Paylaş
Önde vulgar bir alaycılık, kaba bir güldürü, bir avam mizahı akıyor.
Arkada ise örtü altından işleyen bir siyasi hiciv, sembolizme sığınan ağır bir taşlama, sarılıp saklandığı yerden hınzırca kafa çıkaran muhalif bir ironi.....
Yakaladığı tiplemeler manidar, faydalandığı absürtlükler boş güldürmeceden ibaret değil, yaptığı göndermeler adrese teslim, sokuşturduğu laflar fena, dayandığı komiklikler iğnelemeden fazlası, müzikal sahneler için seçilen parçalar bile güncel çağrışımlarla dolu.
Derdi sadece muziplik yapmak, sadece kafa boşaltmak mı? Yalnızca toplumsal riyakârlık, gülünçlük ve maskaralıkları mı teşhir etmek?
Apolitik demeye bin şahit ister.
Bu sembolizm, bu katmanlı dil Mahsun’u aşar mı?
Ne derseniz deyin, Mahsun’un kendini aştığı kesin.
Işığı, makyajı, kostümü ve kadrajıyla görseli parlak.
Oyunculuklar göz dolduruyor.
Eğlenceli ve şamatalı da...
Fakat senaryosu ve kurgusu için kusursuz diyemem; dorukları yok, finale tırmanmıyor, köpürüp kabarmadan bitiyor.
Hem yazıyor, hem oynuyor, hem de yönetiyor, az mı?
Yine de cevabım hayır. Kendi haline bırakırsanız, Mahsun’dan bir Yılmaz Güney çıkmaz, nerede onda o göz.
KÖPÜRTME AÇIĞINI KİM KAPATACAK?
İstediğiniz kadar kariyerinin planlandığını, bir proje olduğunu, birilerince Yılmaz Güney’in yerine hazırlandığını düşünün.
İddiası Tosun Paşa, Şekerpare, Yedi Kocalı Hürmüz kıvamında bir güldürü yapmakmış, Ertem Eğilmez gibi büyük ustaların izinden gitmekmiş...
İstediğiniz kadar niyeti ve duruşu hakkında ne dediğini duymazdan gelin.
Müslümanlığı yermediğine, Osmanlı’ya sataşmadığına, dindarlığı rencide etmediğine ister ikna olun ister olmayın.
Yılmaz Güney hayalleri kurduğunu varsayın, istediğiniz kadar öküzün altında buzağı arayın...
Muhalif sinemacı kimliği kazanmasına çektiği filmler yetmez.
BU KADARCIK YASAKLAMAYLA OLMAZ
Yeni bir Yılmaz Güney olarak yetişmesi için başka bir tantanaya, başka bir propagandaya ihtiyacı var.
Cezeaevi görmesi, yasaklanması ve yurtdışına kaçırtılması... Asıl filmini içerideyken yazıp bir Şerif Gören’e çektirmesi... Ülkesinde gösterimine izin verilmemesi, korsan izleyenlerin bile cezalandırılması... Kopyasını el altından yurtdışına çıkartması, Cannes’dan Altın Palmiye alması, nihai ününe sürgünde firariyken kavuşması vesair gerekir.
Ne Vezir Parmağı bir Yol filmi henüz, ne de Mahsun yasaklı ya da kaçak.
Dünya çapında muhalif yönetmenlik şöhreti, çileli bir yoldan geçiyor.
Bunu FETÖ’nün değil, ancak Nihat Doğan gibi gizli hayranlarının yardımıyla başarabilir.
Pusuya yatmış, kendini göstermek için aportta fırsat bekleyen yaygaracıların tümü birden üstüne atlamalı, hepsi birden tepinmeli.
Öyle afiş sansürüyle, birkaç ilçedeki belediye salonlarında gösterilmemekle olmaz.
TEK ŞANSI NİHAT DOĞAN’LAR
Skora bakıyorum, 3 ilçe belediyesiyle sınırlı kalmış yasak. Kurtarır mı?
Sadece geleneklere, örf ve âdetlere ters düşme... Sadece ecdatla hadsizce kafa bulma suçlamasıyla olur mu?
Ezilenlerin, horlananların kahramanı olmak için daha fazlası lazım Mahsun’a.
Yelkenlerini, ancak Nihat Doğan gibi çığırtkanların kesintisiz rüzgârı ve ittirmesiyle şişirebilir.
‘Milli manevi değerlere saygısız, şanlı tarihimize dil uzatıyor, töremizi aşağılıyor ama hâlâ serbest, hâlâ konuşuyor’ diye hep bir ağızdan basmalılar cayırtıyı.
YAPSA YAPSA KELEPÇE YAPAR
Mahsun’da klişe kıracak açıklık, sertlik ve cesaret ne arar. Kaçak güreşle de Yılmaz Güney sineması olmaz.
Yerellikten sıyrılıp uluslararası bir hüviyet alacaksa görev, kelepçeletme korosuna düşüyor.
Yıldızını ancak cezaevi, sürgün ve sansür parlatabilir.
Yıldızlaşmasını isteyenler ha gayret... Bu yetenek, bu performanstan bile bir Yılmaz Güney çıkarırsınız siz evel Allah.
Paylaş