Paylaş
En büyük güvenlik açığı dört bir taraftan husumete açık olmaktır. Ters düştüğümüz güçleri yeminli düşmanlarımızın safına itmektir. ‘Siz hepiniz ben tek’ özgüveniyle yedi düvele meydan okumaktır. Müttefiklerimizden birer ikişer ayrı düşerek yalnızlaşan bir hedef haline gelmektir.
En büyük güvenlik önlemi de düşman cephesini mümkün olduğunca dar tutmaktır. Ters düştüğümüz dostları, düşmanlarımızla yan yana getirmeme siyaseti gütmektir. İyi ilişkilerimizden kopmamakta ısrar etmektir. Dostluğunu kazanamadıklarımızın bile husumetinden kaçınmaktır.
İstihbarat zafiyetini tespite ve korunma önlemlerini artırmaya, dünyayı değiştirmekten daha kolay bir yerden, işte bu meydan okuma alışkanlığımızı değiştirmekten başlayalım.
Geçimsiz, sevilmeyen, tek başına cihanı dize getirip düzeni bozuk âleme nizamat verme iddiasında, kafa tutmaya her an hazır bir aktör olmak bela üstüne bela çeker.
İstihbarat zafiyeti, polisiye eksiklikler elbette hayati öneme sahiptir. Fakat hepsi bundan sonra gelir, bilelim.
Terör, dış politikada normalleşme adımları attığımız bir günde vurdu bizi.
Tesadüf mü?
Tam Rusya’yla arayı düzeltiyoruz, tam ABD yardım ediyor ve İsrail’le barış anlaşması imzalıyoruz, tam dışarıda bir toparlanma ve ilişki tamiri sürecine giriyoruz...
Atatürk Havalimanı’nda korkunç bir k atliam can evimizden vuruyor bizi.
Rusya’yla yakınlaşmamızdan, İsrail’le düzelmemizden tedirgin olan bir terör örgütü yok mudur arkasında?
Normalleşmemizi istemeyenlerin bir vahşeti değil midir?
Korku ve dehşet havası yayarak, tekinsiz bir ülke görüntüsü vererek yalnızlıktan çıkış güzergâhımızı kapatmayı amaçlamıyor mudur?
Dış politikadaki yeni yönelimimizin önünü kesmeye dönük bir saldırı olmadığını söyleyebilir miyiz?
Kötülüğümüzü isteyenleri rahatsız eden bir yönde ilerliyoruz demek ki.
Hunhar saldırının zamanlamasıyla normalleşme sürecimiz arasında doğrudan bir bağ var mı, şimdilik bilmiyoruz.
Katliamın spesifik bir motivasyonu olup olmadığını söylemek için somut bilgiler yok elimizde.
Ancak aralarında hiçbir bağ olmadığını söylemek mümkün mü?
Terör şebekeleri, dünyayla da kavgalı, kendi içinde de kavgalı bir Türkiye ister.
Dünyayla barışık, kendi içinde barışık bir Türkiye, terörün kaybetmesi demektir.
Siyasi, ekonomik ve askeri kuşatmayı yarmaya dönük dış politika açılımları, o yüzden terör örgütlerini korkutur.IŞİD gibi bir vahşet organizasyonu için, Rusya’yla barışık bir Türkiye doğrudan tehdittir.
Normalleşme irademizi kırmak için saldırırlar. Kıskaçtan kurtulma umudumuzu yenmek için...
Buna verilecek en etkili karşılık, normalleşme kararlılığımızdan caymamaktır.İçeride de dışarıda da ittifaklarımızı genişletmek, dayanışmayı büyütmektir.
İstikrarsızlık cehennemine dönmüş bir bölgede, istikrar ve barış adası olarak kalmamız buna bağlı.Başımızdaki belaları def edecek, can emniyetimizi sağlayacak ana tedbir, istikrar ve iç barışımızı güçlendirmektir.
Tek tek terörist yakalamak, kesin önlem değil. Atlatılmayan istihbarat örgütü, elinden kaçılamayan polis teşkilatı mı var?
İktidarın anamuhalefetle teröre karşı işbirliği ve diyalog içinde olmasıdır kesin önlem.
Rusya’yla, İsrail’le geçinen, CHP’yle de hiç değilse hayat-memat meselelerinde geçinmenin bir yolunu bulamaz mı?
Terörle savaşta iktidarla muhalefetin mutlaka yan yana, omuz omuza durmasıdır caydırıcı önlem.
Başımızdaki can tehlikesi de bizi birleştiremeyecekse, ne birleştirecek?
Ölümüne siyasi çekişmelerden, yıkıcı iç çatışmalardan bu da bizi alıkoyamayacaksa ne koyacak?
Adım atma sorumluluğu önce iktidarındır. O adımı karşılıksız bırakmamak da CHP’nin vatan borcudur.
Paylaş