Paylaş
“Bizi örteceğinize kendi nefsinizi terbiye edin öküzler” şeklindeki cümlesini ben bilakis sevimli buldum.
Hasan Kaçan’ın unutulmaz çizgi karakteri ‘Eşşek Herif’ kadar şirin ve fırlama. Tırmalamıyor, gıdıklayıcı. Patavatsızca ama saygısızca değil...
Sorunlu bir tarafı varsa o da, edep sınırlarından çok inanç hassasiyetlerini zorlaması.
Ucunun nerelere dokunacağı hesap edilmeden, ‘boğaz dokuz boğum’ denmeden, ‘iki düşünüp bir konuş’ kaidesi iplenmeden, velhasıl yeterince tartılmadan sarf edilmiş özensiz ve bayağı sözler.
* * *
Sivri dilinden bahsediyorum tabii, içeriği ayrı bahis. Orada farklı düşünüyorum, esastan itirazım var söylediği şeye.
Fakat söyleme biçimi, kabalık ve hakarete matuf gibi gelmedi kulağıma, yersiz alınganlıklara gerek yok.
Kaldı ki başörtüsüne ya da inanç özgürlüğüne hırçın bir tasallut kastı taşımadığı, yazılı beyanından da anlaşılıyor.
* * *
Neyin hakarete girip neyin girmediği, kültürden kültüre değişir.
Eh, bizim kültür de umumen saray mürebbiyelerinin yüksek terbiyesinden çıkmış sayılmaz.
Babaların oğullarına tatlı sert takılmak için ‘Ulan eşşek herif’ dediği, bu kalıbın “Kızarım mızarım ama sevildiğini de bil bak ha” manasına bir şefkatle okşama tabirciği yerine geçtiği malumdur kültürümüzde.
Sezen’e sevgi ve teveccühünü, ‘Minik Serçe’ lakabıyla gösteren de biziz en nihayet.
‘Öküzler’i o yüzden bir sevgi ifadesi, bir latifeye vurma, bir cilveyle taşlama olarak almaktan yanayım.
Akıllı uslu ve mazbut sahne performanslarıyla şöhret bulduğu söylenemeyeceğine göre... Sezen’e de bu kadarcık yaramazlık, bu kadarcık muzırlık gider.
“Doya doya seviş benimle hadi, açık saçık konuş benimle hadi” nakaratını dilimize yapıştıran, yakası bağrı açık şarkılar yazıp açık-kapalı, kadın-erkek herkese söyleten Sezen’den söz etmiyor muyuz şunun şurasında?
* * *
Zaten o da meramını şöyle açıyor:
“... Henüz ilkokul çağındaki bir kız çocuğunun başını örterek, onu küçük bir kadına dönüştürmeyi öneren bu cinsiyetçi yaklaşımı sonuna kadar reddediyorum. Mesele budur; sahnede olup biten de hicivdir, şovdur...”
Hiciv ve şov kısmını öyle böyle tevil ettik, kabul de, gerisini ne yapacağız bu turpun?
Belli ki Sezen’e yanlış aksetmiş olay...
Mevzuattaki değişiklik, ortaöğretimde çocukların okula başı örtülü girmelerini emretmiyor, başörtüsüyle girme yasağını kaldırıyor sadece. Yani aileleri ve çocukları serbest bırakıyor. Baş örtmek ya da örtmemek rızaya tabi, mecbur tutma yok...
İlkokul çağındaki bir kız çocuğunu küçük bir kadına dönüştürecek her şeye karşı çıkalım çıkmasına da, devlet zoruyla vatandaşa kılık-kıyafet dayatılmasını artık savunmayalım bence. Bıktırdı bu muhabbet.
* * *
Bırakalım, kararlarının sorumluluğunu alacakları yaşa dek aileleri, çocukları için doğru kılık-kıyafeti takdir etsin.
Rüştlerini ispat ettiklerinde de hür iradeleriyle bireysel seçimlerini yapar, kendi yollarına giderler.
Kimin ne giyeceğinden devlete ne hem sonra...
Sezen’den yana da rahat olalım, onu delidolu haline bırakalım. Tasalanmayalım, bir yere savrulmaz.
Geçmişte yasaklara karşı koyduğu sağlam tavır, gelecekte koyacağı ögürlükçü tavırların da tapu gibi teminatıdır.
Paylaş