuvi iki kelimelik küfrü çıkarınca sorun çözülmüş, belgesel de festivale yeniden dönmüş.
Pek hoş, pek âlâ da mesele bitiyor mu yani burada? İçeride küfre itiraz şerhi düşüp dışarıda sansür yaygarası basan o seçici kuruldan hesap sorulmayacak mı? ‘Bu ne pespayelik, bu ne kepazelik arkadaş’ denmeyecek mi?
Burada sanat mı yapıyorsunuz, siyaset mi? Sansür kavgası mı veriyorsunuz, işi çirkefliğe vurup koca festivali zora sokmaya mı çalışıyorsunuz?
Küfürlü belgesel, ağzını yıkadıktan sonra festivale geri alındı, bu iyi haber...
Velakin ‘Sansür var’ yaygarasıyla festivali sabote eden o belgesel ön jürisi, bir daha kapısından bile geçirilmemek üzere festivalden yollanmadıkça bu bahis kapatılabilir mi?
* * *
Festival direktörü olarak Elif Dağdeviren, bence doğru isim...
Ulusal Film Ana Jürisi Başkanı olarak Yılmaz Erdoğan, bulunabilecek en isabetli isim...
Ev sahibi olarak Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, sanata ve sanatçıya en duyarlı belediye başkanlarından biri...
Hami olarak Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’ten daha özgürlükçü, daha sansür karşıtı kaç bakan gelip geçmiştir o koltuktan...
Göz göre göre hepsine bühtan edildi, hepsine çamur atıldı. Bir küfrü müdafaa için festivali istifayla tehdit eden jüri üyeleri alkışlanırken hem de...
Daha fenası, bu şantajın alttan alınmasıdır. Baskı gören festival idaresi, resti çekip geçeceği yerde cesur bir tavır koymadı. Savunmaya geçildi, özür dilemeci bir tutum takınıldı.
Biliyorum yapıcı olmak, gereksiz yere büyütmeden tartışmayı yatıştırmak içindi...
Fakat kompleks yapılacak, utanılacak, çekinilecek ne var!
Utanacak bir ayıp, altında ezilecek bir kabahat varsa o da bir belgesel filminde gerçek bir kişiye, bir cumhurbaşkanına sinkaflı küfür savrulmasına özgürlük istemektir...
O da, bu küfre itirazı sansürcülükle suçlamaktır...
O da, bir film festivali üzerinden kısır siyasi çekişmelere girmek, sanatı küçük ideolojik hesaplara alet etmektir...
Eyvallah edilecek bir durum yok ortada.
Sansür çığırtkanlığına papuç bırakmayı gerektirecek bir durum yok.
Özgürlük kisvesine bürünen bu ucuz popülizme, bu bayağı istismarcılığa yüz verecek bir durum yok.
Şerlerinden emin olmak için bile bu şirretlikleri sineye çekecek bir durum yok.
Sırf tatsızlık çıkmasın diye, bütün bu şımarıklıkları idare edip şantajcıların sırtlarını sıvazlayacak bir durum da yok...
‘Festivalden çekiliriz ha’ diyen mi var, boykota çağıran mı! Koyun gitsinler kapıya. Hayâsız şantajlara boyun eğilecekse olmaz olsun böyle festival.
Paylaş