Paylaş
ÖNCE bir anekdot: Başbakan Davutoğlu, BM temaslarını izleyen gazetecilerle cumartesi akşamı konsoloslukta bir araya gelmişti. Saat farkı nedeniyle söyleşiyi pazartesi günkü Hürriyet’te okudunuz...
İşte o söyleşinin hemen başında Başbakan’a bir telefon geldi. Genelkurmay Başkanı hattaydı. Tunceli’deki çatışmada şehit düşen Jandarma Özel Harekât Tabur Komutanı Binbaşı Yavuz Sonat Güzel için taziyelerini iletmek üzere görüşmeyi kendisi istemiş. Kederli bir sesle bu bilgiyi paylaşıp masadan ayrıldı. Görüşmesini tamamladıktan sonra döndüğünde kaybettiğimiz binbaşının nasıl ‘cevval bir komutan’ olduğuna dair bazı detaylar aktardı. Operasyon sırasında en önde çarpışıyormuş. Boğazı düğümlendi. Sesindeki keder bütün salona yayıldı.
Bu atmosferde başladı söyleşi...
‘New York’tan Türkiye’ye üç iyimser haber’ başlıklı bir yazıya neden mi bu anekdotla başladım? Çünkü buradakilerin de gözü kulağı Türkiye’de, oradan gelen acı haberlerde. Kelimeler hançerelerde takılıp kalırken buradan iyimser herhangi bir şey yansıtmanın zorluğuna dikkat çekmek istedim. Neresinden bakarsanız bakın talip olunacak bir meşgale değil ama bir yandan da kaçınılmaz.
*
Üç iyimser habere gelince...
İlki şu; ardı arkası kesilmeyen bir mülteci akını karşısında şu ana dek
yalnız bırakılan Türkiye’nin çağrıları nihayet duyulmaya başladı...
2 milyonu aşkın mülteciyi ağırlıyor Türkiye. 6 milyar liradan fazla
para harcadı. Akın da, Türkiye’ye
getirdiği maddi manevi külfet de büyümeye devam ediyor.
AB ise bu insanlık dramı en can
yakıcı haliyle kendi kapılarına dayanıncaya kadar tınmadı bile, kör ve sağır kaldı.
Geç de olsa şimdi şimdi bir hareketlenme seziliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, BM toplantıları çerçevesinde Davutoğlu’yla görüşmüştü. Sonrasında bir çıkış yaptı. Can havliyle Suriye’deki içsavaştan kaçanların yine Suriye topraklarında barındırılmasını sağlayacak bir güvenli bölge oluşturma fikrini parlattı. Konu üzerinde çalıştıklarını söyledi ki Türkiye’nin başından beri savunduğu bir tezdi. Şimdi Fransa da güvenli
bölgeyi diğer müttefikleri ve BM
nezdinde gündemde tutacak.
Güvenlik Konseyi’nin diğer daimi
üyelerini ikna için çaba gösterecek.
Sorunun kaynağında halli yolunda kayda değer bir gelişme.
*
İkinci iyimser haber; AB’nin Türkiye’ye ilk kez 1 milyar Euro gibi
dişe dokunur bir yardım önermesi...
Davutoğlu, Merkel’le görüşmesi üzerine bizimle konuşurken açıklamıştı. AB’nin hangi bütçe kaleminden bunu göndereceği konusunda bir tartışma var gerçi. Türk tarafı, bu meblağın katılım öncesi mali destek fonlarından, yani Türkiye’ye ayrılmış ödeneklerden karşılanmasını kabul etmiyor.
Türkiye’nin hesabından avans gibi düşülecek bir yardım, yardım yerine geçmeyecek, AB’nin cebinden çıkan bir katkı anlamına gelmeyecek çünkü.
İhtilaf henüz aşılmadı. Fakat yine de bu noktaya gelmeleri önemli.
AB ilk kez mülteciler konusunda elini taşın altına sokmaya, en azından Türkiye’nin tek başına üstlendiği maddi külfeti paylaşmaya yanaşıyor.
1 milyar Euro’luk yardımı göze
almayı başarırlarsa, Türkiye’nin
sineye çektiği maliyetin hiç değilse
yarısını yüklenmiş olacaklar.
*
Üçüncüsü ise; Başbakan Davutoğlu’nun ‘iki şeytan’ dediği IŞİD’le Esad arasında yapılacak bir tercihe ABD’nin geçit vermemesi...
Rusya, IŞİD’e karşı savaşta Esad’ı ehvenişer dedikleri ‘kötünün iyisi’
olarak konumlandırmak istiyordu. Aralarında anlaştıkları da söyleniyordu. Ancak Putin’in, IŞİD’i yenmek için Esad’la işbirliği teklifi, Başkan Obama’dan geri döndü.
BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Obama, IŞİD gibi bir kötülüğü yenmek için Esad gibi bir diktatörle iş tutulamayacağı mesajını açıkça verdi.
Rusya’nın, Esad’ı IŞİD’in alternatifi haline getirme manevrası, birinin diğerinden daha az kötü olmadığı gerekçesiyle böylece püskürtülmüş oldu.
Atlatılanlar, az varta mıdır!
Paylaş