Paylaş
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, bütçe krizi yüzünden bazı tedbirler aldı.
İlk 4 aylık harcamalara bakarak, yıllık 286 milyon liralık bütçenin yetmeyeceğini anladılar. Ve karşılanmayacak giderleri belirleyip kesintiye gittiler.
Sizce bu kararları beynin bu üç türünden hangisiyle aldılar? Radikal mi, koruyucu mu, geçiştirmeci tarafıyla mı?
YARDIMCI BİLGİLER, AYDINLATICI DETAYLAR
Mayıs başında il müdürlüklerine gönderilen bir yazıyla kesintiler tebliğ edildi.
Yıl sonuna kadar yeni eser konulmayacak, turne yapılmayacak.
Festivallerden oyunlar çekilecek. ‘La Boheme’ ve ‘Aida’ programdan çıkarılacak.
Öncelik elektrik, su, doğalgaz, telefon ve temizlik gibi zaruri ihtiyaçlarda.
Oyun, sahne ve prova masrafları ile telif hakkı satın almak gibi zorunlu olmayan giderler kesilecek.
Bu gibi kalemlere, öncelikli giderlerden artar da kalırsa para harcanacak.
Aksi takdirde oyun sahnelemekten tasarruf edilecek ama su, elektrik ve telefondan kısılmayacak.
Soru şu; buradaki ‘temel ihtiyaç’ değerlendirmesi, beynin hangi tarafınca yapılmıştır?
AZ DAHA AÇALIM
Ortada bir öncelik tercihi var.
Birinden fedakârlık yapılacaksa oyundu, turneydi, provaydı, telifti anında feda eden... Ama ofis konforunun sabit giderlerinden tasarruf etmeyi hatırına bile getirmeyen beyin hangisidir?
Oyundan, sahneden, turneden keserek sorunlarla mücadele yoluna gitmek... Palyatif yani geçici çözüm bile değildir.
Kan kaybını bile önleyemeyen, günü kurtarmacı bir pansuman tedavisidir bu.
Oyun sahneletilmeyecekse sanatçılar boş oturup elektrik, su sarfiyatı yapsın diye mi maaş alacak?
Şimdi söyleyin hangi beynin işidir: Sağ devrimci mi, sol geçiştirmeci mi, ön korumacı beyin mi? Ya da D şıkkı, hiçbiri mi?
ÇOK ELEKTRİK YÜKLENDİM SAYIN ÖZDEMİROĞLU
"SANSÜR varken mizah niye öldü” diye yazmıştım. Uykusuz’dan Vedat Özdemiroğlu, Odatv’de hayli ‘elektrikli’ bir cevap döşendi. Manimsi beylik lafları, katar gibi peş peşe dizerek başlıyor. Bir tek ‘Bana derler külhani’ bitirimliği eksik.
Hadi o bölümde, bayağı meyve verdiği için taşlandığını, ağaçvari metaforlarla anlatmaya çalışıyor diyelim.
Basmakalıplığını geçelim, özgünlük aramayalım. Fakat kendinin de farkında değil.
Mesleği taşlamak olan bir mizahçı, taşlanmaktan yakınır mı? Nerede görülmüş?
Eleştiriyi ‘saldırı ve düşmanlık’ sanıyor diye iktidarı eleştiren biri... Kendisi bile değil, sırf sektörü eleştirildi diye aynı şeyi yapar mı? Eleştirilerimi kişiselleştirip ‘düşmanca saldırı’ymış gibi tepki verir mi?
Hem ‘had ve yer bildirme kabalığı’nı yeregelen bir mizahçı, son dönem mizahını yerdi diye kimseye “Sana ne” der mi? Eleştirdiği ‘kibir ve küstahlık’ durumuna düşer mi?
EYVAH İFŞA OLDU SIRRIM
‘Yandaş marka’lığımdan giriyor, ‘plaza memurluğu’ klişesiyle dibe vurduktan sonra ‘güce tapıcı’lığımdan çıkıyor.
Belli ki ‘medya-iktidar’ denklemleri başta olmak üzere, aktüaliteyi çok yakından izliyor. Kim kimdir, ne nedir, değişen dengeler filan, güncel her şeyden haberdar.
Tartışma adabına hâkim ayrıca. Kişiliğimi karalayınca tribündeki fanatikleri nezdinde argümanlarımı da çürütmüş sayılacağını biliyor. Fikre fikirle karşılık verme zahmetine ne katlansın...
Hepsini kendisi buldu, tespitleri tek başına yaptıysa daha da müthiş.
Tapıcılığımdan gücün de haberi var mı diye sormuyorum. ‘Yandaşlığımı kimselere söyleme bilmesinler’ demiyorum artık.
ELEKTRİKSİZ ÇARPMA DENEMESİ
Cevap hakkımı, şu iki soruyla kullanmak istiyorum:
Bir: ‘Önyargı ve kör nefreti muhalif mizah diye sattıkları için dergiler batıyor, mizah satmıyor’ yollu eleştirilerimi doğrulamış olmuyor musunuz bu tarzınızla?
İki: Sansürden ve Musa Kart’ın hapiste olmasından, ‘bizimkiler bozulmasın’ diye rahatsız olmadığım sonucunu çıkardığınıza göre... Bunca ‘elektriklendiğiniz’ o yazımda okuduklarınızı doğru anladığınızdan emin misiniz?
Paylaş